RIFAT
ILGAZ'IN “HABABAM SINIFI İCRAATIN İÇİNDE” ADLI ESERİNDE
DEVLET ELEŞTİRİSİ
Extended
Essay presented in
TURKISH
A1
by
VOLKAN
ÇELİK
Candidate
Number
003280-0069
In
partial fulfillment of the requirements of the
INTERNATIONAL
BACCALAUREATE DIPLOMA
from
Prof.
Dr. Mümtaz Turhan Social Sciences High School, Turkey
2014
İÇİNDEKİLER:
ÖZ..................................................................................................................................................3
EXTENDED
ESSAY
-
GİRİŞ..........................................................................................................................................4
-
BÖLÜM
1...................................................................................................................................5
-
BÖLÜM
2...................................................................................................................................7
-
BÖLÜM
3...................................................................................................................................9
-
BÖLÜM
4.................................................................................................................................10
-
SONUÇ.....................................................................................................................................12
KAYNAKÇA...............................................................................................................................13
ÖZ:
Kelime
Sayısı: 276
Hababam
Sınıfı hakkında bir çalışma yapmaya karar vermemdeki en önemli
neden yıllardır takip ettiğim Rıfat Ilgaz hikayelerinin sahip
olduğu samimi dil ve yazarın eleştirel yaklaşımı olmuştur.
Herkes tarafından kolayca anlaşılan sade bir dille oluşturduğu
eserleri, kendi yaşamından izleri de içinde barındırmaktadır.
Tüm düşündüklerini okura tam manasıyla aktarabilen şairin
eserlerini incelediğimde, birçok konu hakkında yoğun bir eleştiri
hali ile karşı karşıya geldim. Nedir Rıfat Ilgaz'ı bu
eleştiriyi yapmaya iten nedenler ve en çok ne hakkında eleştiride
bulunur yazılarında? Bu eleştirel yaklaşımı en iyi ve en yoğun
şekilde işlediği eser ya da eserler “Hababam Sınıfı”
serisidir. Hayatı boyunca düşünceleri yüzünden devlet ile
sürekli bir mücadele içinde olan yazarın eserlerinde devlet
eleştirisini yoğun bir şekilde görmemiz kaçınılmazdır.
Eleştirel yaklaşımlar üzerine yaptığım araştırmalar beni
“Hababam Sınıfı İcraatın İçinde” adlı eserde devlet
eleştirisini dört farklı konu üzerinden bölümlemeye sevk etti.
Bunlar toplum, eğitim, inanç ve ekonomi alanlarıdır. Çünkü
hayatının büyük bir bölümünde bu alanlarda gerçekleştiğini
düşündüğü haksızlıklara karşı mücadele etmiştir. İlk
olarak ele aldığım bölüm yazarın devletle toplumun ilişkisini
incelediği ve toplumun devlet üzerindeki etkisini eleştirdiği
bölümdür. Bu bölüm toplumdaki sağ-sol çatışması gibi
olayların yazar tarafından eleştirilmesini içermektedir. İkinci
bölüm ise devletin eğitim üzerindeki etkisini içermektedir ve
genel olarak özel okullar ve dershaneler ile eğitimin
özelleştirilmesi eleştirilir. Üçüncü olarak ele aldığım
bölüm ise devletin inanç üzerindeki etkisi çevresinde
gelişmektedir. Daha doğrusu halkın inancının kullanılarak
devlet üstünde etkinlik kurulma çabasının eleştirildiği
bölümdür. Son bölümde ise yazarın gözünden ülkenin içinde
bulunduğu ekonomik çıkmazın ve gideceği kötü sonun korkusunu
vermeye çalıştım. Yazar bu kısımda çoğunlukla küreselleşme
ile ülkenin modern sömürgeciliğe kapılacağı korkusunu
yaşamaktadır ve bunun eleştirisini yapmaktadır. Genel olarak
bakacak olursak Rıfat Ilgaz, “Hababam Sınıfı İcraatın İçinde”
adlı eserinde devletin yanlış gördüğü politikalarını
eleştirmektedir.
RIFAT
ILGAZ'IN “HABABAM SINIFI İCRAATIN İÇİNDE” ADLI ESERİNDE
DEVLET ELEŞTİRİSİ
Kelime
Sayısı: 3563
GİRİŞ:
İnsanlığın
ilk zamanlarından itibaren devlet var olmuş ve zamanla çeşitli
değişikliklere uğrayarak günümüze kadar gelmiş bir yapıdır.
Devlet olgusu, insanların birlikte yaşayabilmek için bir takım
hak ve özgürlüklerinden vazgeçerek bunları toplumun üstünde
bir kuruma teslim etmesiyle oluşan yapıdır. Bu yapı çoğunlukla
insanları bir düzen içinde tutmakla beraber bazen farklı kesimler
tarafından eleştiriye ve tepkiye uğramıştır. Bu tepki sözlü
bir eleştiri olabileceği gibi aynı zamanda fiili bir hareket, bir
toplumsal tepki de olabilir. Bunun sebebi ise genellikle devletin
toplumun kendisi tarafından verilen hakları topluma karşı olumsuz
bir şekilde kullanmasıdır. Tarih boyunca devlete karşı
gerçekleşen fiili hareketler çoğunlukla ihtilaller ile
sonuçlanmıştır ve yönetim değişiklikleri hatta ideoloji
değişiklikleri yaşanmıştır. Devlete karşı gerçekleştirilen
sözlü eleştiri ise sıklıkla yazınsal metinler üzerinden
verilir ve toplumu devlete karşı uyarmak onları aydınlatmak
öncelikli amaçtır. Bu yönde bir çok düşünür ve yazar da
halka ulaşmak için edebiyat alanında hikayeler yazmışlardır.
