Viyana Yolculuğu



Bu sabah, neredeyse bir ay sonra ilk defa, Slovakya’dan ayrılmak için yola çıktım. Niyetim iki gün için Viyana’da olmak ve şehri istediğim gibi gezmek. Bu amaçla dün gece, sabah 08:00 için alarm kurdum fakat ya sonra alarmı iptal ettim ya da sabah çaldığı halde duymadım. Hatırlayamıyorum şuan. Alarmı duymamamın getirdiği bir gecikmeyle yarım saat geç kalkmış oldum. Hazırlanıp tren istasyonuna yürüyerek gelmesi tam bir saat sürdü. Yani 09:30 gibi istasyona vardım ve Bratislava’ya ilk sefere bilet aldım. İlk tren 10:01’deydi. Yarım saat kadar da trenin gelmesini bekledim. Şimdiyse trenin içindeyim ve hızlı bir şekilde Bratislava’ya doğru ilerliyoruz. Şehre varınca yürüyerek otobüs terminaline gideceğim ve ordan otobüsle Viyana’ya geçeceğim.
Trnava’dan Bratislava’ya tren yolculuğu yaklaşık olarak 20 dakika sürdü ve bu yolculuk için herhangi bir ücret ödemedim. Bunun sebebi şehre ilk geldiğim hafta almış olduğum öğrenci kartı. Bu kart bazı yerlerde indirim sağlarken, bazı şeylerde ücretsiz hale gelebiliyor. Örneğin bu tren yolculuğu gibi. Gerçi şimdiye kadar beni Bratislava’ya ücretsiz getirmesi dışında bir faydasını göremedim çünkü geçen hafta tren ile Trencin’e gittim ama bilet ücretini ödedim. Trenden indikten sonra yaklaşık yarım saat kadar bir yürüyüş yaptım ve otobüs duraklarının bulunduğu alana geldim. Burada dürüst olmak gerekirse ilk başta yanlış bir yere geldiğim izlenimine kapıldım çünkü ilk defa Bratislava’ya geldiğimde indiğim otobüs terminali burası değildi. Daha sonra orayı mutlaka öğrenmeliyim ama burada da bilet satan bir yer buldum ve 11:35 seferi için biletimi aldım ve beklemeye başladım. Beklerken susadığım için küçük bir şişe su aldım, tam 1.10€ ödedim. Keşke otobüsten alsaymışım; onlar yarı fiyatına satıyorlarmış. Neyse şuan otobüsteyim ve Viyana’ya doğru seyahat ediyorum. Bu arada kendime not: Bir gün mutlaka sadece Bratislava’yı gezmek için vakit ayır. Ha bu arada otobüs bileti 5€.
Viyana havaalanına 12:20 gibi vardık ama ben burda inmedim. Aslında inip metroyu kullanabilirdim ama şehir merkezine gitmek daha cazip geldi. Yine de havaalanını yeniden görmek beni adına tam olarak mutluluk diyemeyeceğim bir duyguya itti. Ülkemden ayrıldıktan sonra karaya tekrar ayak bastığım an gördüğüm ilk yerdi orası sonuçta. O ilk günün şaşkınlığı ve kendime bile itiraf edemesem de korkusu, bilinmezliğin korkusu, bambaşka bir şeydi. Bir anda tekrar o ilk güne gittim. Neyse otobüs havaalanından ayrıldı ve son durağına gitti. Burası bir alışveriş merkeziydi. Buraya vardığımızda saat 12:45 olmuştu. Alışveriş merkezinde biraz oturdum çünkü internet erişimi sağlamıştım. Hemen kalacağım hostelin konumuna baktım ve daha sonra metro istasyonuna gittim. Hemen girişte rastladığım birisi bana hostele nasıl gideceğimi aslında net bir şekilde tarif etti ve bende talimatlara göre doğru bir şekilde gelmem gereken durağa kadar geldim. Bu arada ilk durakta bir bilet aldım 2.20€ tuttu ama bilet kontrolü olmadan birçok farklı metro hattını ve tramvay hattını kullandım. Bu konuyu hala çözebilmiş değilim. Neyse durağa geldim ama burda hosteli bulamadım. Birilerine sordum herkes beni farklı bir yere yönlendiriyordu. Biri, bir otobüse binmemi söylerken; diğeri tekrar metroya binip birkaç durak geri gitmemi söylüyordu. Bende sonunda metroya binip geri gitmeyi seçtim.
İlk başta Stadion durağından metroya bindim otobüsten indikten sonra ordan Karlsplatz durağına kadar gittim. Bu U2 hattı oluyor. Ardından Karlsplatz durağından U4 hattına aktarma yaptım ve burdan Hütteldorf durağına kadar gittim. Aslında buraya kadar her şeyi doğru yapmıştım ve olmam gereken yere gelmiştim ancak metro çıkışında yanlış çıkış kapısından ayrılmam her şeyi berbat etti diyebilirim. Kullandığım çıkış kapısının beni götürdüğü alanda hosteli bulamadım ve kimsede böyle bir yeri bilmiyordu. Bende sonuç olarak adresi sorduğum kişilerin söylediği yollardan birini seçtim ve metroya binip birkaç durak geri gittim. Gittiğim durağın adı Hietzing.
Hietzing’e varınca hemen yine birine adresi sordum. Adam çok yardım sever görünüyordu ve hemen telefonunu çıkarıp uygulamadan hostelin yerine baktı ve bana nasıl gideceğimi anlattı ama hata bende hemen söylediği şekilde gitmek yerine, acıktığım için önce yemek yemek istedim. Gerçi zaten dediği gibi gitsemde bulamayacakmışım hosteli. Neyse bir şeyler yemem gerektiği için hemen çevreme bakındım ve tanıdık, bilindik gelen tek yer olan McDonald’s’a girdim. Karnımı doyurduktan sonra çıktım ve adamın söylediği gibi köprüyü geçtim biraz ilerledim ama elimdeki adresle uyuşan ne bir sokak adı ne de başka bir şey bulamadım ve başladım birilerine sormaya. Biri kuzeye yönlendiriyorsa, öbürü güneye; birinin doğu dediğine, öteki batı diyor. Yani bu bahsettiğim iki-iki buçuk saatlik zaman diliminde benim kafa baya bir yandı ve umudum da iyice tükendi.
Geceyi sokakta geçireceğim düşüncesine kendimi alıştırmaya başlamışken, ha bu arada bu arayış sırasında yürüyüşün yanı sıra tramvay yolculuğu da yaptım ve bu yolculuk bana bir Deniz Bank şubesi ve Türk Konsolosluğu’nun yerini göstermiş oldu, birden aklıma Hütteldorf istasyonunda görevli memurlardan birinin bana 53A numaralı otobüse binmemi söylediği geldi. Böylelikle bir sefer de şansımı bu şekilde denemeye karar verdim. Zaten yapacak çok daha iyi bir işim yoktu. Böylelikle Hütteldorf durağına geri döndüm. Durakta hemen hangi çıkış kapısının beni otobüsüme götüreceğine baktım ve bu sefer daha önce kullandığım kapıdan değil; üzerinde 53A yazan kapıdan çıkış yaptım. Kapıdan çıktım yolun karşısında otobüsü gördüm. Oraya gidebilmek için üst geçidi kullanmam gerekiyordu. Böylelikle üst geçide doğru yürümeye başladım tam geçide yaklaştığım sırada bir tabela gözüme çarptı. Tabelada “Hostel Hütteldorf” yazıyordu. O anki mutluluğumu kelimelerle anlatması gerçekten çok zor. Neyse tabelayı gördükten sonra hemen işaret ettiği yönde ilerledim. Önce üst geçitten karşıya geçtim, ardından tabelaları takip ederek hosteli buldum, grişimi yaptım ve şuan odamda yatağıma uzanmış bunları yazıyorum. Şimdilik dinleniyorum belki sonra bir şeyler yemek için dışarı çıkarım ama Viyana’yı gezme işi yarına kaldı. Duruma göre geziyi bir gün daha uzatabilirim ama emin değilim sonuçta bugün çok vakit kaybettim. Yine de şöyle bakmak lazım; bugün yaşadıklarım sayesinde bazı şeylerde deneyim kazanmış oldum.
Akşam hava kararınca otel odasında oturmak hem sıkıcı geldiği hemde karnım feci halde acıktığı için dışarı çıkmaya karar verdim ama çıkar çıkmaz bu kararımdan anında pişman oldum çünkü dışarıda dehşet bir yağmur vardı. Haliyele bir an için dışarı çıkmaktan vazgeçtim ama karnım çok açtı. Bu sebeple en iyisi yolun aşağısındaki markete gideyim dedim ama market içinde çok geç kalmıştım. Market çoktan kapanmıştı. Oraya kadar indikten sonra artık geri dönmek anlamsız olacağı için bende tren istasyonuna gittim çünkü gündüz orada bir dönerci görmüştüm. Sırılsıklam bir şekilde istasyona vardım. Dönerciye girdim ve kendime bir “Döner Box” sipariş ettim. 3.90€ tuttu. Bir kutu içinde pilav, döner, salata ve soğan karıştırılmış bir halde aslında baya lezzetli oldu. Tabi isteğe göre farklı soslar falanda eklenebiliyor. Tamamen zevk meselesi. Karnımı doyurduktan sonra yine istasyonda hala açık bulunan markete girdim ve orda “Sırma Su” bulmak mutluluk verici bir an oldu benim için. Ancak şunu da belirtmeliyim ki fiyatlar çok pahalı geldi. Bu büyük ihtimalle istasyonda yer alan bir market olmasından kaynaklanıyor ama yinede kanaatim şu: Viyana yani dolayısıyla Avusturya, Slovakya’dan daha pahalı bir şehir. Tabi bu benim şahsi görüşüm. Marketten bir şey almadan çıktım ve çok daha fazla ıslanmamak için çabucak hostele döndüm. Şuan rahat yatağımda uzanmış bunları yazıyorum. İyiki gündüz yanıma su ve atıştıracak bir şeyler almışım. Ha bir de yarın için bir tura katıldım o yüzden umarım hava sabaha kadar düzelmiş olur. Vay be Viyana, güzel yüzünü göstermeden yağmurunda ıslattın ya beni.
Dün gece yağan aşırı yağmur dolayısıyla nerdeyse yemek yemek için bile dışarı çıkamayacaktım ve hal böyle olunca yemekten sonra hostele dönüp bilgisayarda bir şeyler izledikten sonra hemen yatıp uyudum. Bu sabah ise içimde çok güzel bir gün olacağına yönelik bir hisle uyandım. Aslında daha doğrusu uyandırıldım diyebilirim çünkü aynı odayı paylaştığım ama o sırada odada bulunmayan bir arkadaşın telefonu sürekli çaldı durdu fakat telefonun tam konumunu bulamadığımız için alarmı kapatamadık. Baktım madem daha fazla uyuyamıyorum, dedim en iyisi hazırlanıp gitmek. Böylelikle kalktım, dün gece dağıttığım eşyalarımı topladım, çarşaflarımı söktüm ve üstümü giyinip odadan çıktım. Aşağı katta çıkış işlemlerimi yapıp, çarşafları teslim ettikten sonra acı manzara ile karşılaştım. Yağmur hala devam ediyordu. İşin garibi kalktığım ilk andan beri bunun farkına varamamıştım ve ilk olarak hostelden dışarı çıktığım anda fark ediyordum. Ancak artık yapacak bir şey yoktu. Öyle ya da böyle dün rezarvasyon yaptığım turun buşuşma noktasına gitmem gerekiyordu.
Buluşma noktasına gitmeden önce hostelin aşağısında kalan bir marketten kahvaltılık olarak bir şeyler aldım. Çikolata, su falan ama su seçme işini hala beceremiyorum. Yine maden suyu almışım. Bu hataya ilk defa Trnava’da alışverişe çıktığımda düşmüştüm. Neyse bunların yanında bir de hamur işi bir tatlı aldım. Çok hoş bir şeydi. Dışı pudra şekerli, içinde ise kayısı reçeli gibi bir dolgu var ve baya akışkan. Daha sonra öğrendiğim kadarıyla, eğer yanlış anlamadıysam tabi, bu yiyecek, buranın yerel tatlısıymış. Adını şimdi hatırlayamıyorum ama markette 0.55 € fiyatla aldığım bu tatlı daha sonra gün içinde oturduğumuz bir mekanda nerdeyse 3 € gibi bir fiyata satılıyordu.
Neyse, aldığım atıştırmalıklarla birlikte istasyona gittim. Orada metroya bindim ve haritada belirlenen “Karlsplatz” istasyonuna kadar gittim. İstasyon çıkışında artık bugün elimde haritada olduğu için tek bir kişiye adres sormam yetti. Ondan sonra direkt hızlı bir şekilde buluşma noktasına; orada toplanmış olan ekibin yanına gittim ve bu sırada yağmur ve rüzgar şiddetini iyice arttırmıştı.
Geziyi uzun uzadıya anlatmayacağım; şuraya gittik, şurda şu var, burda bu var diye. Viyana’nın en merkezi ve tarihi yapılarının olduğu kısmı gezdik ekip olarak. Rehberin gezi sunumu kraliyet ailesi, kahve ve Mozart üçgeninde şekillendi. Bu üç unsur Viyana’yı Viyana yapan temel direkleri. Kraliyet ailesi kısmında şehrin tarihini, müzelerin yerini ve Avusturya’nın geçmişte Osmanlı ve Napolyon ile yapmış olduğu savaşları; ayrıca önemli devlet adamları ve kraliyet ailesine mensup bazı kişiler hakkında bilgi aldık. Bu kısımdan sonra 15-20 dakika gibi bir içecek molası verdik ve hem ısınıp hemde dinlendik çünkü yağmur kesilmesine rağmen rüzgar tüm şiddetiyle esmeye devam ediyordu. Molada oturduğumuz mekan hakkında çok bir şey söylemeye gerek yok. Her yerde karşılaşabileceğimiz bir restoranttı ama şehir bambaşka bir şeydi. Her yeri eski, tarihi binalar; her yer anı, her yer tarih. Kesinlikle bir daha geleceğim buraya ve bu sefer sadece sokakları değil, müzeleri de gezeceğim.
Moladan sonra kahve ve Mozart kısmı başladı. Önce kahvenin nasıl ülkeye geldiğini ve daha sonra kahve dükkanlarının nasıl açıldığını öğrendik. Kahveyi Viyanalılar, Türkler ile olan savaşları sonrasında öğrenmişler ve kahveyi öğrenmelerinden yaklaşık iki yıl sonra şehirdeki ilk kahve dükkanı açılmış. Mozart hakkında da fazla konuşmaya gerek yok. Ucundan bucağından hemen hemen herkes şu hayatta ismini bir kere duyar. Mozart şehir için bir sembol, bir reklam malzemesi. Hediye dükkanlarından bile belli bu durum. Neyse işte bu ünlü bestekar Mozart’ın Viyana’da en uzun süre yaşadığı evi ve evlenip daha sonra da cenaze töreninin yapıldığı kiliseyi gördük. Mezarına gidemedik çünkü öldüğü sıralararda yürürlükte olan bir uygulamadan dolayı mezarının tam yeri belli değil. Mozart’tan sonra şehirde biraz daha dolaştık. Yahudi mahallesini gördük ve biraz Naziler hakkında konuştuk. Son olarak ise Viyana’da bulunan en eski kiliseye gittik. Gezimiz burada son buldu ve herkes kendince rehberin ücreti olarak cebinden bir şeyler çıkarıp verdi. Çoğunluk hep 10€ şeklinde ödeme yaptığı için bende onlara uydum ama ekipten biri 5€ öderken, bir diğeri sadece cebindeki bozuklukları verdi. Sanırım fazla ödeme yaptım. Bu tura Prag ve Krakow şehirlerinde de katılmayı düşünüyorum ve bu defa bende 5€ ödeyeceğim.
Tur bitip herkes dağıldıktan sonra ben ana caddeye geçtim. Burada 2.90€ karşılığında bir şat bardağı aldım üstünde Viyana ile ilgili bir şeyler yazan. Hatıra amaçlı. Ayrıca aldığım biletleri, harita ve broşürleri de atmayacağım. Hediye dükkanından çıktıktan sonra bir şeyler yemek ve internete bağlanabilmek için Burger King’e gittim. Yemeğimi yerken bir şeyden iyice emin oldum. Gerçi dünden beri dikkatimi çekiyor ama bugün kalabalığa karışınca daha da netleşti. Viyana’da hem turist olarak hemde çalışan olarak çok fazla Asyalı insan var. hemen hemen her yerdeler. Burger King’e gittiğimde çalışanların hepsi ve müşterilerin büyük çoğunluğu Asya kökenli insanlardan oluşuyordu. Bu da böyle küçük bir not olsun. Bir küçük not daha; Viyana’da yediğim hamburgerin köftesi, İstanbul’da yediğimden çok daha lezzetli.
Yemekten sonra tekrar ana caddeye çıktım ve bir süre daha fotoğraf çekinmeye devam ettim. Hava çok soğuk olmasına rağmen yine de cadde fazlasıyla kalabalıktı ve bu haliyle bana İstiklal Caddesi’ni hatırlattı. Bir küçük not daha; dikkat ederseniz her an yanınızdan Türkçe konuşarak geçen birini bulmak mümkün. İster caddede, ister metroda olun.
Fotoğraf çekimini ve gezme işini bitirdiğim; ayrıca hava çok soğuk olduğu ve bende yeterince yorulduğum için metroya gittim ve U3 hattını kullanarak “Erdberg” durağına geçtim. Burada uluslar arası otobüs teminali vardı. Terminalde Flixbus firmasından Bratislava’ya otobüs biletimi aldım ama beklemediğim bir şekilde pahalıydı bilet. Tam 8.50€ tuttu fiyatı. Daha önce Regiojet ile 5€ tutmuştu. Aslında yorgun olmasam tekrar metroya binip dün ilk geldiğim durağa gidebilirdim ama çok yorgun hissettim kendimi. Bu yüzden bileti aldım ve otobüs gelince binip Bratislava’ya döndüm. Otobüs beni dünki durakta indirdi. Oradan yürüyerek tren istasyonuna döndüm ve Trnava’ya biletimi aldım. Trenim gelincede binip geri buraya döndüm. Bu satırları da şuan da Pondik adlı barda oturmuş yazıyorum. Birazdan içkimi bitirip yurda dönerim herhalde. Şuan saat burada akşam 21:00. Son olarak, bu iki günlük gezi bana 66.83€ gibi bir paraya mal oldu. En son diyeceğim şey ise bütün gün fırtınalar koparan hava ben Viyana’dan ayrılırken süt liman oldu; gerçekten alacağın olsun Viyana. Gelecek sefere artık.

                                                                                                                         Kazan (17-18/03/2017)

Yorumlar

  1. Avrupada uygun ücretlerle konaklama işini halledebilir miyiz?

    YanıtlaSil
  2. Avrupa'da yolculuk yapacağınız zaman en uygun şekillerde hostellerde konaklamanız mümkün. Günlük 5€ gibi fiyatlar ile konaklamanız gayet mümkün. Bunun içinde size Booking.com adlı siteyi önerebilirim. İnternet üzerinden rezervasyon yapmanız da oldukça kolay olur bu şekilde.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder