Futbol! Amerika’nın Yeni Dini
Biyografik
filmleri her zaman sevmişimdir. Yani izlediğinizde sizi gerçek
hayata bağlayan bir yanları vardır. Vay be, birisi bunları
başarmış ya da ah, bunlar mı başına gelmiş gibi düşünceler
aklınızın bir köşesinden geçer. Ancak bu tarz filmleri bir
belgesel sinema filmi izler gibi bir bilgi edinme, öğrenme amacı
ile de izlemezsiniz. Filmi izlerken eğlence kısmını öne çıkaran
rahat bir ruh hali vardır üstünüzde. Yinede tam bir kurmaca da
değildir. Kurgunun içinde gerçekten yaşanmışlıklar vardır ve
bu sizi olayın içine çeken en önemli unsurdur.
Concussion,
işte tam olarak böyle bir film. Nijeryalı doktor, patolojist
Bennet Omalu. Bu film onun hikayesini anlatıyor. Onun ve elbette
Amerikan Futbolu’nun.
Filmin
hikayesi Amerika’nın Pensilvania eyaletinde patolojist olarak
çalışan yani ölülere otopsi yapan Bennet Omalu ile başlıyor.
İşini aşkla yapan bu adam incelediği bedeni sadece bir iş olarak
görmekten öte, onunla bağ kurup ölüm şeklinden öte onu ölüme
götüren süreci anlamak istiyor. Bu özenli göçmenin önüne bir
gün eski ve de ünlü bir NFL (Amerikan Ulusal Futbol Ligi)
oyuncusunun cansız bedeni geliyor. Henüz 50 yaşında bir insanı
ölüme götüren sürecin ne olduğunu merak eden Omalu, çalışmasını
genişletiyor. Yaptığı çalışmalar ve incelemelerin ardından
futbol oynayan kişilerde darbeye bağlı olarak beyin sarsıntısı
oluştuğu sonucuna varıyor.
Omalu
için asıl mücadele ise bu noktadan sonra başlıyor. Evet çok
önemli bir buluş gerçekleştirmiştir ancak aynı zamanda bu keşfi
ile birlikte futbolu, yani Amerika’nın yeni ve en güçlü dinini
de karşısına almıştır. Milyonlarca takipçisi, taraftarı,
fanatiği olan bir dini cinayetle suçlamış ve elbette inananların
ve de din adamlarının tepkisi ile karşılaşmıştır. Bizim çok
bilinen bir atasözümüz vardır; “Doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar.” İşte Omalu’nun başına gelenler de adeta bu sözün
hayat bulmuş hali gibidir.
İncelenen
ilk intihar vakası ve ardından yayınlanan ilk akademik makale bazı
çatlak sesler çıkarsa bile yeterince güçlü bir darbe
vuramamıştır. Sonuçta karşısında gerçek manada din görevi
gören bir oluşum vardır. Futbol ve din kıyaslaması film
içerisinde birkaç diyalog içinde geçer. NLF’in kendine ait bir
günü olduğunu Omalu’ya anlatan amiri, o günün eskiden kiliseye
ait olduğunu ama artık futbolun onu ele geçirdiğini söyler. Yine
bir başka sahnede Omalu, ölen sporcuların eski kulüp doktoru ile
konuşurken doktor ona Amerika’da tanrının ilk sırada, futbolun
ise ikinci sırada olduğunu söyler. Böylelikle film bize, her
maçta, her stadı binlerce kişi ile dolduran ve burada oyunu adeta
dini bir ritüele çeviren futbolun gücünden bahseder. Futbol
güçlüdür, oysa Bennet Omalu sadece yalnız bir patolojist.
Ancak
futbolun gücü ya da kalabalıkların öfkesi onu caydırmaya yetmez
ve diğer futbolcu ölümlerini de araştırmaya başlar.
Araştırmalar arttıkça ve bulduğu gerçeği pekiştirdikçe
karşısına çıkan zorluk miktarı da aynı ölçüde artar. NLF
yönetimi kesinlikle Omalu’nun çalışmalarının doğruluğunu
kabul etmek istemez. Sonuçta çalışmanın doğruluğunu kabul
etmek Amerika’nın bu en güçlü dinini derinden sarsabilir
veyahut onu tamamen yok edebilir. Böylelikle futbolun Omalu ile olan
savaşı başlar. Kazanan kim olacaktır? Milyonlarca takipçisi,
inananı olan futbol dini mi yoksa söyleyecek doğru bir sözü olan
bir tek adam mı?
Film
içerisinde, genel hikaye dışında dikkatimi çeken bazı, bana
göre önemli noktalar da vardı. Bunların ilki; Amerika’da futbol
bariz bir şekilde dinin yerini alırken, onun için devasa
tapınaklar (statlar) yapılırken, özellikle Afrika göçmeni olan
ve Omalu’nun da içinde bulunduğu kesim için din, Hristiyanlık
çok önemlidir ve hayatlarında çok güçlüdür. Omalu’nun
evinde, arabasında çokça haç ve kutsal kitap gibi sembolleri
sıkça ve rahatça görürüz. Din bu göçmenlerin hayatına yön
verir. Omalu da her ne kadar çok iyi eğitimli bir bilim insanı
olsa bile yaptıklarının temelinde her zaman bilime ağır basan
bir tanrı inancı vardır ve doğru bildiğini yapma gücünü ondan
aldığını ve en zor anında yine ona sığındığını görürüz.
Doğmamış çocuğu ile konuştuğu ve onun üzerinden tanrıdan
yardım istediği sahne bunun en net örneğidir.
Öte
taraftan yine Obama sonrası Hollywood filmlerinin bir halkası ile
karşılaşırız. Zorluklara rağmen başarılı olabilen, ABD’de
başarılı olabilen bir Siyahi’nin hikayesi. Son yıllarda bu tarz
filmlerin sayısı hızla artmakta ve Amerikan tarihinde Siyahiler’in
yaşadıkları süreç ile bir yüzleşme, bir özür dileme ve bir
barışma süreci yaşandığı düşünülebilmektedir. Öte yandan
ise özellikle bu tarz biyografik filmler bir araç olarak
kullanılıp, tarihin tozlu sayfaları arasında belli başlı başarı
hikayeleri seçilerek yaşanan acıların unutulması, yaşananların
normalleştirilmesi ve başarı hikayeleri ön plana sürülerek
geçmişin olduğundan daha hafif bir hale getirilmesi de amaçlanıyor
olabilir.
Son
olarak değinmek istediğim nokta ise; Omalu’nun nehir kenarında
karısı ile yaptığı konuşmadır. Üstündeki baskılardan çok
bunalan Omalu, Amerikan rüyasının onun için nasıl bittiğini ve
belki de hepimiz için nasıl bittiğini ya da biteceğini anlattır.
Nijerya’dayken en büyük hayalinin Ameikaya gelmek ve Amerikan
vatandaşı olmak olduğunu anlatan Omalu, bunun sebebi olaraksa;
“Her şey olabilirdin, her şeyi yapabilrdin. Amerikalılar,
Tanrı’nın hepimizin bir arada olmasını istediğinin açık bir
göstergesiydi.” der. Bu sözler bize açıkça dünyaya
yayılan özgürlükler ülkesi söyleminin gençlerin hayallerini
nasıl süslediğini ve elbette çok kültürlülüğün ve
hoşgörünün merkezi Amerika yanılsamasının tipik bir örneğini
veriyor.
Yine
aynı sahne içinde ve birkaç diyalog sonra ise Amerika’nın
keşfettiği bu durumu yok saydığını ve onu engellemeye
çalıştığını söyleyen Omalu, “Beni de gömmek istiyorlar.
Bu açık bir saldırı.Saldırıya uğruyorum! Ben bunu keşfetmek
için yanlış kişiyim.” diyor. Nehir kenarındaki bu sahneden
ve karıkoca arasında geçen diyaloglardan Omalu’nun daldığı o
Amerikan rüyasından uyandığını ve Amerika’nın vahşi yüzü
ile yüzleştiğini, yüzleşmek zorunda kaldığını görüyoruz.
Yani hayallerin yıkılıp gerçeğe dönüldüğü ana şahitlik
ediyoruz.
Sonuç
olarak, eğer sabır gösterip yazıyı buraya kadar okuduysanız;
size bu filmi izleyin derim. Film 2015 yılında vizyona girdi ve ben
ancak 2018 biterken izleme cesaretini gösterebildim ve bunca zaman
beklemiş olduğum için pişmanlıktan başka bir şey hissetmedim.
Bu filmi izleyin çünkü size Amerikan rüyası, futbol, din ve
fazlası hakkında yeni bir ufuk açacaktır. İzleyin ve futbolun
Amerika için, Amerikan halkı için ne anlama geldiğini öğrenin.
İzleyin ve Amerika’nın en yeni ve elbette en güçlü dini ile
karşılaşın. İyi seyirler...
Yorumlar
Yorum Gönder