Geleneksel ve modern Türk Edebiyatı'na bakacak olursak da devlet
eleştirisini içinde barındıran birçok eser bulunmaktadır. Her
ne kadar bir çok yazar eserlerinde devlet eleştirisi yapmış olsa
da hepsinin eleştiri sebebi ve sahip olduğu tutum farklı olduğu
için ortaya farklı fikirler ve farklı eserler çıkmıştır.
Örneğin; komünizm ile yönetilen bir devlette bu ideolojiye karşı
olan yazarlar komünizmin olumsuz yanlarını ortaya koyarlar ya da
kapitalizmin hakim olduğu bir ülkede sosyalistler bu tutumu
eleştiren eserler verirler. Bunun dışında eleştiriler daha küçük
çaplı devletlerin kendi iç meseleleriyle de alakalı olabilir.
Mesela; vatandaşların yaşadığı ekonomik sıkıntılar veya
inanç biçimlerindeki farklılıkların kısıtlanmaya, bastırılmaya
çalışılması da devlete karşı eleştiri oluşmasına neden
olur.
Rıfat
Ilgaz da devlet eleştirisini kendi değer yargılarına, savunduğu
siyasi fikirlerine göre farklı bir şekilde ele almıştır. Onun
hayatı sürekli bir mücadele içinde geçmiştir. Öyle ki yazdığı
hikayeler yüzünden birçok defa gözaltına alınmış hattağa
hapis yatmıştır. 1910-90 dönemlerine ait birçok siyasi olaya
bizzat şahit olmasıda bu tutumu üzerinde büyük bir etkiye sahip
olmuştur. Rıfat Ilgaz, eserlerinde devlet eleştirisini toplumcu
gerçekçi bir yazar olarak okura sunmuştur. İlk yıllarında
Ilgaz'ın yazınsal hayatında Nazım Hikmet gibi önemli bir
edebiyatçının düşünceleri çok etkili olmuş ve yine aynı
dönemde Sabahattin Ali, Aziz Nesin gibi toplumcu gerçekçi
yazarlarla birlikte oluşturdukları toplulukla kendi görüşleri
doğrultusunda “Markopaşa” adlı dergiyi çıkarmaya
başlamışlardır. Rıfat Ilgaz hikayelerinde devlet eleştirisi
daha çok sol eğilimli bakış açısıyla gerçekleştirilir. Bu
nedenle Hababam Sınıfı adlı eserinde de toplumun farklı
kesimleri bu bakış açısıyla değerlendirilir.
BÖLÜM
1
DEVLETİN
TOPLUMA ETKİSİ
Rıfat
Ilgaz gelecek günlere hep daha bir umut dolu bakan bir yazar olsa
bile, yine de derinde bir yerde geçmiş hüsranlar fikirlerinde ön
plana çıkan etkenler olmuştur. Eserlerinde devlet eleştirisinin
yoğun bir şekilde yer edinmesinde de geçmiş yıllarda yaşamış
olduğu siyasi olaylar ve tutuklu kaldığı sürelerin oluşturduğu
altyapı önemli bir yer tutar. Örneğin; sağ-sol çatışmaları
yüzünden dönem gençliğinin bölünme yaşaması ya da
gerçekleşen darbelerin ülkeyi geriletmesinde temel unsur devletin
yanlış politikaları olarak görülüyor yazar tarafından ve bu
durum onun devlet eleştirisinin temelini oluşturuyor.
Yazar,
eserde sahip olunan devleti Atatürk'ün bıraktığı en önemli
değer olarak gösteriyor ve bu değerin en iyi şekilde korunmasını
istiyor. Ancak yaşanan ayrışmaların ve gelişen olayların
sonucunda ilerleyen süreçte devletin dolayısıyla da ülkenin
büyük zarara uğramasından korkuyor. Bu korkusunu da devletin daha
doğrusu devleti yöneten hükümetin politikalarının toplum
üstünde nasıl bir etkiye sahip olduğunu ve etkinin yarattığı
guruplaşmaları göstererek okura sunuyor.
“Bizi
süngü zoruyla bile susturamazlar! Buraya aşağı camiden gelmedik
biz, yeni yobazlarınız, gibi...
Min
gayri haddin, biz de Atatürk'çüyüz! Kimsenin tekelinde değil!
Laikliği tekelcilere kaptırmayacağız!
Mustafa
Kemal'i kurtaracağız, tarikatçıların elinden... Bizim vicdan
özgürlüğümüzü Aramcocular mı kurtaracak, çölden gelip de!
İleri
karakolcular düşsünler yakamızdan! Bostan korkuluğu olmaya
özenenler dolar karşılığı!
Biz
paralıyız elhamdülillah! Açıkçası paralı yatılıyız...
Arkamızda ne devlet var, ne devletçik!
Kim
var, Amerika mı?
Yoksa
halkın parasıyla dönen bankalar mı?
Milli
sermaye var!
Sermaye
çocukları!
Holding
fırlamaları!
Biz
devletçiyiz, cumhuriyetçiyiz, milliyetçiyiz... Sizlerden çok
laikiz biz!
Olmayın
diyen mi var!.. Atatürkçü de olun... Laik de olun... Bizi
sömürmeyin de halkçı da olun, demokrasiden yana da!
Çoğulcu
demokrasiden yana olamayız!.. Sivri uçlar kırılsın!
Batar
diiimi?
Biz
eski günleri yaşamak istemiyoruz! Anarşi istemiyoruz biz, terör
istemiyoruz! Evimizden sabah çıkalım, akşam dönelim!” (Ilgaz,
Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 11)
Rıfat
Ilgaz, Hababam Sınıfı serisiyle küçük bir Türkiye modeli
kurmuş ve farklı tarafların bu ülkedeki rollerini kendi gözünden
aktarmaya çalışmıştır. Devletin sergilediği tutuma göre
taraflar arasında değişen dengeleri ele almıştır. Genel olarak
toplumu oluşturan kesimler arasındaki güç dengesini devletin
sahip olduğu tutumun önemli derecede etkilediğini göstermeye
çalışmıştır. 1980 darbesi sonrası devlet devrimci sol gurubu
arka plana atarken muhafazakar kesimi desteklemiştir. Bundaki amaç
yapılan çalışmalara karşı oluşacak direnci kırmak, devlete ve
devletin politikalarına daha rahat boyun eğecek bir kesim
oluşturmaktır. Gerçekleştirilen bu siyasette dünyanın içinde
olduğu ideoloji çekişmesinin de büyük payı vardır. Devlet
oluşturduğu muhafazakar kesimle liberal ekonomiyi ve özel
sermayeyi güçlü tutarak sosyalizmin etkinlik kazanmasının önünü
kesmeyi amaçlamıştır. Eserdede bu doğrultuda oluşturulmuş
tipler vardır. Devlet otoritesini temsil eden müdür Osman
Topçuoğlu, muhalefeti temsil eden müdür muavini Mahmut Alnıgeniş,
liberal sağ kesimi temsil eden paralı yatılı öğrenciler ve
Atatürkçü sosyalist kesim olarak tanımlayabileceğimiz parasız
yatılılar. Eser Hababam sınıfının başkanlık seçimiyle
başlamaktadır. Bu başlangıç guruplar arasındaki güç
mücadelesinin verilmesine yönelik bir başlangıçtır.
“Hafta
sonu Hababam Sınıfı'nda Sınıf Başkanı seçimi vardı. Bu
seçim,parasız yatılılık döneminin iki adaylı seçimlerine
benzemiyordu. Teypli, bilgisayarlı, videolu çağdaş bir seçim
propagandası başlamıştı. Hababam Sınıfı, kargaların
kahvaltısından önce, alaca karanlıkta sınıf kapısının önünde
gündem dışı bir toplantı yapmıştı. Daha kayıtlarının
mürekkebi kurumayan yeni paralı yatılılardan biri, eski yönetime
çullanmak için ön sıralarda bir patlama yaptı: “Bu sınıfta
demokrasi var diyen bir kabadayı çıkar mı? Varsa çıksın da
görelim.” Teybin düğmesine dokunan yeni parasız yatılılardan
bir bürokratın oğlu Tanju Tan: “Vaaar” diye Adanalılardan
yana bağırdı. (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 7)
Yazar,
eserine başlamış olduğu bu girişle en baştan okura hikayenin
gelişiminin nasıl olacağı konusunda bir fikir sağlıyor.
Tarafların kimler olduğu, aradaki çatışmanın asıl sebebinin ne
olacağı gibi. Böylelikle bir okul binası içerisine dönem
Türkiye'sini yerleştirmiş oluyor yazar.
“Kalem
Şakir bilimsel açıdan yaklaşmak istedi konuya: “Özel sektör,
hükümetin doğrultusunda girişime geçti demektir, devletçiliğe
karşı. Özel sektör Tulum'u ödüllendirmiş oluyor bir yandan
da... Sınıf Başkanlığını kaybettin, al sana kantinde
müdürlük... Ye, iç özel sektöre dua et! Ne teşkilat ya!” “Ve
okula da özel sermaye giriyor böylece!” “Selman Ocaklı tam
anlamıyla yatırımcı! Bütün gün odasından çıkmıyor
Müdür'ün! Sanki ortak çalışıyorlar. Ne Müdür ya, bizim
Topçuoğlu da!” (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde,
67)
Eserde
okul binasına kantin girmesi Türkiye'nin devletçi politikadan
uzaklaşarak özel sektörü yatırıma teşvik etme sürecine bir
gönderme olarak görülüyor ancak yazar bu süreci da çok olumsuz
bir havada gösteriyor. Selman Ocaklı özel sektörü temsil eden
bir tip olarak betimlenmiş ve parasız yatılılar tarafından okul
müdürü ile birlikte çalışıyor olarak görülüyor olması
yönetimin özel sektöre olan desteğine işaret ediyor ve aslında
bu durum devletin özel sektörü desteklediğinin bir simgesi olarak
veriliyor. Böylelikle devlet desteğini alan özel sektör yaptığı
yatırımlarla daha da gelişip zenginleşirken toplum ve içinde
guruplar arasında kapitalist sistemin etkisiyle ekonomik bir uçurum
oluşuyor. Bir diğer taraftan Rıfat Ilgaz eser içerisinde parasız
yatılı öğrencilerin ağzından paralı yatılıları Amerikan
kontrolü altında ve ona bağlı olarak göstermektedir. Durumun bu
şekilde gelişmesinde de o dönem dünyada kapitalist sistemin
etkisinin diğer ekonomik sistemlere göre daha büyük olması ve
bu sistemin en güçlü ve asıl merkezininde Amerika olması
gelmektedir.
BÖLÜM
2
DEVLETİN
EĞİTİME ETKİSİ
Rıfat
Ilgaz, ilkokuldan başlayarak öğretmenliğe uzanan bir
eğitim-öğretim serüveni yaşadı. İlkokul bittikten sonra
ortaokuldayken
liseye devam edip üniversite okumak istemesine ve öğretmenlerinin
bu konuda onu desteklemesine rağmen babasının vefatı nedeniyle
Kastamonu
Muallim Mektebi'ne
(öğretmen okulu) girdi. Mezun olduktan sonra Gerede
ve
Akçakoca'da
ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra Gümüşova'ya
başöğretmen olarak atandı. Daha sonra Ankara
Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat
bölümüne girdi ve buradan mezun oldu. Mezuniyetinden sonra
Adapazarı'na
atanan Ilgaz, vereme
yakalandığı
için öğretmenlik yapamadan buradan ayrıldı ve İstanbul
Yakacık
Sanatoryumuna yattı. İstanbul'dayken
hem Karagümrük
Ortaokulu'nda
Türkçe öğretmenliği yaptı hem de fakültede felsefe
okudu.
II.
Dünya Savaşı'na
denk gelen bu dönemler daha sonra edebiyatında da oldukça etkili
oldu. Örneğin savaş Karartma Geceleri
romanının
arka planında yoğun olarak hissedilmektedir. Sonraları
Karagümrük Ortaokulunda bir öğretmenle kavga ettiği için
Nişantaşı'na
sürüldü. Aynı yıl ağabeyinin de bulunduğu Tosya'da
deprem olunca oraya gitti ve daha sonra izlenimlerini gazetede yazdı.
Ayrıca bir de bu deneyimi yansıtan Tosya Zelzelesi şiirini yazdı.
Yayınladığı
Sınıf
kitabıyla
adliyeler ve hapishaneyle tanışmış oldu. Bir süre saklanan
Ilgaz, daha sonra teslim oldu.
6
aya çarptırılan yazar, hapishaneden çıktığında hem
öğrenciliğini hem de öğretmenliğini kaybetmişti. Sağlığı
da oldukça bozulan Ilgaz, Heybeliada Sanatoryumuna yattı. Sağlık
durumu
düzelince öğretmenliğe kısa bir süreliğine dönse de, sonunda
temelli olarak bu şansı kaybetti. Ilgaz, eserde betimlediği Mahmut
Hoca ile birlikte aslında kendini ve olması gerektiğini düşündüğü
idealist eğitimciyi tipleştirmiştir.
“Sınıf
mevcudu 63... Oh oh!.. Kalabalık bir Hababam Sınıfı... Bakalım
nasıl çıkacaksın işin içinden! Kiminiz camiden geldiniz,
kiminiz pansiyonlardan... Allah yalnız sizin Allah'ınız
sanıyorsanız aldanırsınız! Geçmişinize saygılı olacaksanız
eğer, tarih hocası olarak, hoşuma gider. En yeni geçmişimizde
Kemal Paşa var! Bunu aklınızdan çıkarmayacaksınız!
Kürsüden
küt diye indi. Temizlik teftişine geçmişti. Sıraların düzenini
gözden geçirdi. Sıra aralarında ikişer kez gitti, geldi.
Karatahta tertemiz silinmişti. Renkli tebeşirler kutularındaydı.
Harita sopası kürsünün yanında, yerinde... Recep'in başarısı,
biraz da bizim başarımız sayılırdı. Özel sermayeye, yani
paralı yatılılara kendini satan Tulum Hayri'yi deviren, tek başına
Palamut değildi. Adaylarını seçime sokmayan Erdal'cılar da onu
desteklemişlerdi. Kel Mahmut bile Palamut'tan yanaydı.
Kel
Mahmut'un bir anlamda kendi kendisini teftişi bitmiş,kürsüye
geçmişti.” (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 27)
Hababam
Sınıfı serisinin belkide en önemli tipi olan ve yazarın kendi
hayatının izlerini taşıyan Kel Mahmut devletin eğitim üzerindeki
etkisini ve eğitim politikasını en iyi şekilde gösteren kişidir
ve eserde eğitimin içinde bulunduğu yanlışlığı yazar Mahmut
Hoca üzerinden işler ve bu düzensizliği eleştirir. Kel Mahmut
konuşmasından ve tutumundan da anlaşılacağı gibi Atatürkçü
ve eski ilkelere bağlı idealist bir öğretmendir ve çoğunlukla
Müdür Topçuoğlu'nun hareket ve kararlarına muhaliftir. Bir diğer
taraftan Kel Mahmut'un parasız yatılılara yakın bir şekilde
betimlenmesi onun sol görüş yanlısı ve özel sektörün
hakimiyetinin karşısında olduğu izlenimi uyandırıyor. Tabi
bunda yazarın Kel Mahmut üzerinde kendi kişiliğinden parçalar
bulundurmasının büyük payı var.
“Ama
söz verdi Başbakanımız, kurtaracak öğretmenleri. Bu yılbaşından
sonra en az aylık alan öğretmen, seksen binden aşağı para
almayacakmış... Vergi iadesiyle yüz bin!
İçtiği
sigaranın, bindiği minibüsün kadevesiyle köşeyi döndü
demektir öğretmen!
Ben
Kel Mahmut'un yerinde olsam bırakırdım yemekhanenin kayıntısını,
kızının okuduğu dershaneye hoca olurdum ya da yeni açılan özel
liselerden birine geçerdim.” (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın
İçinde, 144)
“Verdiğim
raporu evirdiler, çevirdiler, disiplin kurulu, sonra Encümen... Siz
de, Sayın edebiyat hocam Cafer Bey'e de işten el çektirdiler...
Yani?
Yani
Sayın Hocam, ikinizi de meslekten uzaklaştırdılar!
Nasıl
olur oğlum, ortada meslekten uzaklaştırmayı gerektiren ne gibi
bir suç var ki...
Suç
aranırsa, buluyor onlar... Kendileri gibi düşünmemek...”
(Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 145)
Yazar,
eserde devlet okullarında çalışan öğretmenlerin geçim
sıkıntısında olduğunu ve bu durumun hükümet tarafından
vaatler yoluyla geçiştirilmeye çalışıldığını gösteriyor.
Devlet okullarında durum böyleyken yeni açılan dershaneler ve
özel okullar bu zorlukları yaşayan kaliteli eğitimcileri kendi
bünyelerinde çalışmak üzere iyi maaşlarla toplayarak devlet
okullarındaki eğitim düzeyinin düşmesine neden oluyor. Daha iyi
maaş koşulları da öğretmenlerin devlet okullarını kolaylıkla
bırakmasına neden oluyor. Ancak bu koşullara rağmen Mahmut
Hoca'nın temsil ettği bir gurup idealist öğretmen devlet
okullarında çalışmaya devam ederek özel okula parası yetmeyecek
olan çocukların iyi bir eğitim alması için çabalıyor. Bu kesim
de devletin çeşitli çalışmalarıyla bastırılıp ortadan
kaldırılıyor. Bunun tek sebebi de ülkeyi idare eden kişilerle
aynı şekilde düşünmüyor olmaları olarak betimleniyor.
Karşılaşılan bu tutum devletin karşıt fikirlere tahamülü
olmayan bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor ve itaatkar bir
toplum, itaatkar bir nesil oluşturulmak istendiği görülüyor.
İtaatkar bir nesil oluşturmanın yoluda eğitimden geçer. Bunun
için kendi görüşlerinin aksi yönde bir nesil oluşmasını
engellemek amacıyla karşıt fikirlere sahip öğretmenler tasnif
edilerek devlet eliyle özel sermayenin önü açılmış oluyor.
Rıfat Ilgaz, Mahmut Hoca'nın ve diğer öğretmen Cafer Hoca'nın
meslekten alınma süreci ile birlikte ülke eğitimin içinde olduğu
kötü durumu yansıtmaya ve amacın ne olduğu hakkında
düşündürmeye çalışıyor. Ayrıca devleti eğitimi özel
okulların eline bırakıp fakir kesimi mağdur ettiği için
eleştiriyor.
BÖLÜM
3
DEVLETİN
İNANIŞA ETKİSİ
Uzun
yaşamı boyunca Rıfat Ilgaz cumhuriyetin ilk yıllarından
başlayarak doksanlı yıllara kadar birçok siyasi olaya tanık
olmuştur. Kimi zaman dışardan gözlemlerken kimi zamanda bizzat
olayın içinde aktif olarak rol almıştır. Bu uzun süreç içinde
Ilgaz dinin ve inanışın devlet ve siyaset ile iç içe geçişini
gözlemlemiştir. Bu sürecin laikliğe aykırı olduğunu düşündüğü
içinde devleti bu yönden eleştirmiştir. Cumhuriyet ilan
edildikten sonra dini siyasetten ayırmak için laiklik ilan edildi
ve tekke, zaviye gibi yerler kapatıldı. Ancak, Ilgaz yaşamı
boyunca bu sürecin tekrar nasıl tersine döndüğünü gördü.
Önce çeşitli cemaatlar farklı mezheplerin bünyesinde oluştu ve
halk da kendi inanışlarına göre bu cemaatlerin etrafında
toplanıp birleşti. Bu farklı cemaatlerin etrafında birleşme
çoğunlukla sağ kesimin içinden olan insanlar tarafından
gerçekleştirildi, yani muhavazakar kesim tarafından. Cemaatlerin
ulaştığı insan sayısı arttıkça etki alanları da genişledi
ve zamanla bu etki alanı devletin içine kadar ulaştı. Yavaş
yavaş devletin kontrolü etki alanı daha geniş çevrelere yayılan
cemaatlerin kontrolüne geçti ve cemaatler Atatürk ilke ve
inkılaplarıyla gelen kuralları değiştirmek için çalışmalara
başladı. Çalışma alanı halkın hassas noktası olan din
üzerinden yürütüldü ve türban meselesi gündeme getirilerek,
onun üzerinden siyaset yapılmaya başlandı. Böylelikle toplumdaki
ayrışmalar, fikir ayrılıkları daha kesin çizgilerle belli
olmaya başladı. İşte tam burada Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı
eserinde bu konuya değinerek okuru düşünmeye ve konu hakkında
fikir sahibi olmaya itmek istemektedir.
“Hemen
her şubede Adnan Hocacı'lardan iki üç yeni kayıt eksik değil.
Birden toplanıp birden dağılıyorlardı, şurda burda... Sahnenin
perdesini iplerle gerdirip mescit haline getirmişlerdi. Yeni Müdür
geleli, iki yıldır perdenin ipi bir kez olsun çekilmemişti. Bu
tür girişimler onun disiplin anlayışıyla bağdaşmazdı. Adnan
Hocacı'lar, varsın sahneyi mescit yapsınlar. Gerekirse Mescit'e
bir de minare uydurulurdu. Ramazan geceleri mahya bile yaktırırdı
dini bütün müdürümüz.” (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın
İçinde, 16)
“Emniyet
Müdürü, dağılın, dedi, Bu yaptığınız yürüyüş te,
gösteri de yasal değildir. Dağılın artık! Polis ister istemez
cop kullandı. Sonra iki İranlıyı alıp götürdüler.” (Ilgaz,
Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 168)
“Bu
sırada Edebiyat Fakültesi birinci sınıftan olduğunu açıklayan,
türbanlı bir genç kız, 'Hükümet, hürriyetimiziyok sayıp
çiğneyerek giyinşimizi kısıtlıyor. Bu madde, yani bizim
özgürlüğümüzden söz eden madde, uygulanmıyorsa çıkarılsın
yasadan' dedi. Sonra bu türbanlı genç kız, cebinden çıkardığı
Anayasa kitaplarını parçaladı. İslam dininin özelliklerini
anlatan sakallı, tesbihli kişiler vaazlarını sürdürdüler.”
(Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 169)
Rıfat
Ilgaz, Hababam Sınıfı'nda karşı olduğu cemaatler ve bu
cemaatlerin hareketlerini eleştirmek için yaptığı kurguda okul
içinde çeşitli cemaat guruplarından isimler vererek bahsetmiştir.
Adnan Hocacılar, Süleymancılar gibi... Eserde okul tiyatro
salonunun cemaatçi öğrenciler tarafından mescite çevirilmesinin
anlatılması cemaatin devlet içindeki etkinliğini ve kendi
çıkarları doğrultusunda devlet kurumlarını nasıl
değiştirdiğini anlatmak için kurgulanmıştır. Her sınıfta
cemaatçi öğrencilerin bulunması , cemaatin elemanlarını tüm
devlet kurumlarına yerleştirerek, devletin içine sızmasını ve
kontrolü eline almasını simgelemektedir. Ayrıca hikayenin
ilerleyen sürecinde Veli Karahan adlı öğrenci kullanılarak onun
üzerinden cemaat faliyetleri üzerinde durulmuş, kurgulanan olaylar
sayesinde okura bir bakış açısı oluşturulmaya çalışılmıştır.
Karahan'ın gittiği gösteride tutuklanan iki kişinin İranlı
olması simgeseldir. Bir gönderme amacı çerçevesinde kullanılan
İranlılar üzerinden İran İslam Devrimi çağrışımı
yapılmaktadır ve buradan yola çıkarak cemaatlerin asıl ulaşmaya
çalıştıkları sonucun ve en büyük amaçlarının ülkeye şeriat
getirmek olduğu vurgulanmaktadır. Yazarın asıl eleştiri noktası
ve en büyük korkusu işte bu tutumdur. Bir diğer taraftan yine
aynı gösteride türbanlı genç kızların ortaya çıkıp konuşma
yapması toplumun hassas noktalarından faydalanılarak amaca yönelik
çalışmalar gerçekleştirildiğini gösterir. İnançları
doğrultusunda türban takan kızların bu şekilde üniversitede
okumak için özgürlük istemelerinin cemaatler tarafından
desteklenmesi topluma yönelik bir siyaset politikasıdır.
Muhavazakar kesimin yaşamış olduğu bu mağduriyetten faydalanan
cemaatler kendi güçlerini arttırmak ve destekçi toplayabilmek
için bu durumun üzerine fazlasıyla yoğunlaşmışlardır.
Böyleliklede muhavazakar kesim onlara daha da yaklaşırken toplumun
diğer kesimleriyle arasındaki uçurum iyice büyümüştür.
Cemaatler dost, diğer gurup ya da kuruluşlar ise düşman konumuna
düşmüştür. Ayrıca Anayasa kitabının yakılması da bir nevi o
anda toplumu yöneten devletin yok sayılması anlamına gelmektedir
ve yazar bu yok sayışı simgesel bir anlatımla Anayasa kitabı
üzerinden vermeyi tercih etmiştir. Cemaatlerin güçlenmesinde,
devletin içinde etkin bir güce sahip olmasında ve durumun bu hale
gelmesindeki ana faktöre değinecek olursak eğer; seksen darbesi
sonrası devlet daha itaatkar bir toplum oluşturabilmek için sol
kesimin önünü her alanda kesip, onları devlet kurumlarından ve
hatta hemen hemen her yerden tasnif ederken, aynı şekilde
muhavazakar kesimin önünü her yerde açarak onlara kolaylılar
sağlamaya başlamıştır. Boşalan kurumlara bu kesimden kişiler
yerleştirilerek etkinlikleri her anlamda artırılmıştır ve
aradaki denge tamamen ortadan kaldırılmıştır ancak bu durum
sonucunda da bu kez cemaatler hızlı bir şekilde güç kazanmaya ve
devlet özelde hükümet politikalarında etkin güç olmayı
başarmıştır.
BÖLÜM
4
DEVLETİN
EKONOMİ POLİTİKASI
Rıfat
Ilgaz, ömrü boyunca vatan sevgisiyle yaşamış bir yazar olarak
karşımıza çıkar. Onun bu tutumu yazılarında da devlete
eleştiri oku olarak geri dönmüştür. Eserlerinde birçok konuya
değindiği gibi devletin uyguladığı özelleştirme ve
gerçekleştirdiği bazı satışlarda onun kaleminden payını
almıştır. Devletçilik ilkesinin uygulandığı zamanları görmüş
ve o zamanlarda yetişmiş bir yazar olarak Ilgaz, devletin
özelleştirme politikasını özellikle yabancı sermayenin ülkeye
girmesi ve piyasaya net bir şekilde hakim olması sebebiyle
eleştirmektedir. Çünkü devletin kuruluşunun ilk yıllarında
kendi kendine yetebilme adına gerçekleştirilen bir çaba vardı.
Ancak ilerleyen süreçte dünya genelinde özel sektörün önü
açılıp devletler yatırımlardan elini çekince bizim ülkemiz de
bunun dışında kalamadı. Yani kapitalist sistemin bir parçası
haline geldi. Böylelikle de kendi kendine yetemeyen dışa bağımlı
bir tüketim toplumuna dönüşme yolunda hızlı bir şekilde
ilerlemeye başladı. Ek olarak bu politika sayesinde ülkemiz Avrupa
için üretim fazlasının satılacağı bir açık pazar konumunu
almaya başladı Osmanlı'nın son zamanlarında olduğu gibi. Batılı
devletlerin I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonunda kanla
elde edemediği şeyleri bu şekilde kolaylıkla elde ettiği
düşüncesi Rıfat Ilgaz'ı oldukça rahatsız ettiği için
eserlerinde simgelerle ya da dolaylı anlatımla da olsa bu konuyu
okura sezdirme, hakkında düşündürme, hızla gelişmekte olan bu
sürece bir tepki oluşturma çabası sürekli kendine bir yer
bulmuştur. Ilgaz, devlet politikaları içinde eleştiride bulunduğu
en tehlikeli konunun bu olduğunu düşünmekte ve bunun karşısında
toplumun farklılıklarının önemsiz olduğunu düşünmektedir.
Önemli olan dışa karşı birlik olabilmek.
“Daha
ileriye gidemezlerdi. Okulun sınırlarının, yıllar öncesi
gelenekleşmiş yasalara göre buraya kadar olduğu saptanmıştı.
Yasaktı sınırın aşılması.” (Ilgaz, Hababam Sınıfı
İcraatın İçinde, 171)
“Topçuoğlu
da Veysel Efendi'den farksızdı bu konuda, üç gün önce ne okulun
yıkılacağını biliyordu, ne de Japon-Amerikan karışımı ünlü
bir firmanın yıkılan okulun yerine beş yıldızlı bir otel
yapacağını...
Ortaöğretim
Müdürü bir odaya kapatmış bu acıklı haberi en umursamaz bir
dille kısaca anlatıvermişti. Bu haberin sersemliği daha üzerinden
gitmeden okulun yıkılmadan önce geçireceği aşamaları da aynı
rahatlıkla açıklayıvermişti. Devlet güçlüydü, iktidardaki
parti tam liberaldi. Olmazsa anasının ipliğini bile çıkarırdı
pazara.” (Ilgaz, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, 175)
Rıfat
Ilgaz, Hababam Sınıfı'nın sonunda okul arazisinin yabancı
sermayeye satılması ile devletin ekonomi politikasını eleştirmek
için uygun bir mekan oluşturuyor kendine. Okul arazisi ülke
topraklarını temsil etmektedir ve sınırları uzun zaman önce
belirlenmiş olarak anlatılıyor. Bu kısımda Lozan Antlaşması ya
da Misakı Milli'ye yönelik bir gönderme var ancak arazinin satışı
ile bu sınırlar dolaylı yoldan ihlal edilmiş oluyor.
Küreselleşmenin getirdiği kaçınılmaz sonucu olarak sınırlar
kalkmakla birlikte bu durum her devlet için aynı ölçüde geçerli
mi diye bir soru akılların bir köşesinde yer ediyor. Diğer
taraftan yazar okul binasını tarihi bir bina olarak betimliyor.
Tarihi okul binasının yıkılacak olmasıyla da değer
yargılarındaki zayıflamayı hatta yok olmanın eşiğine gelişi
göz önüne sermeyi amaç ediniyor. Yazar tarafından asıl verilmek
istenen mesaj ise toplumda oluşan bu yozlaşmanın temel nedeninin
kapitalist ve küresel ekonomi politikası ile büyük devletlerin
küçük devletleri kendi kontrolleri altına alarak icten tüketmek
amacında olduğudur. Eserde okul müdürüne emri veren bir
devletten söz edilmektedir. Hababam Sınıfı adlı eserde okul bir
ülkeyi simgelediği için bahsi geçen bu devlet, devlet üstü bir
gücü simgelemektedir ve dünya ekonomi politikasında devlet üstü
güçlerin de rol aldığı ve asıl önemli etkiyi bu güçlerin
yarattığı eleştirisi yapılmaktadır. Devletler yönetimlerini bu
üst güçlere kaptırdıkları için ekonomik faliyetler bu güçlerin
isteği doğrultusunda ilerliyor. Daha doğrusu kimin ilerleyip kimin
gerileyeceğine bu güçler yani özel şirketler karar veriyor.
Dünyayı özel şirketler yönetiyor. Yönetimlerini güven altına
alabilmek ve isteklerini rahatça gerçekleştirmek için de her
türlü yolu mübah olarak tanımlıyorlar. Bu güçlü şirketler
dünyaya modern sömürgeciliği yaşatıyorlar biz farkına bile
varmadan ve zaten farkına varsak bile artık önünü alamayacağımız
oturmuş bir düzen ile birlikte.Ancak buna rağmen eserin sonunda
Rıfat Ilgaz, bir birlik mesajı vermeyi de unutmuyor. Yazar, son
sahnede bütün Hababam Sınıfı'nı bir mekanda toplayarak topluma
önemli bir mesaj vermeye çalışıyor. Hababam Sınıfı'nın
içinde yer alan herkes o son gün orada toplanıyor. Sağcı-Solcu,
Alevi-Sünni, Türk-Kürt, zengin-fakir, ilerici- gerici, Atatürkçü,
Cemaatçi... O son gün bütün Hababam Sınıfı kendi iç
meselelerini, kırgınlıklarını, farklarını bir kenara bırakıp
birbirine kenetleniyorlar. Rıfat Ilgaz, okura sunduğu bu son sahne
ile o çok sevdiği ülkesinin halkından çok büyük ve çok önemli
bir şey istiyor. Ülke için o zor günler geldiğinde düşmanlarımız
etrafımızı sardığı zaman farklılıklarımızı bırakarak bir
olmamızı ve birlikte hareket etmemizi istiyor hatta sadece zor
günlerde değil sürekli olarak bunu yapmamızı istiyor.
Birbirimizden farklı olan düşüncelerimize saygı gösterip
birbirimize sahip çıkmamızı istiyor çünkü ancak bu şekilde
olursak ayakta kalabileceğimizi; ancak bu şekilde bağımsızlığımızı,
gelecek umutlarımızı koruyabileceğimizi düşünüyor.
SONUÇ
Rıfat
Ilgaz, gençlik yıllarından itibaren başladığı yazın hayatı
boyunca sayısız eser meydana getirmiş ve edebiyatımızın mihenk
taşları arasına girmeyi başarmıştır. Edebi anlayış olarak
toplumcu gerçekçiliği savunmuş ve hikayelerinde birçok şekilde
kaleme almayı bilmiştir toplumcu gerçekçi tarzı. Yazınsal
hayatında beraber çalışmalar gerçekleştirdiği Sabahattin Ali,
Aziz Nesin ve özellikle gençlik yıllarında hayranlık duyup örnek
aldığı Nazım Hikmet Ran'ın çok büyük etkisi olmuştur fikri
olarak. Hikaye, roman, şiir ve çocuk kitapları gibi farklı
alanlarda yaptığı çalışmalar sayesinde Türk edebiyatı için
çok önemli bir yere sahip olmuştur. Eserlerinde genel olarak
toplumun sorunlarını dile getirir ve olumsuz tutum ve davranışlar
hakkında toplumcu gerçekçi bir yazar olarak eleştiride bulunur.
Bu eleştiriler arasında devlet eleştirisi yoğun bir şekilde ön
plana çıkmaktadır. Yapıtları çoğunlukla kendi yaşamından
izler taşır. Bu izleri bazen hikayedeki bir kişi üzerinde, bazen
tasfir edilen bir mekanın içinde ya da ortaya atılan bir düşünce
ile görebiliriz. Sonuç olarak Rıfat Ilgaz eserlerinde kendi hayat
deneyimlerinden yararlanarak, toplumu olumsuz etkileyeceğini
düşündüğü olay, kişi ve kurumları ve bu kurumların
faliyetlerini eleştirmekten çekinmemiştir.
KAYNAKÇA
1-
ILGAZ, Rıfat, “Hababam Sınıfı İcraatın İçinde”, Çınar
Yayınları, İstanbul, 1993
2-
ILGAZ, Rıfat, “Hababam Sınıfı”, İş Bankası Yayınları,
İstanbul, 2013
3-
ILGAZ, Rıfat, “Hababam Sınıfı Uyanıyor”, İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2014
4-
ILGAZ, Rıfat, “Hababam Sınıfı Baskında”, İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2011
5-
ILGAZ, Rıfat, “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı”, İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2010
6-
ILGAZ, Rıfat, “Karartma Geceleri”, Çınar Yayınları,
İstanbul, 2004
7-
ILGAZ, Rıfat, “Sosyal Kadınlar Partisi”, İş Bankası
Yayınları, İstanbul, 2011
8-
ILGAZ, Rıfat, “ Şeker Kutusu”, Çınar Yayınları, İstanbul,
1993
9-
ALİ, Sabahattin, “Kağnı - Ses - Esirler”, Yapı Kredi
Yayınları, 2014
Yorumlar
Yorum Gönder