"Düşman"
Hikayesi Üzerine Tahlil Denemesi
Sabahattin
Ali'nin "Düşman" adlı hikayesinde hayatının
monotonlaştığını, yaşamında eksik bir şey olduğunu fark eden
ve bu eksikliği doldurmaya çalışarak yaşayan bir adamın, bir
gün evinin bahçesinde uzun zamandır görmediği çocukluk
arkadaşına rastlamasıyla birlikte yaşamındaki eksikliği fark
etmesi işlenir. Sıradanlığın ve tek düzeliğin insanı
körleştirdiği, fikirsizleştirdiği vurgulanır. Yazar, hayatın
gerçeklerinin ancak onu sorgulayarak görülebileceğini savunur.
Hikayede anlatılan adam hayatın gerçeklerini görebilme yöntemini
öğrense de bunları görmek istemediğini iki yoldan okuyucuya
iletmektedir. İlk önce arkadaşıyla girdiği tartışmayla verilen
dış çatışma, daha sonra ise kendiyle yaptığı tartışma ve
içinde bulunduğu ikilemle verilen iç çatışma hikayenin ana
unsurlarıdır.
Hikayedeki
ilk çatışma eski iki arkadaşın tesadüfen karşılaşmalarıyla
başlar. Biri hayatını sıradan bir işle geçindiren, herkes gibi
monoton yaşayan bir adam, diğeri ise polis tarafından aranan, suç
işlemiş bir kaçak. Gece vakti evine doğru giden adamın yol
boyunca düşünceli bir hali vardır. Yaptığı işi, kazandığı
paraları ve günlük davranışlarını kendince tartmaya ve
değerlendirmeye çalışmaktadır. Fakat yaşamında farkında
olmadan yaptığı o kadar çok şey vardır ki bunları anlamaya
çalıştığında sinirleri bozulmaktadır. İşte kafasında bu tip
düşüncelerle yürürken evine varır, bahçe kapısından içeri
girer ve tam evine girecekken kapının girintisinde bir karartı
görür. Başta ondan korkan adam geri çekilse de sonradan
karartının yardıma muhtaç eski arkadaşı olduğunu anlar.
Gazetelerden okuduğu kadar arkadaşının suçlu olduğunu anlasa da
ona karşı olumsuz bir tutum sergilemez. Fakat geçmişlerinin aynı
olması sebebiyle arkadaşına yardım eden adam onu ilk görüşünde
aralarındaki farklılığı doğrudan dile getirmektedir.
"Fakat
nasıl söyleyeyim, ihtiyarlamış gibisin; ama bu ihtiyarlık da
değil, benden daha genç duruyorsun...Hulasa bir başka türlü
olmuşsun. Yüzünün dışı değil, içi değişmiş gibi."
İlk
fikirsel farklılığın verildiği bu söz daha sonralarda tartışma
tarzında hakaret boyutlarına varacaktır. Adamın, arkadaşının
arandığını bile bile onu evine buyur etmesiyle başlayacak olan
dış çatışma, adamın odasıyla ve arkadaşının buraya
girmesiyle benzerlik göstermektedir.
"Oldukça
iyi döşenmiş, bilhassa fazla süsten kaçılmış olan oda biraz
dağınıkça idi. Sahibinin bekar olduğunu, yazıhaneye benzer bir
masanın üstündeki perişan kağıtlar gösteriyor ve hizmetçinin
bu oda ile meşgul olmaktan menedildiği anlaşılıyordu."
Ev
sahibinin hizmetçisi olduğu halde onu oraya sokmamasından, bu
odanın adamın düşüncesinin ve aklının yansıtıldığı bir
yer olarak benzetilmektedir. Odanın dağınıklığıyla adamın
zihinsel karışıklılığı, kimsenin girmediği bu yere arkadaşını
sokmasıyla da arkadaşının adamın aklına gireceği
gösterilmektedir. İkisi de odanın bir köşesine geçtikten bir
süre sonra konuşmaya başlarlar. Fakat bu konuşmalar sürekli kısa
ve derin konular içermektedir. Arkadaşının, hayatını sorgulatma
amacı taşıyan soruları ile karşılaşan adam ne yapacağını
bilemeden soruların cevaplarından korkarak onlardan kaçmaya
başlamıştır. Konuyu ha bire değiştirmeye çalışmış,
bazılarına cevap vermekten kaçınmıştır.
"Yürüyüşünü
bilmem...Normal olabilir...Fakat üzerinde yürüdün yola bu kadar
inanıyor musun? Hele faydalı olduğuna..." "Yaptığın
ve faydalı olduğunu söylediğin şeyleri, sana gelinceye kadar
geçirdikleri merhalelerde ve senden sonra aldıkları yollarda takip
ettin mi? Kimlere ve ne kadar faydalı olduğuna baktın mı?"
Bu
soruların verdiği ağırlık karşılık olarak bazen kaçış
cümleleri bazen de savunma maksatlı saldırı cümlelerine dönüşse
de sürekli arkadaşının altında kalan adam gittikçe zayıflamaya
ve duvarlarının kırıldığını fark etmektedir.
"Çünkü
insanın kafası bir kere bunları düşünmeye başlarsa bu rahat
koltuklarda bu kadar rahat oturmak mümkün olmaz sanıyorum."
Arkadaşının
aranmakta olmasının sebebi; düşünmek ve sorgulamak. İşte bu
iki davranış insanın huzurunu kaçırmaktadır. Adamın daha önce
sıradan sebeplere kafa yorduğunda bile uykusuzluk çekmesinin ve
sinirlerinin bozulmasının nedeni budur. En basit şeylerden kaçarak
düşünmekten aciz bir hale gelen adam, arkadaşının baskısıyla
bir dış çatışmaya sebep olarak; hayatı, özellikle arkadaşının
suçu üzerinden devleti ve süre gelen düzeni sorgulamaya
başlamaktadır. Eserde diyaloglar üzerinden oluşmuş bu dış
çatışmayla hem adamın yaşayacağı iç çatışmanın zemini
hazırlanmış hem de okuyucuda eserin konusunun anlaşılabilirliğini
arttırmaktadır. Okuyucu ise eserdeki bu dış çatışmayla gergin
bir atmosfer yaşamış ve kendini adamların görüşlerinden birine
taraf olma düşüncesi içinde bulmaktadır.
Eserdeki
dış çatışmanın ardından oluşan iç çatışma ise adamın
kendi kimliğini ve görevini, haklının mı haksızın mı,
doğrunun mu yanlışın mı yanında olduğunu sorgulamasıyla
oluşmaktadır. Arkadaşı uyuduktan sonra gerçekleşen iç çatışma
adamın uykusunu kaçıracak ve kimin tarafında olduğunu
sorgulamaya başlayacaktır.
"Ruhunun
durgun suyuna attığı bir taşla onu böyle rahatsız eden, iyi
kurulmuş bir makine gibi senelerden beri hiç aksamadan muayyen
birkaç formül içinde işleyen maneviyatını birden sarsan bu
küstah eski dostun buna hiç hakkı olmadığını düşündü."
Huzurlu
bir yaşam geçirdiğini düşünen adam, huzurunu bu derin
mevzulardan dolayı kaçırdığı için arkadaşına tavır almak
istemiştir. Ancak bu tavır önce kıskançlığa, sonra korkuya ve
son olarak da utanca dönüşecektir.
"Kendisi
zihninde bu mükalemeleri devam ettirmiş ve bir çıkmaza girmiştir.
Fakat bunu düşününce titredi. Demek ki aşağıda uyuyanın
dediği doğruydu: Farkında olmadan bile biraz düşününce insanın
rahatı kaçacaktı."
Arkadaşının
-o çok bilmiş- gülüşünün etkisinden çıkamamış olmasından
ve bu zamana kadar hayatını boş bir şekilde yaşamış olmaktan
üzüntü duyan adam her ne kadar suçlu da olsa arkadaşının bu
hayatta ondan daha değerli olduğunu düşünerek onu kıskanmıştır.
Bu duygusunu gazetedeki arkadaşı hakkında bahsedilen haberi
okuyarak bastırmak istemiştir. Ancak bu sefer de korkuya kapıldı.
Gazetedeki "Düşman" tabiri onu daha da büyük ve önemli
göstermiştir.
"Bir
gün o ve onun gibiler hakim olursa..." dedi ve ürperdi. O
zaman onunla karşı karşıya gelmeyi düşünmekten bile
korkuyordu."
Bu
korkuyu, devletin yanında olduğunu düşünerek bastırmaya çalıştı
ancak polisin onu evinde yakaladığında kendinin de suçlanacağını
düşünerek bu duygusundan kurtulamamıştır.
"Bu
sıcak odadan, bu alıştığı eşyalardan ayrılmayı düşündü
ve bunun korkusuyla bütün etrafındaki şeylere adeta yapıştı."
Daha
önceden sıradanlaştırdığı şeyler şimdi önemli bir hal
almıştır. Adam değerini anlamış olsa bile yine de mal
yoksunluğunu fikir yoksunluğuna tercih etmektedir. Ancak içindeki
merhamet duygusuyla çatışan bu korku onu ikileme düşürmüştür.
En sonunda bu duygular arasında gelip giderken polis kapıyı
çalmıştır. Eli mahkum arkadaşının yerini ihbar eden adam artık
korkudan çok utanç duygusuna hakim olmaktadır.. Eserde, adamın
zihnindeki düşünceleri gösteren iç çatışma hem eserdeki
duyguları ön plana çıkarmakta hem de konunun birey üzerindeki
etkisini daha belirgin hale getirmektedir. Okuyucu ise iç çatışmayla
adamın yaşadığı duyguları daha iyi anlamakta ve onları
doğrudan hissetmektedir.
Eserde, yalnız, monoton bir
hayatın olan ev sahibi, bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bu
karakter toplumdaki düzenin giderek bozulduğunu ve bazılarının
bu düzeni bozmaya haklarının olmadığı savunur. Karakterin yeni
rugan iskarpinli ayakkabısı, çizgili pantolonu, paltosu ve
eldivenleri tipik bir memuru andırır vaziyette tasvir edilir.
Oldukça düzenli, iyi bir meslekle uğraşması, az işle çok para
kazanmasına ve kumar ile eğlenmesini normal durumun iyi olduğunu
gösterir. Ancak bir süre sonra kendisini kumarda bulması, daha
fazla kazanırım ümidiyle kumarda kaybetmesi, bir boşlukta
olduğunun farkında olması ama bu boşluğun tam olarak ne
olduğunda kararsız kalmasıyla hayatının manasızlaştığını,
giderek yalnızlaştığını, insanların kendisinden uzaklaştığını
hisseder. Öyle ki kişilik karakteri, tıpkı evinin fiziksel
haliyle benzerlik gösterir. Bahçesi, evindeki hizmetçi, geceleri
arka kapıdan girmesi ve odasına hiç kimseyi almaması gittikçe
kendi içinde küçüldüğü, darlaştığını ve karışık bir
durumda olduğunu gösterir. Bu dar, sıkıntılı ve kimsesiz
dünyada kendini korumasını düşündüğü tehlikelere direkt
olarak “tabanca” ile önlem alması çatışmasının ne derece
şiddetli olduğunun ve kendi fikirlerini ne biçimde desteklediğini
gösterir. Okuyucu burada karakterin ruh halini, fiziksel tasvirlerle
örtüştüğünü, anlamsal olarak hikâyenin içeriğine bir ahenk
kattığını hisseder. Karakterin duygu ve düşüncelerindeki
manayı tam olarak diyaloglarda göremesek de içe monolog
tekniğiyle, karakter hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Toplumda
sürekli değişen, hayatın sürekli akışkan olmasıyla bazı
fikirlerin uyuşmazlığını kendi hayatına aksettiren bir
karakterin çatışması iç ve dış çatışmalarla şekillenir.
Öyle ki yazar bu çatışmaları gerçek bir manada da okuyucuya
gösterir ve arkadaşıyla yaptığı küçük sözlü tartışmayla
nasıl bir ortamın içinde olduğunu açıkça ifade eder. Diğer
bir yandan okuyucu ile karakter arasındaki bilgi alışverişinde
karakterin sürekli olarak olayın nereye geleceğini tahmin
edememesi yani yorumların okuyucuya bırakılması da hikâyenin ana
yapılarındandır. İkinci bir karakter olan ev sahibinin arkadaşı
tamamıyla değişmiş, eski geleneklerine bağlı kalmamış, mutlu
bir görüntüde ancak içinde bulunduğu durumdan ötürü tehlikeli
bir olabilecek bir düzeydedir. Zira polis bu karakteri aramaktadır.
Arkadaşının bulunduğu ortamı bilen onu bu durumdan kurtarmak
isterken çatışma yaşamış, fikir ayrıcalıklarına yol açan
sözleri sarf etmiştir. Nitekim arkadaşının mülküne izinsiz
girmiş, üstelik hiç kimsenin girmediği odaya girmiş, arkadaşının
yatağında yatmıştır. Bu durum haliyle kabullenme durumunu
gösterse de arkadaşı onu kendi evinde olduğunu ve onu burada
tutmasıyla suçlu olacağını bilerek polise haber vermiş. Ancak
polis yakaladı mı yoksa kaçtı mı bunu bilemeyiz. Öykülerdeki
teknik düzeni oluşturan serim, düğüm, çözüm bölümlerinden,
Sabahattin Ali’nin çoğu öykülerinde en önemli yer tutan
‘serim’ bölümüdür. Bu, kişilerin ve olayların hazırlık
durumlarıyla ilgili uzun tanıtmalar biçiminde gözükür. ‘Düğüm’,
genellikle birdenbire karşılaşılan niteliktedir; ‘çözüm’
ise çoğu kez okura bırakılır.
