The Circle Filminde Küreselleşme ve Yeni Medya



THE CIRCLE

Filmde yeni medya ve küreselleşme hangi olumlu ve olumsuz özellikleriyle sunuluyor?”

The Circle filmi günümüzde hemen hemen bütün gençlerin sahip olduğu ortak bir problemle başlıyor. Mevcut konumundan memnun olmama ve yükselme isteği. Ana karakterimiz Mae Holland’da tam olarak bu sorunun ya da arzunun vücut bulmuş hali. Küçük çaplı bir firmanın çağrı merkezinde çalışan ve müşteri şikayetlerini dinleyerek onlara çözüm yoları sunan karakterimiz hem yaptığı iş yüzünden işyerinde hemde babasının MS hastalığı yüzünden evde mutsuzdur. Tüm bu mutsuzluk kaynaklarını yok edecek çözüm ise daha güzel bir iştir Mae için ve bu iş fırsatı arkadaşı Annie sayesinde bir anda karşısına çıkar. Annie, Mae için kendi çalıştığı şirket olan Circle’da bir iş görüşmesi ayarlar; Mae hemen iş için mülakata katılır ve verdiği cevaplar ile potansiyelini kanıtlar. İşte böylelikle Mae, küçük kasabasından ve onun mutsuz eden işinden kurtulmuş; ona mutsuzluk getiren bir diğer neden olan ailesinin daha iyi bir yaşam elde etmesi için gereken fırsatı da yakalamıştır. Artık Circle’ın bir parçasıdır.
Mae, bu yeni şirkette, ilk başta, aslında önceki şirketinde yaptığından çok da farklı bir iş yapmaz. Sadece müşteri şikayetlerini dinler ve onlara bir çözüm yolu üretmeye çalışır ancak bu sefer arada keskin bir fark vardır. Hedef iletişime geçilen müşterinin yüzde yüz memnun olmasını sağlamaktır. Burada da devreye gelişen teknolojinin ve yeni medyanın sunmuş olduğu imkanlar devreye girer. İletişime geçilen müşteri konuşmanın sonunda çalışanı puanla değerlendirme gücüne sahiptir ve Mae’in ekip arkadaşlarının öncelikli amacı müşterinin memnuniyetini sağlamak değil kendi puanını yükseltmektir. Müşteri memnuniyetinin esas amacı yüksek puandır çalışanlar için, gerçek memnuniyet puandan sonra gelir. Mae ilk başta bu düzene alışamasada zamanla uyum sağlar.
Mae için asıl zorlayıcı olan ise yaptığı iş değil, Circle şirketinin çalışanları için yarattığı komün hayatıdır. İşi, eğlenceyi, barınmayı, yani kısacası tüm bir hayatı tek bir alanın içine sığdıran şirketin bu tutumu kendi alanına sahip olmayı seven biri için adapte olması gerçekten zor bir süreç oluşturur. Şirket çalışanlarına her anlamda en iyi şartları sunmaktadır ancak karşılığında da yüzde yüz verimli çalışanlar istemekte ve bunu da almaktadır. İnsanlar bir şeylerin farkına varmadan elde ettikleri bu lüksü koruyabilmek adına tam anlamıyla tükenene kadar çalışmakta ve her şeylerini şirkete vermektedirler. Bunun en güzel örneğini ise sürekli bir çalışma ve yoğunluk halinde olan Annie karakteri üzerinden görürüz. Mae, bir süre bu düzene karşı koymaya çalışsada sonunda aynı lüksün rahatlığına kapılır. Bu duruma sebep olan iki ana unsur vardır. Birincisi Circle sisteminin ailesi için daha iyi bir sağlık imkanı sağlaması; ikincisi ise yalnızlığı ve mahremiyeti seçtiği ilk anda yaşadığı ölüm tehlikesi ve yine Circle sisteminin onu bu tehlikeden kurtarmış olmasıdır. İşte bu noktada Mae, mahremiyetinden vazgeçer ve şeffaf bir hayat yaşamaya karar verir. Bunun yolu da Circle’ın ürettiği özel bir kamerayı üstünde taşıyarak tüm hayatını internet üzerinden yayınlamak olur. O artık tamamen şeffaftır ve ilk başta anlayamadığı, kabullenemediği sistemin bir parçası olmuş ve hatta merkezine yerleşmiştir.
İlk başta çok daha iyi şeyler yapabilmek adına giriştiği bu şeffaflık projesi Mae için hiç de iyi sonuçlar doğurmaz. Öncelikle ailesinin yatak odası görüntülerini yanlışlıkla milyonlarca kişiye yayınladığı için ailesi ile arası açılır; oysa o ailesine daha iyi bir hayat sunabilmek istiyordu ilk başta. Daha sonra ise yine kendi kurduğu ve Circle sistemi üzerinden çalışan ve insanları bulmaya yarayan bir programı kullanması sonucunda yakın bir arkadaşının ölümüne sebep olur. Bu Mae için bir kırılma anı olur. Gerçekten yüzde yüz şeffaf olmak doğru mu ya da şeffaf olmanın doğru yolu nedir? Mae bu soruları kendine sorar ve bir çözüm üretir. Öncelikle şirketin, yani daha doğrusu bu kadar şeffaflığı öven, mahremiyeti kötü gösteren yöneticilerin aslında o kadar da şeffaf olmadıkları gerçeğini ortaya çıkarır ve bundan daha iyi olabiliriz, bunu birlikte başarabiliriz diyerek tüm çalışanları arkasına alır, karanlık salondan ışığa doğru toplulukla birlikte ilerler. Burada karanlık salon yozlaşmış eski düzeni, kapıdan toplu olarak günışığına çıkmak ise umudu temsil eder ancak bu umudun yine bireysellikten değil topluluktan geldiği ima edilir. Ancak film bize bu umudun ne şekilde yeşertileceğini, bundan sonra ne yapılacağını söylemez. Kendince bir şeyleri eleştirir ancak çözüm üretmez.
Filmin genel hikayesine değindikten sonra eleştirdiği ama çözüm üretmediği noktalara bakalım. Bu filmin eleştirisi ne hakkında, bunu nasıl yapmış ya da neden yapmış diye bakacak olursak; film her ne kadar Mae adlı bir gencin kendini var etme, olduğundan ötesine geçebilme gibi konularına da yer veriyor olsa da asıl ve güçlü meselesi küreselleşmedir. Daha doğrusu yeni medya ve küreselleşme. Filmde yeni medya ve küreselleşmenin hem olumlu hemde olumsuz yönlerine değinilmiş ancak film mevcut küreselleşmenin olumsuz sonuçlarına daha fazla ağırlık vermiş.
Filmde yeni medya ve küreselleşmenin olumlu yanları olarak Tom Hanks’in canlandırdığı karakterin yapmış olduğu konuşmalar gösterilebilir. Eamon’un (Tom Hanks) filmin başında daha Mae’in Circle’a ilk katıldığı günlerde yaptığı konuşma çok önemlidir. Yeni medya çağı öncesinden bahseden Eamon, sörf yapmayı çok sevdiğini ama sahile gideceği günlerde dalgaların durumunu öğrenmede nasıl zorluklar yaşadığını anlatır; yeni teknolojiler yardımıyla bu sorunun nasıl ortadan kalktığını da yine sahil örneği üzerinden verir. Circle tarafından üretilen kameraları birçok farklı sahile yerleştiren Eamon, aynı anda güncel olarak dalgaların durumunu öğrenme imkanına sahip olmuştur ve onun için çok zor olan bir durum bir anda hızlıca çok kolay bir çözüme kavuşmuştur. Aynı kameralardan dünyanın birçok yerine yerleştirdiklerini söyleyen Eamon böylelikle dünyanın artık eskisi kadar büyük olmadığını göstermiş olur. Bu da gösteriyorki yeni medya, yeni teknolojiler ve küreselleşme hizmetlere, bilgiye ve daha birçok şeye ulaşmak için mükemmel bir fırsat sunmaktadır insanlara. Uzaklar artık yakın olmuştur. Küreselleşme ve yeni medya müthiş bir hız sağlamıştır insanlara.
Yeni medya ve küreselleşmenin olumlu yönleriyle ilgili bir diğer önemli değerlendirme ise yine Eamon karakterinin bir diğer diyaloğunda kendini gösterir. Eamon felçli bir oğlu olduğunu, tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşadığını ancak internet sayesinde özgür olabildiğini söyler, yani bu düşünceyi kendi cümleleri ile savunur. Oğlunun yabancı bir ülkede bir dağa tırmanmak istediğini ama kendisi gidemediği için giden ve bunu kayda alan birilerinin videoları yardımıyla bu deneyimi yaşadığını söyler. Yani film yeni medya ve küreseleşme yardımıyla insanların etkileşim içine girebildiğini, bilgiyi, deneyimleri paylaşabildiğini, fiziksel sınırları ortadan kaldırırken aynı zamanda bireyi çok daha büyük bir topluluğun parçası haline getirdiğini savunur. Bunlar filmin yeni medya ve küreselleşmeye olan olumlu bakışlarıdır ancak diğer uçta başka bir konu var; mahremiyet!
Filmin başından sonuna kadar merkezinde tuttuğu bir konu mahremiyet ve bu konuyu yeni medya ve küreselleşmenin olumsuz yanı olarak karşımıza çıkarıyor. Yeni medya ve küreselleşmenin gitgide daha yaygın bir hal aldığı günümüz dünyasında mahremiyet gitgide anlam ve şekil değiştiriyor, mahrem alanlar gün geçtikçe daha da daralıyor ve işte bu ortamda film bize şu soruyu soruyor: “Daha iyi bir toplum düzeni için, yozlaşmış devletlerden ve düzenden kurtulabilmek için tüm insanlığın şeffaf hale gelmesi mi gerekiyor yoksa her bireyin bir ya da öteki şekilde mahremiyeti olmak zorunda mı?”. Mae, kendi mahremiyetinden vazgeçerek bilmeden de olsa ailesinin mahremiyetini de ortadan kaldırmış oldu ve onlara zarar verdi. Yine arkadaşının mahremiyetini elinden alarak ölümüne sebebiyet verdi. Bu yaşananlar ile film bize aşırı şeffaflığın zararlarını gösterirken, mahremiyetin önem kazanması gerktiğini ya da eski öneminin geri gelmesi gerektiğini düşündürüyor. Bir diğer taraftan, bir başka önemli sorun var. Sıradan halk, yeni medya ve küreselleşme ile birlikte gün geçtikçe daha da şeffaf bir hale gelirken; gücü elinde tutanlar, yöneticiler o çok savundukları şeffaflığın arkasında kendilerin tam anlamıyla bir mahremiyet oluşturup, sıradan halkın altın tepside sundukları bilgileri bir güç kaynağına ve hatta bir silaha dönüştürüyor. Silahın ateş aldığı en temel nokta ise reklamlar ile toplumun tüketime gün geçtikçe daha fazla yöneltilmesi ve güç sahiplerine her defasında daha fazla kazanç getirmesi. Filmde de aynı şekilde Circle yöneticileri tüm çalışanlarını bir şeffaflık düşü içine iterken kendileri karanlıklarda saklanıp daha fazla güç için elde ettikleri bilgi silahını çekinmeden kullanıyorlar.
Sonuç olarak, The Circle filmi bize yeni medya ve küreselleşme çağından bir kesit sunuyor ve kendince bu hızlı gelişen küreselleşme sürecinin insanlar için olumlu ve olumsuz yönlerine değiniyor. Yeni medya ve küreselleşme ile birlikte bilgiye erişim kolaylığı, etkileşim, sınırların ortadan kalkması gibi olumlu süreçler yansıtılırken, aynı zamanda bu sürecin aşırı zarar verdiği mahremiyet gerçeği de insanlara düşündürülmek isteniyor. Mahremiyet mi yoksa şeffaflık mı? İşte bu soruya cevap aranıyor. Bulunan cevap ise yeni medya ile gelen şeffaflığın kendince, bağlantılı bir toplum olabilmek gibi, faydaları olduğu ancak tam anlamıyla bir şeffaflığın bireylere yarardan çok zarar getireceği için ayrıca her insanın bir mahremiyeti de olması gerketiği şeklinde oluyor. Yani filmin sonunda topluluk olarak ışığa doğru yürüyüş ile verilen umut; bize şeffaflık ve mahremiyeti dengede tutacak daha iyi bir medya ve daha sağlıklı bir küreselleşmenin mümkün olduğunu söylüyor ancak bunu tam olarak nasıl yapmamız gerektiğini söylemediği için yapmış olduğu eleştiri yarım kalıyor. Yani film sadece yeni medya ve küreselleşmenin mevcut düzenine bir eleştiri getirirken tam anlamıyla bir çözüm sunmuyor ve bu da filmin eksik yönü olarak karşımıza çıkıyor. Çözümü olmayan bir eleştiri filmi.

Volkan ÇELİK
145314089



Yorumlar