KİTAP ÖNERİLERİ


KİTAP ÖNERİLERİ


Bu yazıda, son bir aylık dönem içerisinde okuduğum, daha doğrusu çok zevk alarak okuduğum ve bitirdiğim üç kitabı olabildiğince kısa ve “Spoiler” vermeden anlatmaya, tanıtmaya çalışacağım. Kitapların ilki, George Orwell’ın “Aspidistra” adlı yapıtı. İkincisi ise Amin Maalouf’un “Doğu’nun Limanları” ismini verdiği romanı. Üçüncüsü ise Paulo Coelho’dan “Simyacı

Aspidistra (George Orwell):




George Orwell hemen hemen tüm dünya tarafından tanınan ünlü İngiliz yazar ve bu ününü de “1984” ve “Hayvan Çiftliği” gibi çok önemli ve dünya edebiyatına mal olmuş iki yapıtına borçlu ancak elbette George Orwell sadece bu iki kitaptan ibaret değil. Aspidistra da bunun en güzel örneklerinden birisi.

Öncelikle nedir bu Aspidistra? Aspidistra, bir tür zambak ve romanda, iki dünya savaşı arası dönemde, İngiltere’de üst-orta sınıf bireylerin konumlarını temsil eden bir sembol olarak kullanılmış. Üst-orta sınıf bireyler evlerinin pecerelerinde bu bitkiyi yetiştirerek bir anlamda konumlarını belli ediyorlar.

Peki romanın konusu ne? Romanın hikayesi Gordon Comstock adlı ana karakter etrafında şekilleniyor. Gordon, iyi bir şaiir olmayı düşleyen ama henüz bu hayaline kavuşamamış sıradan bir adam. Hayatın merkezine parayı yerleştiren, onsuz hiçbir şey olmayacağını ifade eden Gordon; böyle düşünmesine karşın paraya savaş açmıştır ve parasız bir hayat yaşamak için elinden gelen her şeyi yapar. Bu amaçla aslında iyi bir maaşla çalıştığı işini terk edip, çok çok daha az bir para karşılığında bir kitapçı dükkanında çalışmaya başlar. İşte Aspidistra, paraya savaş açan Gordon Chomstock’un işiyle, ailesiyle, arkadaş çevresiyle ve sevdiği kadınla yaşadığı durumları anlatan, sokaktan geçen herhangi birinin, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde yaşadığı ya da yaşayabileceği bir hikaye anlatır.

Kitabın kapağında ise şöyle bir tanıtım yer alıyor; “George Orwell, Hayvan Çiftliği adlı siyasi masalında Stalin yönetimini yerden yere vurmuş; Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te insanlığı belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı uyarmıştı. George Orwell, XX.yüzyıl edebiyatının temel taşlarından olan bu iki yapıtından önce yazdığı Aspidistra adlı romanında, sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü göstergesi olarak evlerinden eksik etmedikleri, çiçeksiz bir zambak türü olan aspidistrayı simgesel bir araç olarak kullanmış, 1930’lar İngiltere’sinde yaşanan sınıf atlama çabalarını benzersiz bir kara mizahla eleştirmiştir.”

Doğu’nun Limanları (Amin Maalouf):




Lübnanlı yazar Amin Maalouf benim hayatıma Semerkant adlı müthiş eseriyle girdi. İran coğrafyasından başlayıp meşhur Titanic kazasına kadar uzanan şahane bir serüvendi bu kitap. Lise yıllarındayken okumuştum Semerkant’ı ve okumakla ilgili fikirlerimi olumlu yönde etkileyen bir kitap olmuştu. İşte kısaca çok olumlu, güzel etkiler bırakmıştı benim üstümde hem yazar hemde Semerkant. Bu güzel etkiler sonucunda da kitap fuarında tekrar karşıma aynı yazarın kitapları çıkınca birini alıp okuma ihtiyacı hissettim ve Doğu’nun Limanları’nı seçtim okumak için.

En kısa şekliyle romanın hikayesini değerlendirecek olursak; roman İsyan Kitabdar adlı karakterin doğumundan yaşlılık zamanlarına kadar geçen süreyi ve bu sürede yaşadığı önemli şeyleri röpörtaj vari bir şekilde bize anlatıyor. İstanbul’da Osmanlı sarayında başlayan bu yaşam öyküsü sonuna ise çok daha uzun yıllar sonra Paris’te kavuşuyor. Roman bu başlangıç ve son esnasında bize Türk-Ermeni sorunu, Arap-İsrail savaşı, dünya savaşları gibi birçok tarihi konuyu da hatırlatmayı başarıyor ancak hiçbir zorlama ya da taraf tutma eğilimi içine girmiyor. Yani kısaca Amin Maalouf, bu romanında bir yandan bir yaşam öyküsü anlatırken, diğer taraftan ise Akdeniz havzasının son 150-200 yıllık tarihine de ışık tutuyor. Herkesin okumasını tavsiye edebileceğim bir kitap.

Kitap kapağında ise şöyle bir tanıtım yapılmış; “ ‘Adana’da ayaklanmalar olmuştu. Ahali, Ermeni mahallesini talan etmişti. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların bir provası. Ama bu kadarı bile korkunçtu. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce. Nubar’ınki de dahil, sayısız ev yakılmıştı. Ama Nubar şimdi ender rastlanan Arsinoe adındaki karısı, on yaşındaki kızları ve dört yaşındaki oğullarıyla birlikte kaçmayı başarmıştı.’
Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut ile Fransa arasında yaşamı sürüklenen İsyan. Doğu’nun Limanları bu yüzyılın başını, bir insanın trajik öyküsünün içinde anlatıyor.”

Simyacı (Paulo Coelho):




Simyacı, belki de Paulo Coelho’nun en ünlü romanı. Belki birçoğunuz zaten bu romanı okudu ve çok sevdi ama ben yinede okumayanlar vardır diyerek ekliyorum listeye. Paulo Coelho, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar ve şimdiye kadar yirmiye yakın yapıtı yayınlanmış ve birçok farklı dile çevirilmiş. Tahminimce birçok insanda onu Simyacı yayınlandıktan sonra tanımıştır ancak benim tanışmam başka bir kitap sayesinde oldu; Casus. Metro yolculuklarım sırasında ekranlarda akan reklamlarda tanıtımı yapılan bir kitaptı Casus ve uzun süre bu reklamlara maruz kaldıktan sonra alıp okumaya karar verdim. Okudum bitirdim ve yazarın tarzı çok hoşuma gitti. Ardından biraz araştırma yaptım yazar hakkında ve başka kitaplarını da okumaya karar verdim.

Bu kararın ardından okuduğum ilk kitap Elif oldu. Elif’i de okumayanlara şiddetle öneririm. Hem bir yol hikayesi anlatırken hemde geçmiş yaşamlar gibi çok ilginç bir konuya değiniyor yazar ve bunu yaparken çok gerçekçi bir tarzla olaylara yaklaşarak sizde aşırı bir gerçeklik hissi uyandırıyor. Yani açıkçası kendi adıma ben kitabı okuduktan sonra geçmiş yaşamlar, reankarnasyon gibi konular üzerine bir süre kafa patlattım.

Neyse, Simyacı’ya dönelim. Simyacı, ana karakterimiz Santiago’nun arayış hikayesini, kendi hazinesini bulma hikayesini anlatıyor. Papaz okuluna gitmeyip çoban olmaya karar veren ve böylelikle İspanya çayırlarında koyunlarıyla dolaşıp, şehir şehir gezen Santiago bir gün bir rüya görür. Rüyası bir hazine ile ilgilidir. Rüyayı gördükten sonra gittiği şehirde önce bir falcıya gider ve falcıdan aldığı bilgiler karşılığında hazinenin yüzde onunu vermeyi kabul eder. Daha sonra bir kıral ile tanışır ve ondan da bazı bilgiler alır hazine için ve buna karşılık koyunlarının yüzde onunu da ona verir. Ardından kalan koyunları da satar ve hazinesini bulmak için Mısır’a doğru yola çıkar. Yol boyunca başına türlü dertler gelir ama bu şekilde hayatı okumayı öğrenir. Türlü insanlar, türlü işler öğrenir yol boyu. Yani Simyacı hem bir yol hem bir arayış hemde bir öğrenme hikayesidir.

Kitabın kendi tanıtımı ise şöyle;Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlana’nın ünlü Mesnevi’sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir ‘klasik’ yapıt haline geldi.
Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir ‘nasihatname’; ‘Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?’ gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
Simyacı’yı okumak, herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.”

Kazan (07/07/2018)

Yorumlar