“Düşman”
hikâyesinin olay örgüsü, yapı bakımdan tek bölümden oluşur.
Hikâyenin anlam bütünlüğünden yola çıkılırsa üç bölüm
halinde incelenebilir; ilk bölüm ev sahibinin arkadaşına
rastlamasına kadar olan kısım üzerine iç çatışma, ikinci
bölüm arkadaşıyla geçen diyalog ve çatışmalar(dış çatışma)
son olarak da ev sahibinin kendi içindeki çatışması ve olaya
yansıması şeklindedir.
Hikâyenin
birinci bölümüne “Gece” ve “Asfalt Yol” söz öbekleri
kullanılarak mekân ve zaman kurgusu üzerinden gidilmiş ve
tasvirle başlamıştır. Karanlık, boğucu, insanın ruh haliyle
karşılaşmasına ve düşünmesine itmesi açısından zaman olarak
“Gece” kullanılmıştır. Devamında da asfalt yolda yalnız
başına dalgın dalgın ve boş gözlerle yürüme eylemi de bu
bölümde karakterin düşünme aşamasında olduğunu, bir şeyleri
sorguladığını ve bu eylemi de kendi iç dünyasında halletme
çabasına giriştiği ortaya çıkar. Bölüm içinde ev sahibi
olarak nitelendirilen kişi üzerine tasvir yapılmış ve hazırlık
aşaması olarak kişinin portresi çizilmeye çalışılmıştır.
Hayatı giydiği
rugan iskarpinlere benzeterek, “Tıpkı
bunlar gibi biz de günler geçtikçe aşınmaya, bir tarafa
kaykılmaya, çirkinleşmeye ve nihayet işe yaramamaya
başlayacağız” der.
Burada ev sahibinin hayatı ne kadar edilgin bir şekilde
algıladığını görüyoruz. Sürekli bir şeyler altında kalma ve
yaşama, monoton bir hayat sürdürme ve hayatını anlamsızlık ve
hiçlikle nitelendirerek içinde bulunduğu durumu dile getirir. Ev
sahibi, hayatı olağan akışına bırakıyor ve hayata bir şey
vermesi gerektiğini ancak bununla birlikte içindeki bu sıkıntılı
durumda şartları değiştirebileceği konusunda ümitsizliğe
kapılmış. Dolayısıyla “pasif” bir algılama söz konusudur.
Makam olarak iyi bir yerde olmasına ve para kazanmasına rağmen
mutsuzdur. .“Hayat
ne güzel fakat ne can sıkıcı şeydi!.. Gündüz daire... Hafif
bir iş, bol para... Akşamüzerleri güzel bir yemek, bazen
sinema... Çay... Poker... Sonra uyku... Bunların hepsi güzeldi,
fakat bütün günü dolduran bu eğlendirici işlerin içinde insan
bir boşluk hissi duymaktan kurtulamıyordu. Bir şey eksik gibiydi,
bütün ömrünce işlemeyen bir yeri varmış gibiydi” Bir
eksiklik olduğunu, hayatındaki bu düzene engel olan şeyleri
bilmek istemesine karşın bir yandan da cesaret edememekte,
sorularının cevabını bulmasıyla başına bela alacağına karşı
tedirginlik içerisindedir. İkinci bölüm, arkadaşıyla
karşılaşması ve iç çatışmasını dışa aktarmasını içerir.
Bu bölüm “Başı yukarıda yürüyordu.” Kısmıyla başlar.
Arkadaşının mülküne yani kendi isteklerine karşı özgür bir
biçimde hareket edebilme yeri olan evine bir yabancı girdiğini
görünce tabancasına sarılır. Adam, dışarıdaki hayatı rugan
iskarpinlere benzetirken, aşınır, kullanılır bir hayattan söz
ediyordu. Böylesine bir hayatın içinde kendisine ait olan bir
yerde dışarıdan müdahaleye ve tehlikelere karşı kendisini ve
mülkünü koruması için aldığı önlemi tabancasına sarılarak
çözmek istemesi, hayatın onu nasıl ürkek, aciz olmasına
ittiğini gösterir. Açık fikirlere karşı olması, düşünmek
istememesi eğer düşünürse başına bela alabileceğinin
korkusuyla yaşamakta olan yarı aydın, sürekli olarak bazı
şeyleri göz ardı etmektedir. Evine giren yabancıya, arkadaşı
olduğunu öğrenince kucak açması, dertleşmeleri ve bu eylemi
daha çok fiziksel halleriyle gerçekleştirdikleri görülür.
Sonraki aşamalarda misafir olan arkadaşına saygın bir biçimde
yardımcı olan ev sahibi, misafirin misafirlikteki anlayışa ve
kurallara göre hareket etmesini ister; bir bakıma arkadaşının
düşüncelerinin kendisine ait fikirlerle çatışmamasını ve
herhangi bir kafa karışıklığına meydan vermemesini ister. Eski
alışkanlıklardan bahsedilerek durum hakkında analiz yapılır,
eskiyle yeni karşılaşmasıyla da değişen şeylerin bazı
durumları meydana getirdiklerini hissederler. Tıpkı her ikisinde
olan değişikliklerin vuku bulması gibidir. Zaman zaman bu
değişiklilere karşı olmaya çalışırken dikkati dağıtma
girişimini radyo açarak gösteren ev sahibi, Alman istasyonuna ait
bir kanaldan gelen almanca şarkıyla kanalı değiştirir. Ev sahibi
açıkça kendini bu değişimlerin içinde bulmak istemiyor;
kısacası “Deve kuşu gibi başını kuma sokmak” deyimini
uyguluyor. Sorunları, değişimleri duymamak istercesine kendisini
bir hapiste bulan bir mahkum gibi kimsesiz, yalnız olmaya itiyor.
Sonrasında da “Uyku” aracını devreye sokarak bu kısa
tartışmayı sonlandırmak istiyor. Çünkü her ne kadar diyalog
kurulamasa da fiziksel ve ruhsal tavırlarla da bazı şeylerden
etkilenen ev sahibi, bu telaşına karşı arkadaşını sessiz
olmaya ve uyumaya ikna eder. Üçüncü bölüm “Kapı yavaşça
kapandı.” Kısmıyla başlar. Burada yapılan dış çatışmadan
sonra bir iç çatışma yapılacağı açıkça görülür. Kapının
kapanmasıyla kendisiyle baş başa kalan ev sahibi, bir iç
muhasebeye başlar. Arkadaşının evinde kalmasıyla rahatsız
olmakla beraber tedirginlik içerisindedir. İçten içe bir vicdan
azabı duyar. Devletiyle, polisiyle, bankacısıyla, mahkemesiyle
kendisinin korunduğunu düşünmekte; polis tarafından aranan
birisini evinde tutmasıyla pişmanlık ve vicdan azabı duymaktadır.
İlk bölümde de gösterildiği gibi iç çatışmalara sahne olan
üçüncü bölüm, ev sahibinin bu fikir çatışmasının
boğuculuğunu polise haber vermesiyle son vermek ister. Daha sonra
kendini kimseye görünmeden merdivenlerden çıkarak iç dünyasına
hapseder.
Eserlerde
genel olarak mekan, vakanın varlık bulduğu yer, şahısların
içinde yaşadıkları, kendi oluşlarını fark ettikleri alandır.
Bununla birlikte şahısların içinde bulundukları çevreyi
algılayış biçimlerini, ruhsal ve ekonomik durumlarını,
karakterlerini açıklama yolunda imkanlar da sunabilir. Şahısları
tanıtma yollarının biri olarak dramatik bir iş de üstlenerek
vak'anın temel öğesi olur ve şahsın çevresini, algılayış
şekillerini, o çevredeki ruh durumunu hatta karakterini etkiler.
“Düşman” hikayesinde mekan unsuru karakterlerin düşünce
alemini belirtmek, çatışmaları yansıtmak, okuyucunun zihninde
görüntü oluşturup gerçekçiliği arttırmak ve atmosfer
oluşturmak için kullanılmıştır. Hikayede bahsedilen mekanlar
“sokak, bahçe, ev ve evin odaları”dır. Hikayede mekan çok ön
planda tutulmamaktadır, bunun yerine genel olarak tamamlayıcı
unsur olarak kullanılır ve ev sahibi olan karakterin düşünce
dünyasını yansıtan ve hem iki karakter hem de ev sahibinin
yaşadığı çatışmaları yansıtan yer olarak karşımıza çıkar.
Eserin başında bahsedilen ilk mekan bahçedir:
“Evin
önüne gelmişti. Aralık duran bahçe kapısını ayağıyla itti.
İki tarafı çiçekli çakıl yolda yürümeye başladı. Geceleri
eve hep arka taraftaki küçük kapıdan girerdi. Salon ve ön kapıya
yakın bir yerde yatan hizmetçiyi uyandırmak istemediği ve yatak
odası bu kapıya daha yakın olduğu için farkına varmadan kendini
buna alıştırmıştı.”
Sabahattin
Ali, toplumdaki farkındasızlığı ev sahibi üzerinden anlatmak
için bahçeyi ve evin arka kapısını mekan olarak seçmiştir. Ev
sahibi, zamanla arka kapıdan eve girmeyi alışkanlık haline
getirmiş ve bunun farkında bile olmamıştır. Bunun sebebini
yazar, toplumun üzerinde etkili olan sistemin kişileri
farkındasızlaştırdığı ve düşünmekten uzaklaştırdığı
şeklinde yorumlamakta ve hikaye boyunca toplumdaki farkındasızlık
işlenmektedir. Böylelikle okuyucu da doğrudan empati kurmakta ve
kendi hayatındaki farkındasızlıkları bulmaktadır. Hikayede
göze çarpan bir diğer mekan ise ev sahibinin çalışma odasıdır:
“Oldukça
iyi döşenmiş, bilhassa fazla süsten kaçılmış olan oda biraz
dağınıkça idi. Sahibinin bekar olduğunu, yazıhaneye benzer bir
masanın üstündeki perişan kağıtlar gösteriyor ve hizmetçinin
bu oda ile meşgul olmaktan menedildiği anlaşılıyordu. Yerde
küçük bir halı, alçak sigara iskemleleri, rahat iki koltuk ve
köşede bir sedir vardı. Pencereleri krem renginde tül perdeler
kapatıyordu.”
Yazar,
ev sahibinin düşünce dünyasını ortaya koyabilmek için çalışma
odasını mekan olarak kullanmıştır. Hizmetçinin bile odaya
giremediğinden bahsedilerek aslında ev sahibinin dışa kapalı
sabit fikirleri olduğuna, yapılan dağınıklık tasviri ile de bu
fikirlerin çok zayıf ve karışıklık içerisinde olduğuna
değiniliyor ancak yaptığı tek bir hareket yani eski arkadaşını
odasına alması kendi düşünce dünyasına yeni ve farklı
fikirler almasına neden olmakta ve ev sahibi için çatışmalar
başlamaktadır. Yazar, mekana yeni birini getirerek, ortaya yeni ve
farklı düşünceler sunmakta ve bir çatışma ortamı
hazırlamaktadır. Böylelikle okurun da kendi içinde bazı
eleştiriler yapması sağlanmıştır. Eserde, mekan anlatıma
gerçeklik kazandırmak, farkındasızlığı işlemek, karakterler
ve dönem toplumunun kendisi ve karşısındakilerle yaşadığı
çatışmaları ve karakterlerin düşünce dünyasını yansıtmak
için kullanılmıştır.
Bir
hikaye yahut romanda zamanın incelenmesi, sadece olayın geçtiği
tarihin belirlenmesi değildir. Mekan incelemeleri nasıl hikayede
geçen yer adlarının tespitinden ibaret değilse zaman incelemeleri
de konunun geçtiği yıl, ay ve günlerin tespitinden ibaret
değildir. Bir hikaye, birçok zaman düzlemini içine alır. Anlatı
türünden bir eserin doğru anlaşılabilmesi, bu zaman
düzlemlerinin doğru anlaşılmasına bağlıdır. Anlatıda zaman
iç ve dış zaman olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sabahattin
Ali'nin “Düşman” hikayesinde geri dönüşlerle kapsamlı bir
boyut kazanan zamanda gerçekleşen olaylar yağmurlu bir gece
süresinde anlatılır. Hikayede zaman tablosu vak'a zamanı ve
anlatma zamanı olmak üzere iki düzeyde şekillenir. “Düşman”
hikayesinde vak'a zamanı ile anlatma zamanı arasında süre olduğu
anlaşılmaktadır çünkü ev sahibi ve misafirin arkadaşlığı
yine ev sahibinin ağzından geri dönüşlerle anlatılır:
“...Mektepte
en ilerimizdin!”, “Şimdi en ayrımız!...”, “Pek az
değişmişsin”, “Hayır... Çok değişmişsin... Gerçi yüzünün
hatları değişmemiş gibi ve ağzın, burnun hep aynı... Hele
ağzın... Fakat nasıl söyleyeyim, ihtiyarlamış gibisin; ama bu
ihtiyarlık da değil, benden daha genç duruyorsun... Hulasa bir
başka türlü olmuşsun. Yüzünün dışı değil, içi değişmiş
gibi.”, “On iki sene oluyor, değil mi?”, “Ben bir zamanlar
tehlikeli fikirlere saplandığını ve işinden çıkarıldığını
duymuştum!”
Ev
sahibinin bu sözleri ikili arasında ki eski ilişkileri tekrar
hatırlatarak farklı olay ve anlatma zamanları olduğunu ortaya
koyuyor. “Düşman” hikayesinde zaman iki noktada incelenir.
Birinci bölüm olay zamanını içine alan yağmurlu gece, ikinci
bölüm ise yazarın geri dönüşle karakterlerin arkadaşlığı
hakkında bilgi vermesidir. Bu iki zamandan etkin olan vak'a zamanını
içine alır, öteki ise daha çok bilgi vermek ve anlatımı etkin
akıcı kılmak için kullanılan zamandır. Zaten yazarın asıl
değinmek istediği birinci zamanda gerçekleşen olaylardır. Yazar,
“Düşman” hikayesinde her ne kadar yağmurlu bir geceyi zaman
olarak vermiş olsada bu durum aslında zamanı sadece sezdirmeye
yöneliktir. Gece ve yağmurlu hava kullanılarak hikayenin
atmosferine gönderme yapılmıştır.
“Gece,
hafif yağmur çiseliyordu.”
cümlesinde
geçen “Gece” ortamın kasvetli oluşunu ve karakterin iç
dünyasında yalnızlığını, boğuluşunu temsil etmektedir. Genel
olarak olaylar kronolojik bir sırayla tek bir zaman diliminde
sunulmuştur.
Eserde
hakim (tanrısal) bakış açısı kullanılmıştır. Kullanılan
bakış açısıyla hikayedeki mekan ve olaylar arasında bağlantı
kurmak, karakterlerin duygu ve düşüncelerini daha gerçekçi
yansıtmak ve bu şekilde okuyucunun olayları daha net kavraması
amaçlanmıştır. Hikayede ev sahibi ve misafir arasında geçen
konuşmalar ve zıt fikirlerin çatışmasının ev sahibi üzerindeki
etkisinin ve duygu, düşünce değişimlerinin daha iyi
anlaşılabilmesini isteyen yazar hakim bakış açısını
kullanmıştır. Hikayenin son kısımlarında ev sahibinin kendi
içinde yaşadığı çatışmalar hakim bakış açısıyla
okuyucuya sunulmuştur:
“Ağır
ağır merdiven basamaklarını çıkarken, içindeki bir azası
yerini değiştirmiş, bir yeri boşalmış yahut bir yerine fazla
bir şey dolmuş gibi hisler duydu.”, “Ruhunun durgun suyuna
attığı bir taşla onu böyle rahatsız eden, iyi kurulmuş bir
makine gibi senelerden beri hiç aksamadan muayyen birkaç formül
içinde işleyen maneviyatını birden sarsan bu küstah eski dostun
buna hiç hakkı olmadığını düşündü.”, “Etrafına
bakındı... Bu sıcak odadan, bu alıştığı eşyalardan ayrılmayı
düşündü ve bunun korkusuyla bütün etrafındaki şeylere adeta
yapıştı.”,” En büyük alçaklığı yaptın, evine sığınan
birini ele verdin!”, “ Bir düşmanı elimle saklamak beni
koruyan kuvvetlere hıyanet etmektedir...”, “Dakikalar geçtikçe
büsbütün yerinde duramaz oldu. Demin onun kendisini nasıl
kardeşçe, nasıl içten ve nasıl inanarak öptüğü aklına
geldi. Yanakları tutuştu.”, “İki birbirine zıt his arasında
ne yapacağını şaşıran genç adam kapıda durmuş, yatağın
üstüne elbiseleri ile uzanarak kaygusuz bir serseri uykusuna dalan
arkadaşına bakıyor, ara sıra onu uyandırmak için bir adım atar
gibi olduğu halde, uyanınca onun nasıl bu güç vaziyette bile
derhal kuvvetli olacağını ve kendisinin, bütün büyük
yardımcılarına rağmen nasıl küçülüp zayıf kalacağını
düşünerek duruyor ve terliyordu.”
Ev
sahibi, misafir ile arasındaki dostluk ve zıt fikirleri yüzünden
oluşan düşmanlık arasında kalarak bir çatışma yaşar ancak
bir sonuca varamaz. Bu durum hakim bakış açısıyla birlikte
verilerek karakterin kendi içinde yaşadığı çatışmanın okur
tarafından daha net görülmesi, kavranması ve üzerine düşünerek
yeni bakış açıları kazanması sağlanır. Eserde hakim bakış
açısı kullanılarak karakterlerin içinde bulundukları durum,
hisleri, çatışma ve geçmişleri verilmiştir:
“Hayat
bu rugan iskarpinlere ne kadar benziyor!”, “Tıpkı bunlar gibi
biz de günler geçtikçe aşınmaya, bir tarafa kaykılmaya,
çirkinleşmeye ve nihayet işe yaramamaya başlayacağız...”,
“Onun karşısında bu perişan halde görünmek, onu bütün
sözlerinde tasdik etmekten başka bir şey değildi.”.
Yazar,
verilen bölümlerde karakterlerin olaylara karşı duygu ve
düşüncelerini, karakterlerin geçmişte yaşadığı olayları
hakim bakış açısıyla vererek olayları daha etkili ve anlaşılır
olarak sunmuştur.
Sabahattin
Ali’nin “Düşman” hikâyesinde genel olarak düz öykülemeye
başvurulmuş, aralarda geriye dönüş tekniğiyle karakterlerin
geçmişleri ve durumları aktarılmıştır.
“Biraz evvel bir arkadaşını evinde oynadığı pokeri
aklına getirdi. Otuz lira kazanmıştı.”
Okuyucunun
karakterler hakkında daha geniş bilgi almasını sağlayan bu
teknik, kahramanların zamana göre değişimini göstermekte ve eski
anılarıyla okuyucunun kişilik analizi yapmasına yardımcı
olmaktadır. Diğer bir yandan hikayede iç monolog tekniğine de
başvurulmuştur. Bu yöntemle de kahramanın iç dünyasına yönelik
düşünceleri dış dünyaya çıkarılmış. Kahraman iç
dünyasıyla karşı karşıya gelmiştir.
“Yanıma o karı oturmasaydı
daha çok kazanabilirdim.” “Söylediği şeylerde bir hakikat
bulunabilir mi ki? Zannetmem… Bütün dünya budala mı?...”
Kahramanın
duygu ve düşüncelerini gösteren bu teknik, eserde hakim bakış
açısının varlığına işaret olmuştur. Doğrudan kahramana ait
olan bilgiler, okuyucunun ona olan bakışını belirlemektedir.
Sabahattin Ali hikayelerinde karşımıza çıkan tasvir tekniğine
bu hikayede de rastlamaktadır. Bu teknik karakterlerin fiziksel ve
sosyal özelliklerin anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Eşya
üzerinde bu tekniğin kullanılması mekân algısındaki anlamı
zenginleştirmiştir. Eserde kullanılan diyalog tekniği ise
kahramanların fikir alış verişi yapmasını sağlamış ve
yaşanan çatışmaların aracı olma görevini üstlenmiştir. “Ne
Güzel değil mi?” dedi, sonra ilave etti: “Dört senedir müzik
dinlemedim!” “Neden? “ Fırsat düşmedi.” gibi cümleler
diyalog tekniği ile oluşmuştur.
Sonuç
olarak, Sabahattin Ali'nin "Düşman" adlı hikayesinde
özgün fikirlerden yoksun, sisteme körü körüne bağlı
bireylerin, uygulanan düzendeki konumları, fikirleri ve doğru yolu
arayışları ev sahibi karakteri üzerinden işlenmektedir, misafir
karakteri ise sadece var olan düzene eleştiri getirecek bir araç
konumundadır. Ev sahibi ve misafir arasındaki fikir çatışması,
ev sahibini düşünmeye iter ve adam içinde bulunduğu düzeni
sorgulamaya başlar. Eserde, toplumun büyük bir kesiminin
farkındasızlığı ve buna karşı azınlık bir gurubun düzeni
sorgulaması şeklinde fikirsel çatışmalar ele alınmıştır. Dış
çatışma ve iç çatışma şeklinde verilen eserde yazar, her ne
kadar bu tip bireyleri eleştirse de bir çözüm önerisi
getiremeyerek, onların yaşadıkları ikilemleri doğrudan, yalın
bir şekilde okura aktarmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder