“Quest
for Fire” ya da Türkçe ismiyle “Ateş Savaşı”,
1981 tarihli Kanada-Fransa ortak yapımı olan bir filmdir. Film konu
olarak ateşin insanın kontrolüne geçiş sürecine odaklanır.
Filmin yönetmeni ise “Gülün Adı/Der Name der Rosa”,
“Tibet’te Yedi Yıl/Seven Years in Tibet” ve “Kapıdaki
Düşman/Enemy at the Gates” gibi filmleri de yönetmiş olan
Jean-Jacques Annaud’dur. Filmin senaryosu ise “Gülün Adı”
filminde de yönetmen Annaud ile birlikte çalışmış olan Gérard
Brach tarafından yazılmıştır. Brach bu iki film dışında Roman
Polanski’nin “Çılgın/Frantic”, “Acı
Ay/Bitter Moon” ve “Tiksinti/Repulsion”
filmlerinde de senarist olarak görev almıştır.
Oyuncu
kadrosuna bakacak olursak; filmde Everett McGill, Ron Perlman,
Nicholas Kadi ve Rae Dawn Chong gibi isimler başrolleri paylaşıyor.
Bu
filmde, hikayenin ana karakteri Naoh olarak karşımıza çıkan
Everett McGill, “Ateş Savaşı” dışında “Iguana”,
“Jekyll Island” ve “Twin Peaks: The Missing Pieces”
gibi film projelerinde yer almıştır.
Filmde
Ika isimli kadın karakter olarak karşımıza çıkan Rae Dawn Chong
ise “Ateş Savaşı” sonrasında “Komando/Commando”,
“The Borrower”, “Amazon” ve “Reborn”
gibi birçok farklı projede yer almıştır.
Filmin
bir diğer başrol oyuncusu olan ve Gaw karakterine hayat veren
Nicholas Kadi ise “Ateş Savaşı” sonrasında çoğunlukla
TV dizilerinde rol almakla birlikte “Navy Seals”, “Me
Myself and I”, “Congo”, “Orman
Kaçkını/George of the Jungle” ve “Soldier of God”
gibi filmlerde de rol almıştır.
“Ateş
Savaşı” filminde rol alanlar içerisinde en popüler olanı
belki de Ron Perlman’dır. Kendisi bu filmde Amoukar karakterine
can vermiştir. Perlman’ın popülerliğine en fazla katkı
sağlayan film ve karakter ise elbette “Hellboy” olmuştur.
“Ateş Savaşı” sonrasında birçok film, dizi ve
animasyonda yer alan Perlman’ın bazı projeleri şu şekildedir;
“Cadılar Zamanı/Season of the Witch”, “Conan
the Barbarian”, “Tbilisi I Love You”, “Fantastik
Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar?/Fantastic Beasts
and Where to Find Them?”, “The Great War”, “Hellboy” ve
“Hellboy 2- Altın Ordu/Hellboy II: The Golden Army”
Filmin
konusuna değinecek olursak; hikaye, insanın henüz avcı-toplayıcı
olduğu ve sürü hiyerarşisi içinde yaşadığı bir dönemde
geçmektedir.
Naoh, Gaw ve Amoukar bir
mağarada, sürülerinin parçası olan diğer kadın ve erkeklerle
birlikte yaşamaktadırlar. Sürü
üyelerinin vücutları günümüz insanından daha kıllı bir
şekildedir ve neredeyse kadın ve erkeği ayırmak çok güçtür.
Tüm sürü mağara içerisinde yaktıkları ateş etrafında
birlikte uyumaktadırlar. Her ne kadar ateşi ısınmak ve et
pişirmek için kullanmayı öğrenmiş olsalar bile henüz ateş
yakmanın yöntemini bilmeyen sürü sürekli olarak ateşi yanık
tutmaya ve onu korumaya çalışmaktadır.
Ateş,
o dönem vahşi doğada hayatta kalabilmek için insan açısından
önemli bir güç ve avantaj sağlamaktadır ve bu durum ateşin
kontrolü için bir mücadele doğurmaktadır. Bu mücadelenin bir
örneğini de Naoh’un sürüsü yaşar ve insan ve primat arası
bir tür olan başka bir sürü tarafından saldırıya uğrar.
İnsandan fiziki olarak daha güçlü olan bu sürünün ateşi çalma
amaçlı saldırısı sonucu hem ateşlerini hem de birçok üyelerini
kaybeden Naoh’un sürüsü alfa erkek olan Naoh’u ve onunla
birlikte Gaw ve Amoukar’ı yeniden
ateş bulmaları için yollar.
Ateş
bulma yolculuğu sırasında vahşi doğa ile mücadele etmek zorunda
kalan üçlü önce Kılıç
Dişli Kaplanlar’dan kaçmak zorunda kalırlar ki
belirtmek gerekir; bir önceki
sürü saldırısının ardından kurt saldırısına da uğramışlardı
ve daha sonra ise ateşi olan
ancak yamyamlık yapan başka bir sürüye denk gelirler. Sürüyü
kandırmayı başaran üçlü onlardan ateşi çalmayı başarırlar.
Bu sırada oluşan karmaşada yamyamlar tarafından yakalanan Ika ve
bir diğer insan da kaçmayı başarır ve Ika Naoh’un peşine
takılır.
Ika’nın
da ekibe dahil olmasının ardından geri dönüş yolculuğu başlar
ancak ateşleri çalınan yamyamlar Naoh ve
diğerlerinin peşine
düşerler. Tam onları pusuya düşürdükleri anda ise ortaya çıkan
Mammut sürüsü sayesinde Naoh ve diğerleri yamyamlardan kurtulmayı
başarır.
Ateşi bulan ve yamyamlardan
kurtulmayı başaran ekip sürüye dönüş yolculuğuna devam eder.
Diğer iki erkeğin Ika’ya yaklaşmasına izin vermeyen Naoh ona
sahip olur ya da daha kabaca onunla çiftleşir. Sonrasında Naoh ve
Ika birlikte uyumaya başlarlar. Ancak kendi “kabilesine” dönmek
isteyen Ika, Naoh’u terk eder ve kaçar.
Ika
kaçtıktan sonra bir süre daha sürüsüne dönmek için yola devam
eder Naoh ancak sonrasında geri dönerek Ika’nın peşinden gider.
Gaw ve Amoukar da onun peşinden. Bir süre yol aldıktan sonra terk
edilmiş bir ev ve içinde bazı eşyalar ile karşılaşırlar.
Amoukar ve Gaw’ı geride bırakan Naoh bir nehir kenarında o
evlerden daha fazlasını ve Ika’nın kabilesini bulur. Düştüğü
bataklıktan onu kurtaran kabile, onu bir kafese atıp, besleyip,
damızlık bir erkek olarak kullanır ve kabilenin dişileri ile
çiftleştirir. Sonrasında ise ona ateş yakmayı gösterirler.
Ika’da kabilesine dönmüştür ancak hem ona kötü davranırlar
hem de Naoh’a yaklaşmasına izin vermezler.
Amoukar
ve Gaw, kamp kurdukları yerde bir süre Naoh’u beklerler ancak
gelmeyince peşinden giderek aynı şekilde yakalanırlar. Ancak
onlar kafese konulmaz. Bunun avantajını kullanan ikili gece
karanlığında hem ok ve mızrak gibi bazı aletleri çalarlar hem
de Naoh’u kaçırırlar. Onları kaçarken gören Ika da peşlerine
takılır.
Kabilenin
bölgesinden çıktıktan sonra kendine gelen Naoh, yağan yağmur
altında üstüne sürülen çamurları yıkar ve Ika’nın yanına
gider. Önce ısınmak için birbirlerine sokulurlar ve sonra Naoh
çiftleşmek ister ancak bu sefer Ika ona izin vermez. Daha doğrusu
hayvanlar gibi çiftleşmeye çalışmasına izin vermez. Ona
bildiğimiz anlamda sevişmeyi öğretir ve birlikte olurlar.
Tekrar sürüye dönmek için
yola çıktıklarında, yine ateşe sahip olmak isteyen başka bir
sürü onlara pusu kurar. Diğer sürüden saklanmaya çalışırken
Ika ve Gaw bir mağaraya girerler ve Gaw burada bir ayının
saldırısına uğrar. Çok ağır yaralanmasına rağmen kaçmayı
başaran Gaw’ı alan ekip kaçmaya başlar ama diğer sürü
onların etrafını çevirir. Ika’nın kabilesinden kaçarken
yanlarına aldıkları silahları kullanan Amoukar ve Naoh
diğerlerini öldürür ve kurtulurlar.
Sonunda tüm mücadelelerden
hayatta kalmayı başarırlar ve sürülerinin yanına dönerler.
Ateşi getirdiklerini gören sürü üyeleri çok mutlu olur ancak bu
aşırı sevinç, içlerinden birinin ateşi suya düşürmesine
sebep olur. Bu olayın ardından kontrolü ele alan alfa erkek Naoh,
diğerlerine nasıl ateş yakılacağını öğretmeye çalışır
ancak başaramaz ve Ika devreye girerek ateşi yakar.
Ateşi kontrol etmeyi öğrenen
sürü tekrar eski düzenine kavuşurken Ika ve Naoh da bir bebek
beklemektedirler ve bu onları sürü düzeninin dışına çıkarıp
bir aileye dönüştüren süreci başlatır. Hikaye bir bebek, yani
umutla biter.
Filmin
incelemesine geçtiğimizde ise karşımıza klasik anlatı kuralları
içerisinde ilerleyen bir hikaye çıkar. Öncelikle hikayenin
anlatılışı doğrusaldır. Yani “giriş-gelişme-sonuç”
formülünü takip eder. Giriş kısmında bize çevre ve karakterler
gösterilir; bir denge vardır. Sonrasında ise bir çatışma sebebi
yani ateş bize verilir. Başka bir sürünün ateşi çalmak için
gelmesi ile birlikte de çatışma başlamış olur. Böylelikle
gelişme bölümüne geçiş yapılır. Bu kısımda hikaye krılma
noktasına doğru ilerlerken aynı zamanda karakterleri daha yakından
tanıma fırsatı buluruz ve
onlarla özdeşlik kurabiliriz. Bu bölümde Naoh’un alfa ve diğer
ikisinin onun betaları olduğu daha net bir şekilde anlaşılırken,
ateşin önemi de daha iyi kavranır. Gelişme kısmının sonundaki
kırılma noktasında ise ateşin kontrolü öğrenilerek ve bir
şekilde çatışmanın karşı tarafı olan doğa yenilerek denge
tekrar sağlanır ve hikaye sonlandırılır.
Peki
bu bir mutlu son mudur? Kesinlikle. Dengenin
yeniden sağlanması ve Ika’nın hamileliği, yani bebek ile biten
umut dolu bir mutlu son. Açık uçlu herhangi bir nokta
barındırmıyor seyirci için.
Filmi
klasik anlatı içerisinde ele aldığımız için, onu bir türe
dahil etmemiz gerekirse, bu film
kesinlikle tarihi film türü
içerisinde yer alır. En ağır basan tür budur.
Filmin
olay örgüsüne baktığımız zaman ise “neden-sonuç” ilişkisi
ile karşılaşırız. Örneğin Naoh ve diğerleri ateş aramaya
gider (sonuç) çünkü diğer sürü saldırısı sonucunda ateşleri
sönmüştür (neden). Neden-sonuç
ilişkisi içinde kurulan olay örgülerinde hiçbir şeyin sebepsiz
kullanılmadığı gerçeğini tekrar görürüz. Filmin başında
Amoukar mağaranın dışında nöbet tutarken kurtlar gösterilir ve
ilerleyen sahnelerde bu kurtlar insan sürüsüne saldırır.
Hikayenin ilerleyişine etki etmeyecek hiçbir unsur filmin içinde
yer almaz.
Film
kurgu yöntemi olaraksa “dikişsiz kurgu” kullanmaktadır; yani
aynı sahneyi birçok farklı açıdan, birçok farklı planda
(genel, yakın, ayrıntı) çekerek bize o sahnenin hem genelinde
yaşanan olaya hem de karakterlerin özel olarak jest ve mimikleri
ile duygu durumlarına hakim olma fırsatı verir.
Saniyelik plan geçişleri zihnimizde bir bütün haline gelerek
izlediğimiz şeyin bizim açımızdan gerçekçiliğini arttırıyor
ve bizim de seyirci olarak filme dahil olmamızı sağlıyor.
“Ateş
Savaşı” ağırlıklı olarak iki temel çatışma etrafında
şekilleniyor; “insan x doğa” ve “medenileşme x ilkellik”.
Film boyunca insan sürüsünün üyeleri, kurtlarla, kaplanlarla,
açlıkla, soğukla ve diğer insanlarla; yani vahşi doğaya ait
birçok unsurla mücadele etmek zorunda kalıyor. Mücadele etmek ve
hayatta kalmayı başarmak! Çatışma sebebi olarak ateş verilmiş
olsa bile çatışmanın asıl aktörleri insan ve doğa; dediğim
gibi ateş sadece fitili yakan bir sebep, varolan bir çatışmayı
hızlandıran kıvılcım.
Diğer
çatışmayı ele aldığımızdaysa; aynı dönem içerisinde
yaşasalar bile farklı toplulukların medeniyet düzeylerinin
de birbirinden farklı olduğunu
görürüz. Kimi topluluklar yamyamlık edip kendi türünü yerken,
kimileri çoktan avcı-toplayıcıdan yerleşik hayata ve belki de
tarım tolumuna geçiş yapmış. Belki diyorum çünkü Ika’nın
kabilesinin açık bir şekilde tarım yaptığını görmüyoruz.
Bunun dışında yine bu kabilenin alet edevat ürettiğini, ateşi
kontrol etmeyi öğrendiğini ve daha düzenli bir dil oluşturduğunu
görüyoruz.
Naoh’un topluluğunu sürü
olarak adlandırırken Ika’nın topluluğunu kabile olarak
adlandırıyorum çünkü Naoh ve diğerleri hayvan sürülerine daha
yakın bir yaşam sürerken, Ika’nın kabilesi medenileşme olarak
adlandırabileceğimiz süreçte hızlı bir ilerleme kaydetmiş;
sadece tüketen değil aynı zamanda üreten bir topluluk oluşturmuş.
Ika’nın
kabilesi beslenme, barınma ve üreme konularında kendilerini
geliştirmeyi başararak; barınma için evler ve beslenme için
aletler üretmişler. Cinsellik konusunda yaşadıkları gelişim ise
Ika’nın Naoh’a sevişmeyi
öğrettiği ve her iki tarafında bu birliktelikten zevk aldığı
sahnede kendini net olarak belli ediyor. Cinsel birlikteliği o ana
kadar hayvanlar gibi gerçekleştiren Noah ilk defa gerçek anlamda
bir insan olarak kadınıyla birlikte oluyor.
“Medenileşme x ilkellik”
çatışmasına genel olarak bakarsak; yamyamlar ilkelliği, kabile
medenileşmeyi temsil etmektedir. Naoh’un sürüsü ise bu iki
çatışma unsuru arasında kalmaktadır. Bir yanlarıyla vahşi ve
ilkeller ve çokça hayvansı özellik gösteriyorlar ancak diğer
taraftan her an öğrenmeye ve gelişmeye açıklar.
Sonuç
olarak filme genel bir bakışla yaklaştığımızda bir hikaye
anlatan ancak eleştirel olmayan bir film buluruz. Giriş kısmında
bir düzen vardır ancak o düzen bozulur. Sonrasında birçok şey
yaşanır ancak karakterlerimiz yine de eski düzenlerine geri
dönerler sonunda. Örneğin, Naoh ve diğerleri kabile içinde
kalmayı seçebilirlerdi ya da doğayla girdikleri mücadeleyi
kaybedip ateşi ele geçirme konusunda başarısız olabilirlerdi
ancak bunların hiçbiri olmadı. Naoh ve diğerleri varolan sistemin
içerisine geri dönerek güvende ve mutlu olabildiler. Sistem
yeniden üretildi, belki bazı şeyler değişti ama çoğu şey aynı
kaldı ve filmimiz bir hikaye anlatmaktan öteye gidemedi. Günümüz
dünyasındaki herhangi bir soruna bir çözüm sunmadı. Sadece,
“Aaa, öyle mi oldu acaba?” dedirtti.
Yorumlar
Yorum Gönder