Giriş
Sinematografı
ilk bulanlar ve film gösterimi yapanlar Fransızlar (Lumiére
Kardeşler) olabilir ancak bu icatla öykü anlatımını
sistemleştiren Amerikalılar olmuştur. Klasik Anlatı olarak
adlandırılan, “giriş-gelişme-sonuç” şeklinde
ilerleyen, iyilerin kazandığı, kötülerin kaybettiği, yıldız
oyuncu sistemine dayanan bir öykü anlatma dili oluşturulmuştur.
Bu anlatının, bu dilin sistemleşmesi ile birlikte ise ortaya bir
başka unsur; tür filmleri çıkmıştır.
Klasik
Anlatı demek Hollywood anlamına gelmektedir. Amerikan Popüler
Sineması kendini Hollywood adıyla geliştirmiş bir endüstri
sineması örneğidir. Başka bir tanımlama ile; sistemi yeniden
üreten, birinci sinemadır. Bu tarz endüstri sinemalarında film
üretimi fabrikalarda ki üretime benzer. Elinizde bir hammadde, bir
hikaye vardır ve bu hikayeyi Klasik Anlatı kuralları çerçevesinde
işleyerek bir film ortaya çıkarırsınız. Sonrasında ise bant
sistemi üretimi gibi aynı filmin yüzlerce benzeri, aynı kuralları
takip eden filmler üretilir. Elbette kilit nokta seyircinin bu
filmleri talep etmesidir. Bir film seyirciye sunulup beğeni alırsa,
devamı hızlı bir şekilde üretilir çünkü birincil amaç bir
sanat eseri ortaya koymak değil kar etmektir.
Hollywood
bir endüstri sinemasıdır ve film üretiminde yatırımı, riski az
olan, kar getirebilecek projelere yapar. Bir film beğenilip kar
getirirse, Hollywood içindeki yapımcılar aynı kuralları takip
eden filmler üretmeye başlarlar. Talebi karşılarlar. Bu seri
üretim ve benzer kurallar çerçevesinde çoğalan filmler zamanla
türleri oluşturur. Kısacası sinemada “tür” kavramı
seri üretim filmler yoluyla hayat bulur. Tür kavramı zamanla, seri
üretim filmler çoğaldıkça ve formüller netleştikçe
belirginleşmiştir. Benzer formülleri uygulayan filmler aynı tür
içerisinde, o türün çatısı altında anılmaya başlanmıştır.
Yıllar geçtikçe ve sinema geliştikçe birçok farklı tür ortaya
çıkmış ve birçokları da zamanla kaybolmuştur. Bazı türler
ise ilk popülerliklerini yitirmiş olsalar bile varlıklarını
sürdürmeyi başarmışlarıdır. Bu türlerden birisi ve en eskisi
ise “Western” türüdür.
Western
gerçek manada, neredeyse sinema ile yaşıt bir türdür. İlk
Western filmi olarak kabul edilen “Büyük Tren Soygunu”
adlı film sinemanın icadından sadece 8 yıl sonra, 1903 yılında
seyirci ile buluşmuştur. Bu film sonrasında ise Western giderek
popülerlik kazanan bir tür olmuştur. Bu tür kapsamında yer alan
sayısız film üretilmiştir ve sadece ABD’de değil tüm dünyada
seyirciye ulaşmıştır. Türün popülerliği 1960’lı yıllar
içerisinde azalmıştır. Ancak tamamen yok olmamıştır. Günümüzde
hala, eskisi kadar yoğun olmamakla birlikte Western filmleri
üretilmeye devam etmektedir.
Bu
çalışmanın amacı ise 1939 yapımı “Stagecoach” ve
1959 yapımı “Rio Bravo” filmlerini Western türü
kapsamında incelemek ve türün yıllar içindeki değişimini
açıklayabilmektir. Filmlerin ilki Western’in en popüler olduğu
yıllara, diğeri ise popülerliğinin yok olmaya başladığı
yıllara aittir.
Bu
çalışmada öncelikle “tür” kavramının ve Western’in
kısa ama giriş bölümünden daha ayrıntılı açıklamaları
yapılacak. Ardından seçilen filmler yıl sırasına göre
incelenecek ve son olarak karşılaştırmalı bir şekilde
değerlendirilerek bir sonuç ortaya konulacaktır.
Anahtar
Kelimeler: Tür, Western, Sinema, Hollywood, Klasik
Anlatı, Stagecoach, Rio Bravo
1)
Tür Filmleri
Tür
Filmleri, Hollywood’un film dili olan Klasik Anlatı tarzının iki
temel unsurundan birisidir. Belirli kurallar çerçevesinde ve
endüstri mantığıyla, kar etmek amacıyla üretim yapılan bu
anlatı tarzında yıldız oyuncular ve tür filmleri önem kazanır.
Yıldız sistemi filmi izleyen seyircinin perdedeki oyuncu ile
özdeşlik kurmasını sağlarken; tür filmleri ise daha önce
başarılı olmuş ve kar getirmiş formüllerin tekrar tekrar
uygulanmasıyla ortaya çıkmış film yığınlarını ifade eder ve
onları sınıflandırmak için kullanılır. Benzer formülleri,
kuralları içeren filmler aynı tür içerisinde sayılır.
“Güçhan
(1999:98) sinemada tür kavramının doğmasında, endüstrinin,
eleştirmenlerin, seyircinin ve yazarların katkılarının olduğunu;
ancak film türlerini tanımlarken hangi işlevleri gördükleri ve
nasıl ortaya çıktıkları sorusunu sormanın da önemli olduğunu
ifade etmektedir. Abisel (1995:22) sinemada türü konu açısından
benzer özellikler taşıyan, ortak yöntemleri kullanan, denenmiş
olduğu için zarar riski düşük filmleri kapsayan bir terim olarak
ortaya çıktığını ifade ederken, Özön (1972:147) de aynı
şekilde çeşitli yönlerden benzerlik gösteren, yapıları
birbirini andıran, ortak özellik ve öğeler taşıyan sinema
yapıtlarının kümelendirmesi şeklinde tanımlamaktadır. Özden
(2004: 211 ) ise hemen her filmde tekrarlanan bir formülasyona
dayalı anlatı yapısına sahip olan ve böylelikle bir tür olarak
sınıflandırılabilecek anlambilimsel ve sözdizimsel yapı ortaya
koymuş olan filmlere tür filmi adını vermektedir. Tür
filmlerinin ortak özelliklerine ve ticari yönlerine vurgu yapan
Grant (2007:1) tekrarlama ve varyasyon yoluyla bildik durumlarda
tanıdık karakterlerle, tanıdık öyküler anlatan ticari filmler
olduğunu ifade etmektedir...Tüm bu tanımlar tür filmlerinin
benzer konulara, benzer olay örgüsüne ve benzer görsel
özelliklere sahip, seyirci ile sinema arasındaki uylaşımlardan
ortaya çıkmış ticari filmler olduğu konusunda hem fikirdir. Buna
karşılık Bordwell ve Thompson (2008:319) araştırmacıların
çoğunun artık hiçbir türün kesin bir şekilde tanımlanamayacağı
konusunda aynı fikirde olduğunu belirtmektedir. Türün nasıl
tanımlandığı bu anlamda sinema sanatının ve endüstrinin hangi
tarafında olduğunuza göre değiştirmektedir.”1
Tırnak
içinde sunulan alıntı içerisinde birçok sinema eleştirmeninin
türe ait tanımları yer almaktadır. Tüm bu tanımlar önemli
olmakla birlikte altını çizmek istediğim birkaç nokta var.
Öncelikle evet tür kavramı seyirci ve sinema üreticisi arasındaki
uylaşımlar sonucu ortaya çıkmış bir tanımdır.
Ne üretici en baştan ortaya koyduğu projeleri tür filmi olarak
ortaya koymuş
ne de seyirci böyle bir söylemde bulunmuştur.
Bu tanımlama zaman içerisinde kendini geliştirmiştir.
İkinci olarak tür filmleri kesinlikle ticaridir. Avrupa Sineması
daha sanatsal, Üçüncü Sinema ise devrimci politik bir sinemadır
ancak Hollywood ve tür filmleri
ilk hedef olarak ticaridir. En büyük amaç maddi kazanç
sağlamaktır. Az
risk, çok kazanç denklemine uyan formüller kullanılarak film
üretilir. Üçüncü nokta ise melezlik durumu. Günümüz
sinemasında tür filmi anlayışı bir değişime maruz kalmıştır.
Arupa Sanat Sineması ve Üçüncü Sinema’yı etki eden unsurlar
olarak dışarıda bırakıp sadece Hollywood’un kendi içine
baksak bile günümüzde herhangi bir filmi sadece bir türe dahil
etmek oldukça zor olacaktır. Aynı anda birçok farklı türe ait
öğeleri tek bir film içinde bulmak oldukça kolay bir durum haline
geldiği için filmlerle alakalı tür sınıflaması yapmak
zorlaşmakta ve tür kavramı eski önemini kaybetmektedir. Türün
gelişimi ile alakalı olarak Nilgün Abisel “Popüler
Sinema ve Film Türleri”
kitabında şunları
iletmektedir:
“ Esas
itibariyle geniş bir seyirci kitlesine ulaşmayı amaçlamasına
karşın popüler sinema, sistematik biçimde, farklı kesimlerin
yoğun ilgi göstereceği, farklı özelliklere sahip filmler de
yapmaya başlamıştı. İleride görüleceği gibi, bazı benzer
niteliklere sahip filmler aynı başlık altında toplanmakta ve
seyirciye tercih ettiği türleri ayırt etme şansı verilmekteydi.
Bu süreçte, endüstriyle seyirci arasında kurulan ilişki hem
türlerin kendine özgü imge ve simgelerinin, hem de anlatısal
uylaşımlarının ortaya çıkmasını sağladı. Simgeler hangi
filmin, hangi türe girdiğinin ipuçlarını gösteriyor, uylaşımlar
ise gerek yapım planlamasında, gerek seyirci tercihlerinde önemli
rol oynuyordu. Bir süre sonra sinema üzerinde düşünenler de
amaçlarına, ileri sürdükleri iddialara, inceleme yöntemlerine
bağlı olarak, Farklı kriterlere dayanan değişik adlandırıcı
başlıklar kullandılar. Bu durum, popüler olsun olmasın, kar
amacını öne çıkarsın ya da çıkarmasın, aynı filmin farklı
öbeklere dahil edilmesine de yol açtı.”2
Kısaca,
hemen hemen herkesin tür kavramı ile alakalı ortaklaşa kabul
edebileceği bazı temel noktalar vardır. Öncelikle tür kavramı
ticari, popüler sinemanın bir ürünüdür ve
kullanımındaki temel amaç filmleri sınıflandırmak ve bu
sınıflamaya göre potansiyel seyircinin dikkatini çekmektir. Tür
filmleri, seyirci daha sinemaya gitmeden kişinin zihninde filmle
alakalı bir beklenti oluşturur. Eğer film korku türüne dahil
edilirse kan ve ölüm gibi şeyler göreceğini bilerek filme
gidersin ya da müzikal olduğu söyleniyorsa şarkı söyleyen ve
dans eden insanlar izleyeceksindir ve elbette film bir Western olarak
adlandırılıyorsa film içinde kovboylar, Kızılderililer,
düellolar göreceksindir. Bir
sonraki bölümde Western türü incelenecek ve hikaye yapısı,
temaları ve ikonografisi gibi unsurlar açıklanarak tür kavramı
içerisinde takip ettiği formüller ortaya konacaktır.
2) Western
Western,
Hollywood sinemasının en eski türlerinden birisi ve hatta belki en
eskisidir.
Daha öncede belirttiğim gibi ilk Western filmi olarak kabul edilen
“Büyük
Tren Soygunu” 1903
yılında yani sinemanın ortaya çıkışından sadece 8 yıl sonra
çekilmiş. Görüldüğü gibi Western neredeyse sinema tarihi ile
yaşıt bir tür. Bu tür genel olarak Amerikan Vahşi Batısı’nda
geçen hikayeler anlatır ve zaman olarak 1850’ler ve “I.
Dünya Savaşı”
öncesi dönem arasında geçer çoğunlukla. Ahlakçı mesajlar
içeren bu filmler beyazların Amerika’nın batısına yayılışını
anlatır. Filmlerin arka planını Amerika’nın güzel olduğu
kadar vahşi olan manzaraları oluşturur. Geronimo gibi gerçek
kişiler ve Amerikan İç Savaşı da konu olarak kendine bu tür
içerisinde yer bulmaktadır. Ana
karakterler ise medeniyet ve doğa arasında gidip gelen, özgür ve
beyaz erkek kovboylardır büyük çoğunlukla. Beyazların
Amerika’yı işgalini ve yerlilere yönelik katliamları
meşrulaştırma çabası içerisinde olan politik filmler olarak
okunabilir, yorumlanabilir Western türü. David
Bordwell ve Kristin Thompson tarafında hazırlanan “Film
Sanatı”
adlı kitapta Western için şöyle bir giriş paragrafı sunulur:
“Western
sinema tarihinin başında ortaya çıktı ve 1910’ların başında
iyice yerleşti. Western kısmen tarihsel gerçekliğe dayanır,
çünkü Amerika’nın batısında kovboylar, kanun kaçakları,
yerleşimciler ve Yerli Amerikalı kabileler vardı. Filmler aynı
zamanda şarkılardaki, popüler kurmacadaki ve Vahşi Batı
gösterilerindeki yerleşilmemiş bölgenin tanımlanışına
dayandılar. İlk dönemde oyuncular bazen gerçekçilik ile mitin bu
harmanlanışını yansıttılar: kovboy yıldızı Tom Mix bir Texas
korucusuydu (ranger), bir Vahşi Batı gösterisi oyuncusuydu ve
şampiyon bir rodeo binicisiydi.”3
Film
Sanatı’nın Western türü ile alakalı olan bu giriş
paragrafında sunulan en önemli nokta türün tarihi bir gerçekliğe
dayanması ve kaynağını Amerikan tarihinden almasıdır. 1910
sonrası türün popülerlik kazanmasının temel sebebi, seyircinin
sinema perdesinde gördüğü bu hikayeye o dönem için hiç de uzak
olmamasıdır. Kimisinin gördüğü, kimisinin aile büyüklerinden
duyduğu bu yaşam tarzı sinema perdesinde onlara bir nostalji
duygusu yaşama şansı sunmaktadır. Tom Mix gibi aktörlerin
varlığı ise bu yaşam tarzının son örneklerinin hala beyaz
perde dışında varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
Tüm bu unsurlarla birlikte Western’in popülerleşmesinde
gerçeklik hissini tarihi referanslar ve gerçek kovboylar yoluyla
oluşturması seçeneği güç kazanmaktadır. Tür ABD içinde
tarihi arka plan ile popülerlik kazanırken, dünyaya ise kullandığı
ataerkil dille kendini benimsetmiştir. Ataerkil bir dünyanın bu
türün kodlarını kabullenmesi uzun sürmemiştir. Hollywood,
Western yardımıyla bir Amerikan gerçekliği ve tarihi yaratmış
ve yaratmaya devam etmektedir.
“Jerold
Auerbach, öncülerin yerleştiği bölgelerde mahkemelerin hızla
kurulduğunu, ortak hukukun ve kanuni yetkilerin yürürlüğe
girdiğini, bununla birlikte Batının ‘ele avuca sığmaz
kanunsuzluğu ve kanun benim tarzı adalet anlayışının’
Amerikalılar tarafından romantize edildiğini belirtmektedir (1983,
48). Gerçekten yaşamış kişilerin ve yaşanmış olayların konu
edildiği filmlerle de, Batı’nın bu sunumu desteklenmektedir.”4
Amerikan
Sineması, yani Hollywood Western’i politik bir araç olarak
kullanmaktadır. Batı’nın (yeniden) keşfi sırasında yaşanan
tüm vahşetin, kanunsuzlukların romantize edilmiş bir gerçeklik
ile yeniden sunumunu sağlamakta ve gerçekleşen tüm negatif
süreçleri kendi açısından kabul
edilebilir ve gerekli
olarak göstermeye çalışmaktadır. Western’in ilerleyen yıllarda
popülerliğini kaybetmesindeki en temel neden olarak bu “beyaz
adam haklı, medeni”
söyleminin diğer ırklar arasında tepki çekmesi gösterilebilir.
Western,
ilk çıkışını sessiz dönemde yapmış ve bu yıllarda sıkça
kullanılmış bir tür ancak sınırları, kuralları tam olarak
belli değil. 30’lu
yıllar ile birlikte ses sinemaya dahil olup olanaklar artınca,
stüdyo sistemi daha da gelişince Western’in de tür olarak
sınırları daha net bir hal almış. Western, konu olarak bazı
temel olaylar ile ilgilenir genel olarak. Bunlar; Batı’ya göç,
demiryolu yapımı, sürü nakletme, altın arayıcılığı ve İç
Savaş dönemidir. Ayrıca sınırda yaşayan, bu sınırları
genişleten idealist kahramanlar (kovboylar) sıkça bu tarz
filmlerde karşımıza çıkar. Ayrıca sesin sinemaya dahil oluşu,
Western filmlerinde müziğin yoğun bir şekilde kullanımını
sağlamıştır. Faşizan bir bakış açısının hakim olduğu bu
filmlerde yerliler sebepsiz kötü, ilkel ve yabani olarak
gösterilerek kıtanın bu topluluklardan temizlenmesi haklı,
geçerli sebeplerle dayandırılmaya çalışılmıştır. Medeni
Beyaz ve ilkel, yabani Yerli önermesi. Teknolojik gelişmeler ile
birlikte zamanla stüdyodan çıkılarak gerçek mekanlarda çekim
yapılmaya başlanmıştır ve
böylelikle türün gerçekçiliği giderek artmıştır.
Western
ortaya çıkışından II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde
daha olumlu bir hava içerir. Ancak savaş sonrasında bu iyimser
bakış açısı son bulur. Avrupa sinemasındaki gerçekçilik
dalgası Amerikan sinemasını da etkiler. İdealist bakış açısı
ve mutlu sonlar kaybolurken, yozlaşma ve ihanet yerlerini alır.
Kahraman artık ihanete uğrayabilir, çaresiz kalabilir, iç
çatışmalar yaşayabilir. “High
Noon”
gibi “Psikolojik
Western”
örnekleri bu dönemin eserleridir. 60’larda artık iyi kahraman
(kovboy) imgesi daha da yıkılır.
Filmlerin sonunda görmeye alışık olduğumuz şerefli düellolar
yerini, kumpaslara, pusulara, çatışmalara bırakır. Mükemmel
kovboylar yok olurken, alkolik, yaşlı, çaresiz adamlar beyaz
perdede yer bulmaya başlar.
Bu değişim döneminin bir diğer ürünü ise “Spagetti
Westernler”.
Western
türünün ikonografisini kullanan ancak bu türün tarihi
altyapısından yoksun olan diğer ülke filmleri. En ünlülerinden
birisi olarak “İyi,
Kötü ve Çirkin”
adlı kült film örnek verilebilir.
60’lı
yıllarda büyük değişimler gösteren ve popülerliğini kaybedeb
tür, 70’lerde üretim sayısı olarak iyice gerilemiştir.
Bu geriye gidişte türün ortaya koyduğu dilin dönemin diliyle
çatışması çok büyük bir etkendir. Western filmleri Batı’nın,
beyaz adamın, ataerkilliğin gücünü göstermeye ve bireyselliği
özendirmeye çalışırken; 60’lı yıllarda Siyah uyanışı,
cinsel devrim, 68 Kuşağı Hareketleri, sosyalist devrimler ve
Sovyetler Birliği’nin kapitalizm karşısındaki varlığı gibi
Western’in bu dilini zayıflatan ve haksız çıkaran durumlar,
hareketler ve oluşumlar varlık gösteriyordu. Böylelikle
gerçekliğe dayanan bu tür inandırıcılığını kaybetmeye
başlamıştı. Kollektif bilincin hız kazandığı bir dönemde
bireyselliği öven bir anlatım hızla güç kaybetmiş oldu. Ancak,
elbette tamamen yok olmadı. 2019 yılında hala Western filmlerine
şahit olmak mümkün. “The
Kid”
filmi buna örnek olarak sunulabilir. Filmin ana karakterlerinden
birisi Western filmlerinin meşhur isimlerinden biri olan “Billy
The Kid”.
Türün
anlatım yöntemlerine bakacak olursak; bu türe ait filmlerde öykü
nedensellik üzerine kuruludur. Mutlaka bir “sebep-sonuç”
ilişkisi bulunmaktadır. Giriş-gelişme-sonuç şeklinde ilerleyen
hikayenin bir çatışması vardır ve giriş kısmında sunulan
denge bu çatışma sebebiyle yok olur; gelişme kısmında olaylar
kırılma noktasına doğru tırmanırken karakterler bize daha
yakından tanıtılır. Sonrasında kahraman (çoğunlukla beyaz ve
erkek) çatışma sebebini ortadan kaldırır ve sonuç kısmında
denge tekrar sağlanmış olur. Tüm
yaşanan süreç boyunca kültürel değerleri ve ahlaki kodları
içeren mesajlar film içerisine yerleştirilir. Ayrıca bol bol
şiddet ve çatışma sahneleri de film boyunca seyirciye sunulur.
Filmler içerisinde şiddet ve suç unsurları bolca karşımıza
çıkar ve seyirciye fazlasıyla kovalamaca sahneleri sunulur.
Türün
en yoğun şekilde kullandığı temalar ise; Batı’nın
keşfedilmesi, temizlenmesi, göç ve yerleşme, Yerlilerin
temizlenmesi ve süvariler, haydut çeteleri ile mücadele, posta
arabası ve tren soygunları, demiryolu yapımı, çobanlık, hayvan
sürüleri, altın arama, keşfedilen topraklarda yeni bir ulus
inşası ve intikam. Kurulan karşıtlıklar ise “Doğu
x Batı”, “uygarlık x doğa”, “cemaat x birey”,
“yerleşimciler x yerliler”
gibi çeşitlilik göstermektedir. Şiddet
bu türün temelini oluşturur; ölmek ve öldürme durumlarında
törensel bir hava oluşturulur, özellikle düellolarda. Bu
sahnelerde kötülük yapanların ölmesi gerektiği, öleceği
vurgusu yapılır. Bir
diğer önemli nokta çevredir. Tam olarak keşfedilmemiş, denetim
altına alınmamış “vahşi”
alanlar; uçsuz bucaksız dağlar, ovalar, çöller, ormanlar.
Filmleri daha çekici yapan manzaralar. Ancak tekinsiz ve medeni
insan için tehlikeli. Filmler bu coğrafyada hayatta kalabilmek için
insanın hem vahşi hayvanlarla hem de “vahşi”
yerliler ile mücadele etmesi gerektiğini savunur. Kıyımlar
hayatta kalabilmek için yapılmıştır düşüncesi savunulur. Film
dil olarak bunu söyler.
“Kovboy
filmlerinin başlıca
kişileri
öncüler (pioneer‟ler), Kızılderililer, kovboylar, yasadışı
yaşayanlar,
haydutlar, yasayı simgeleyen
şerif…
gibi değişik
kimselerden oluşmaktadır
(Özön, 2008:218). Ancak, pek çok araştırmacının
belirttiği gibi, bu türün belirleyici karakterleri erkeklerdir
(Abisel, 1999:101). Western denince simgesel olarak ilk akla gelen
isimler John Wayne, Gary Cooper, James Steward gibi isimler gelir
(Kakınç, 1993:106). Ancak ABD sinemasının ilk yıldızı ve ilk
kovboyu, Broncho Billy Anderson‟dır. Hem Broncho Billy Anderson,
hem Tom Mix ilk dönem westernlerinde örnek kahramanlar olmuşlardır.
İçki
içmemek, tütün kullanmamak ve kadınlara yan gözle bakmamak
başlıca
özellikleridir. En yakın dostları atlardır (Kakınç, 1993:46).”5
Bu
ahlaklı tutuma sahip erkek karakterler çoğu filmde ise karşımıza
kovboy olarak çıkar. Bu
karakterler “ideal”
birey olarak seyirciye sunulur. Kendine yeten, özgüvenli, özgür,
dayanıklı, cesur, dürüst, yetenekli beyaz erkekler. Her şeyi en
iyi onlar yapar; ata iyi biner, iyi silah kullanır. Ayrıca
yardımsever ve sadık olurlar. Tüm bu olumlu özelliklerine rağmen
yinede toplumdan uzak yaşayan karakterlerdir. Medeniyet ve doğa
arasında gidip gelen kişilerdir
kovboylar. Tek servetleri silahları ve atlarıdır. İntikam ve
şeref motivasyonu ile yaşarlar; devletin yasaları ile değil kendi
doğruları ile adaleti sağlarlar, aslında kabadayılık yapan
tiplerdir kovboylar. Bu kahramanların mücadele ettikleri kötüler
ise bir liste halinde şöyle sıralanabilir; Yerliler, soyguncular,
kiralık katiller, altın arayıcılar, Doğulu bankacılar,
demiryolu şirketleri, büyük sürü sahipleri, ahlaksız kadınlar
ve Meksikalılar.
İkonografi
tür filmleri açısından çok kilit bir noktadadır. Bir seyirci
izlediği bir filmde gördüğü ikonografik öğeler yoluyla bu
filmin hangi türe dahil olduğunu kolaylıkla tanımlayabilir.
İkonografiler, türün görsel olarak tekrar eden formülleri
şeklinde yorumlanabilir. Western için en belirgin ikonografik
öğeler şöyle sıralanabilir; Vahşi Batı coğrafyası (çöller,
dağlar, nehirler, vs.), sınır, silahlar, düello, barlar,
genelevler, demiryolu, at arabası, Yerli ve Batılı kıyafetleri,
yelekler, okul, kilise, berber, cenaze levazımatçısı, şerif,
şerif yıldızı, kovboy çizmesi, şapka, kement, eyer, vs. Daha
önceden belirttiğim gibi Western filmleri karşıtlıklar içerir
ve hatta karşıtlıklar üzerine kurulur. Bu karşıtlıklar çatışma
sebepleri oluşturur.
“İkonografi
bu basit ikililiği destekler. Kapalı vagon ve demiryolunun
karşısında at ve kano vardır; okul binası ve kilise tepelerdeki
kamp ateşine karşıtlık oluşturur. Çoğu türde olduğu gibi,
kostüm de ikonografik olarak çok önemlidir. Yerleşimcilerin
kolalı giysileri ve Pazar günü giysileri Kızılderililerin kabile
giysilerine ve kovboyların kotlarına ve şapkalarına zıtlık
oluşturur.”6
İkonografi
bu simgesel yönüyle tür sineması için anlatımı zenginleştiren,
ona güç katan önemli bir unsurdur. Seyirci için filmi keşfetmede
bir anahtar işlevi görür; aynı zamanda yönetmen içinde yer yer
diyalog kullanımına girmeden anlatım yapma, anlam oluşturma ve
süreyi ve sahneyi verimli kullanma şansı yaratır. Bir tür
filmini sadece ikonografisi üzerinden bile tanımlamak mümkündür.
“Bu
tür geliştikçe kendi uylaşımlarında dolaylı olarak ifade
edilen toplumsal bir ideolojiye bağlandı. Beyaz nüfusun batıya
doğru ilerlemesi tarihsel bir misyon olarak görülürken,
fethedilen yerli kültürlere genellikle ilkel ve vahşi muamelesi
yapıldı. Western filmleri Yerli Amerikalılara ve Hispaniklere dair
stereotiplerle doludur. Ancak birkaç durumda yönetmenler Yerli
Amerikalı karakterleri trajik figürler olarak işlediler, doğaya
yakın, ama yaşam tarzları ortadan kalkmakla karşı karşıya
oluşları nedeniyle onları yücelttiler. İlk dönemin belki en iyi
örneği The Last of the Mohicans’dır (1920).”7
İlk
dönemde “The
Last of the Mohicans”
gibi örnekler olmakla birlikte ağır bir yoğunlukla beyaz adamı
haklı ve doğru gösteren filmler üretildi. Western’in en popüler
olduğu dönemlerde sürekli olarak üstün beyaz erkek profili
çizildi filmlerde.
Elbette daha önce belirttiğim II. Dünya Savaşı etkileri Yerli
kültürüne ve Yerlilere olan bakışta da değişime sebep oldu.
“Broken
Arrow (1950) gibi 1950’lerin liberal Western’lerinden sonra,
yerli kültürler daha saygılı bir biçimde işlenmeye başladı.
Little Big Man (1970) ve Soldier Blue’da (1970) geleneksel tematik
değerler tersine çevrildi ve Kızılderili yaşamı uygar ve beyaz
toplum yağmacı olarak tanımlandı. Bazı filmler kahramanın uygar
olmayan yanını vurguladılar, onu tehlikeli bir şekilde kontrol
dışı (Winchester 73, 1950), hatta psikopat olarak (the Left Hand
Gun, 1958) gösterdiler. The Wild Bunch’ın (1969) kahramanları
ilk dönem Western’lerin süssüz kötüleri olarak
görülebilirdi.”8
Sonuç
olarak; Western, sinemanın doğuşundan kısa bir süre sonra ortaya
çıkmaya başlamış, ataerkil kültürü ve ahlakçı kodları
anlatımına yerleştirmiş, üstün, beyaz erkek profilini savunmuş,
bireyselliği özendirmeyi amaçlayan ve en iyi ve popüler
dönemlerini II. Dünya Savaşı öncesi dönemde yaşamış bir tür
sineması örneğidir. Kendine has temaları ve ikonografisi bulunan
bu tür kaynağını ise gerçeklikten ve tarihten alır. Tarihten
kaynak olarak yararlandığı kadar onu şekillendirmek amacıyla da
kulanılmış politik bir sinemadır Western. Kıtanın keşfi ve
Yerlilerin
katli gibi süreçler bu filmler yoluyla haklı sebeplere bağlanmaya
çalışılmıştır. Ancak kullandığı bu dil ve formüller
özellikle 60’lı yıllarda dünyanın içinde bulunduğu siyasi,
ekonomik ve sosyal ortam ile uyuşmayınca tür eski popülerliğini
ve önemini kaybetmiştir. Değişime ayak uydurma çabaları ve
yenilikçi girişimleri de sonuca ulaşmamış ve tür önemini
yitirmiştir. Ancak tamamen yok olmamıştır. Günümüzde hala
nostalji amaçlı da olsa kendine beyaz perdede yer bulmaya devam
etmektedir.
3) Stagecoach (1939)/John Ford
Stagecoach,
yönetmen John Ford’un 1939 yapımı olan Western filmidir. Filmin
ana karakteri olan Ringo Kid ise türün önemli yıldız
oyuncularından John Wayne tarafından canlandırılmaktadır. Filmin
yılına bakarak türün en popüler olduğu dönemlere ait bir örnek
olduğunu ilk bakışta rahatlıkla söyleyebiliriz. Filme ayrıntılı
bir bakış gerçekleştirmeden önce değinilebilecek birkaç temel
nokta mevcuttur. Öncelikle daha önceki bölümlerde değindiğimiz
İç Savaş konusu çok kısa olmakla birlikte bu filmde de kendine
yer bulur. Filmin kumarbaz karakteri Hatfield ile şarlatan Doktor
Boone posta arabası içerisinde küçük bir tartışma yaşarlar ve
ikilinin söylemlerinden Hatfield’ın Güneyli, Doktor Boone’un
ise Kuzeyli olduğu anlaşılır. Ancak bu durum fazla uzun sürmez
ve İç Savaş konusu sadece bir değinme şeklinde geçiştirilir
ancak sadece değinilmiş olması bile tür açısından önemlidir.
Bir diğer nokta ise tarihi karakterler konusudur. Bu film içerisinde
de gerçek bir kişi film karakterine dönüştürülmüştür. Ünlü
Kızılderili Geronimo bu filmin kötüsüdür. Ancak filmin başından
sonuna kadar hiçbir şekilde kendisini kamera kadrajı içinde
görmeyiz sadece ismi anılır. Filmin kötüleri Geronimo ve
Apaçilerdir. Ancak Apaçilerin neden kötü olduğunun sebebi bize
verilmez. Kısacası sebepsiz kötüdürler; vahşidirler. Propaganda
meselesi bu noktada devreye girer. Beyaz adamlar Kızılderilileri
öldürmek zorundadır çünkü onlar vahşidirler ve yerleşimcilerin
kendilerini koruyabilmek için yapabilecekleri başka bir şey
yoktur. Yaptıkları tek şey kendilerini bu vahşilere karşı
savunmaktır. Film bize bu mesajı güçlü bir şekilde vermeye
çalışır.
Kahraman:
Ringo Kid
Öncelikle
filmimizin kahramanı tam bir yalnız kovboy tipidir. Western
kısmında tanımladığımız kahramanın tüm özelliklerini
barındırır. Cesur, dürüst, özgüvenli, yardımsever, iyi ata
binen, iyi silah kullanan beyaz erkek. Tüm bu özelliklerinin
dışında intikam arzusu ile dolu bir birey. Ailesi Plummer
Kardeşler tarafından öldürülmüş ve Ringo da intikam alabilmek
için hapisten kaçmıştır. Plummer Kardeşlere giden süreçte
yolu posta arabası ile kesişir ve diğer karakterler ile yolculuk
etmeye başlar. Bu yolculuk sırasında Dallas’a aşık olur ve
filmin sonunda düşmanlarını yok ederek sevdiği kadın ile
birlikte özgürlüğe doğru uzaklaşır.
Ringo
Kid, aslında hapisten kaçmış olan bir suçludur ancak karakter
öyle bir profille bize sunulurki biz seyirci olarak bu gerçeği göz
ardı ederiz ve onunla empati kurmaya başlarız. Devletin, şerifin
ve yasaların varlığına rağmen kendi adaletini kendisinin
sağlamasını hoş görürüz; sonuçta o kötü şeyler yapsa bile
iyi adamdır. Bu durum daha önce belirttiğim kanunsuzluğun ve
şiddetin romantize edilmiş halinin açık bir örneğidir.
Olay Örgüsü: Giriş-Gelişme-Sonuç
Giriş-gelişme-sonuç
şeklinde kurulan öyküler, senaryolar Klasik Anlatı dilinin temel
unsurlarından birisidir ve Western türü de bu yapıyı kullanır;
tıpkı diğer tür filmleri ve popüler sinema örnekleri gibi.
Stagecoach’un olay örgüsünde; giriş bölümünde, karakterler
ve çevre tanıtılır. Bir denge durumu mevcuttur. Sonrasında
çatışma sebebi olan Plummer Kardeşler ve Apaçiler meseleleri
belirtilir. Gelişme kısmında, posta arabasının yolculuğu
başlar. Bu kısımda karakterleri daha yakından tanıma ve
motivasyonlarını öğrenme fırsatı buluruz. Her bir yolcunun
posta arabasında olma sebebi başkadır. Dallas ve Doktor kasabadan
kovulmuşlardır, Bankacı kendi bankasını soymuştur, Şerif Kid’i
yakalayıp adalete teslim etmeyi istemektedir vs. Yolculuk sırasında
olaylar kırılma noktasına doğru tırmanır. Hikaye bizi hem
Apaçiler hem de Plummerlar ile olan yüzleşmeye doğru hazırlar.
Sonuç kısmında ise tüm çatışmalar bir neticeye bağlanır ve
tekrar bir denge durumuna geçilir. Süvariler Apaçileri bozguna
uğratır; Ringo ise düello sonucu Plummer Kardeşleri öldürür ve
sevdiği kadını, Dallas’ı alarak birlikte mutlu olacakları
çiftlik evine doğru yola çıkarlar. Bu son yine ve yeniden
seyirciye kollektif bir bilinçten çok bireysel hareket etme öğüdünü
verir. Çiftlik sahibi, bireysel üretici. Kapitalizmin dolaylı bir
propagandası bu şekilde bize sunulmaktadır bu filmde. Ringo Kid
toplumun içinde kalarak onu desteklemez, kendi çiftlik evine,
kendine yeten bireysel hayatına döner.
Temalar ve Çatışmalar
Filmde
belirgin temalar posta arabası, yerlilerin imhası ve intikamdır.
Karakterler bir posta arabasında yolculuk ederler, sürekli olarak
saldırı halinde olan Kızılderililer ile süren bir savaş vardır
ve Ringo Kid ailesinin intikamının peşindedir. Çatışmalar ise;
cemaat x birey (Kasaba kadınları Dallas’ı kötü kadın olarak
fişleyip kasabadan kovarlar), yerleşimciler x yerliler
(yerleşimcilerin koruyucuları olan süvariler ve yerlilerin bir
parçası olan Apaçiler arasında bir savaş vardır) ve uygarlık x
doğa (posta arabasının içinde bulunan karakterler uygarlığın
temsilcileridir ve yolculuk boyunca Apaçiler ile olduğu kadar
doğanın kendisi ile de mücadele etmeleri gerekmektedir)
şeklindedir.
Kötüler
Filmin
kötüleri Ringo Kid’in ailesini öldüren Plummer Kardeşler ve
Geronimo önderliğindeki Apaçilerdir. Ancak film boyunca Apaçiler
neden, hangi amaçla saldırıyor ya da insanları öldürüyor
öğrenemeyiz. Onlar sadece vahşi ve kötü olarak yansıtılır ve
seyircinin onlarla özdeşlik kurmasının önüne geçilerek
Amerikan tarihinde yaşanan katliamlar mantıklı bir sebebe
dayandırılmaya çalışılır.
İkonografi
“Stagecoach”,
bir Western filmi olarak türün ikonografisini oldukça yoğun bir
şekilde kullanmış bir yapım. Film boyunca vahşi doğa
manzaraları, süvariler, Kızılderililer, kovboylar, kasaba
meydanında atlar, şerif rozeti, banka, kovboy şapkası ve
kıyafetleri, bar, silahlar, kasaba medanında düello gibi türü
tanımlayan birçok unsur bolca karşımıza çıkmaktadır.
“Stagecoach” sadece ikonografik öğeleriyle bile tam bir
Western filmidir.
4) Rio Bravo (1959)/ Howard Hawks
II.
Dünya Savaşı sonrası dönemin Western filmlerinden birisi olan
1959 tarihli Rio Bravo’nun yönetmeni Howard Hawks’tır.
Filmin başrolü yani kahramanı ise Stagecoach’da
Ringo Kid’e hayat veren John Wayne’dir. Ancak bu filmde karşımıza
bir kovboy olarak değil, kasabanın düzeninin koruyuculuğunu yapan
şerif olarak çıkar. Şerif her ne kadar düzenin koruyucusu
olsada, aynı zamanda kasaba içinde sıkışmış bir karakterdir.
Ringo Kid gibi atına atlayıp uzaklara gidebilecek birisi değildir.
Bu filmle birlikte görürüz ki artık onurlu düellolar
kalmamıştır; düelloların yerini kaotik çatışmalar, kurulan
tuzaklar ve patlayan binalar almıştır. Bu filmle birlikte
değiştiğine şahit olduğumuz bir diğer durum ise kadın
cinselliğidir. Stagecoach filminde Dallas karakteri hayat
kadınlığı yaptığı iması ile kasabadan kovulmuştur ancak film
boyunca bedenini bir cinsel obje olarak sunduğu herhangi bir anlatım
seyirciye yansıtılmamıştır. Ancak bu filmde Şerif Chance’in
sevdiği kadın olan Feathers’ın bazı sahnelerdeki yarı çıplak
sunumu, kadın cinselliğinin ve bedeninin kullanımındaki değişimin
sinyallerini bize sunmaktadır.
“Rio
Bravo” filmi de Klasik Anlatı formüllerine uyan bir filmdir
ve hikaye bir sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurulur. Şerif Chance
kasabanın kanun koruyucusudur ve Burdette çetesinin bir üyesi olan
John Burdette’yi cinayetten tutuklar (sebep) ve bunun ardından
Burdette çetesi ve John’un abisi Nathan Burdette de şerife
saldırarak kasabaya kaos getirirler (sonuç). Bu filmde farklı olan
bir durum ise çatışma sebebinin en başta verilmesidir. Henüz
çevre ve karakterler seyirciye tanıtılıp hikayenin nerede
geçeceği ve kimlerin bu hikayeye dahil olacağı seyirciye
sunulmadan direkt olarak barda John Burdette’nin bir adamı vurması
ve Şerif Chance’in de onu tutuklaması gösterilir. Filmin giriş
kısmı ise asıl olarak buradan sonra başlar.
Kahraman: Şerif Chance
Şerif
Chance aslında temel olarak bir önceki filmdeki Ringo Kid
karakterinden özellik olarak çok farklı değildir. Cesur, dürüst,
dayanıklı, özgüvenli, kendine yeten, yardımsever ve iyi silah
kullanan birisidir. Ancak bu durum filmlerde yer alan karakterlerden
çok, bu karakteri canlandıran yıldız John Wayne ile alakalıdır.
John Wayne bir “screen personadır” ve hemen hemen her
filmde aynı tipi canlandırır. Popüler sinema seyircisinin bir
filmde John Wayne’den beklediği temel davranış ve tutumlar
çoğunlukla aynıdır. Ancak bu filmde Şerif Chance, Ringo Kid’den
bazı yönleriyle farklılaşır. Şerif uygarlık ve doğa arasında
gidip gelen bir kovboy değil, uygarlığın içindeki bir kanun
adamıdır, kanun koruyucudur. II. Dünya Savaşı sonrası etkiler
bu karakter üzerinde de kendini gösterir. Şerif Chance, tüm iyi
özelliklerine rağmen çaresizlik yaşayabilen, sıkışmışlık ve
çelişkiler içinde bir karakterdir bir yanda da. Kanunu uygulamaya
çalışır ancak bunu tek başına yapabilecek gücü yoktur ve
başkalarından yardım almak zorundadır. Oysa Ringo Kid tüm
sorunlarıyla yalnız başına yüzleşmişti.
Olay Örgüsü: Çatışma-Giriş+Gelişme-Sonuç
Daha
önce belirttiğim gibi çatışma sebebi bu film özelinde girişten
daha önce, henüz biz hiçbir karakteri tanımazken veriliyor.
Çatışma sebebi veriliyor ve giriş kısmına, çevre ve
karakterlerin tanıtımına geçiliyor. Bu film için giriş ve
gelişme kısımlarının bir bütün halinde ilerlediğini
söyleyebiliriz. Karakterler ve çevre tanıtılıyor. Çatışma
sebebimiz zaten belli olduğu için daha çok karakter özelliklerine
ve kişiliklerine yoğunlaşabiliyoruz. Bu kısımlarda Chance’i,
yardımcısı Dude ve neden böyle bitik bir adama dönüştüğünü,
kasabaya gelen güzel kadın Feathers’ın kim olduğunu ve Chance
ile yakınlaşmalarını gözlemliyoruz. Karakter motivasyonlarını
alımladığımız bu süreç boyunca onlarla özdeşlik kurmamız da
sağlanıyor. Bu film içerisinde de şiddet, silahlı çatışma ve
suç sahneleri karşımıza çıkıyor. Burdette çetesinin John’u
kurtarabilmek için Şerif Chance tuzak kurması ve Dude’u
kaçırması ise filmin kırılma noktası olur. Bu olaydan sonra
kendisine destek olan kişilerin yardımıyla Şerif Burdette
çetesini ortadan kaldırır ve kasabaya dekrar denge getirilir. Bu
film sonu itibariyle de Stagecoach’dan farklıdır. Ringo
Kid kötü adamları tek başına ve bir düello ile ortadan
kaldırmıştı. Oysa Rio Bravo’da bir düello ile
karşılaşmayız onun yerine kaotik bir çatışma sahnesi bize
sunulur ve Şerif Chance kötü adamları yok etmek için
arkadaşlarından, şerif yardımcılarından destek alır. Bireysel
olarak değil, işbirliği ile sonuca gidilir.
Temalar ve Çatışma
Filmde
tema olarak haydutlar ve kanun kaçakları unsurları kullanılmıştır
ve hikaye bunlarla girişilen mücadeleyi anlatmaktadır. Bir yanda
kanun koruyuvu Şerif Chance ve yardımcıları, diğer yanda ise
Nathan Burdette ve çetesi. Filmin çatışmasını ise bu iki taraf
oluşturur; kanun koruyucu x kanun kaçağı. Bu filmde çevre de
oldukça önemlidir. Amerika’nın vahşi doğası yerine
medeniyetin bir göstergesi olan bir kasabada geçmektedir tüm
olaylar. Aynı zamanda çevreyi oluşturan bu kasaba, bu tek mekan
karakterlerin içinde bulunduğu sıkışmışlığı simgelemesi
yönüylede önemlidir.
Kötüler
Filmin
kötüleri Burdette Kardeşler ve adamlarıdır. Beyaz adam, beyaz
adam ile mücadele eder. Stagecoach’un aksine bu filmde
Yerliler ile karşılaşmayız ve hatta bahisleri bile geçmez. Savaş
sonrası etkiler yine kendini göstermektedir. Beyaz adam artık
kendi içine dönmüş ve kendisiyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.
İkonografi
Bu
filmde de Western ikonografilerini bolca bulmak mümkündür. Film
boyunca tükürük hokkası, silahlar, salon kapısı, şerif rozeti,
at arabası, kumarhane, şerif ofisi, kovboy kıyafetleri, sokakta
uyuyan Meksikalılar, günbatımı, kasaba meydanı, yuvarlanan
çalılar, kovboy çizmesi, silah kemeri, at, su yalağı, mızıka,
cenaze levazımatçısı ve dinamit (TNT) gibi ikonografik öğeler
bol bol ve tekrar tekrar karşımıza çıkar.
Sonuç
Bu
çalışmanın amacı Hollywood sineması içerisinde gelişmiş olan
tür filmlerini açıklamak, ardından bir tür sineması olan
Western’i ayrıntılı olarak incelemek ve sonrasında bu türün
iki farklı dönemine ait iki filmi inceleyerek bir sonuca ulaşmak;
karşılaştırma yoluyla bir değerlendirme yapmaktı.
Öncelikli
olarak tür filmi kavramının kısa bir açıklamasını yaptım ilk
bölümde. Tür filmleri, Hollywood yani Amerikan Popüler
Sineması’nın sistemli bir halde işlemeye başlamasıyla birlikte
gelişim gösteren bir kavram haline dönüşmüş. Klasik Anlatı
dilini kullanan Hollywood, başı sonu belli olan, mutlu sonla biten
ve kurmaca öykü anlatan filmler üretiyordu ve daha 1910’lu
yıllar gibi bir dönemde film üretimini oldukça sistemli bir hale
getirmeye başlamışlardı. Bir endüstri sineması olan Hollywood,
ticari mantıkla, kar etmeye yönelik bir film üretim politikası
takip ediyordu. Seyirciye sunulan bir film beğenilirse ve kazanç
getirirse, benzer formülleri, hikayeleri içeren daha çok film
üretiliyor; film beğenilmezse de tekrar benzerleri üretilmiyor ya
da en azından belli bir süre üretilmiyordu. Kar getiren, seyirci
tarafından sevilen bu benzer özellikli filmler zamanla aynı türün
çatısı altında anılmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi
tür sadece yapımcılar ya da sadece seyirci tarafından ortaya
çıkarılmış bir şey değil; her iki tarafın uylaşımları
sonucu oluşmuş bir söylem. Kısaca tür filmi, ikonografi, biçim
ve içerik olarak benzer özellikler gösteren film öbeklerini
tanımlamada kullanılan bir kavramdır.
İkinci
bölümde ise üzerinde durduğum konu bu tür sineması içerisinde
yer alan Western filmlerinin özellikleriydi. Western’in
Hollywood’un en eski türü olduğunu söylemek mümkündür.
Sinema ile birlikte gelişen bir tür olmuştur ve özellikle II.
Dünya Savaşı’na kadar olan sürede oldukça popüler bir türdü.
Tür gücünü Amerikan tarihinden alırken gerçekçi bir yanı
ortaya çıkıyordu çünkü anlattığı hikayeler özellikle savaş
öncesi dönemde halkın gerçek hayatta hiç de uzak olmadığı,
bildiği, duyduğu, deneyimlediği şeylerdi. Tarihi kaynak olarak
aldığı kadar, onu şekillendiren ya da en azından buna çabalayan
da bir türdü Western popüler olduğu dönemde. Ahlakçı mesajlar
içeren ve beyaz erkeklerin üstünlüğünü savunan bir tür olan
Western, Avrupa’dan gelen yerleşimcileri uygar olarak tanımlarken,
Yerliler ise bu tür içerisinde ilkel ve vahşi olarak tanımlanıp
yerleşimcilerin hayatlarını tehtid eden unsurlar olarak
gösterilmiştir. Bu sunumla tarihi süreçte yaşanan katliamlar
haklı sebeplere oturtulmaya çalışılmıştır. Elbette bu söylem
II. Dünya Savaşı sonrasında değişime uğramış; Amerikan
Sineması, Avrupa Sineması’nın gerçekçilik yaklaşımından
etkilenmiştir. Mutlu sonla biten filmler yerini daha karamsar
hikayelere bırakmış, üstün kahramanlar kaybolurken yerlerini
zorluklar karşısında çaresiz kalan adamlar almıştır. İlerleyen
süreçte sosyalist hareketler ve kültürel devrimler türe bir
darbe daha vurmuştur çünkü Western faşizan, kapitalist bir
söylem ortaya koymaktadır ancak özellikle 60’lı yıllarda anti
emperyalist, sosyalist düşünceler giderek güç kazanmıştır.
Western’in üstün beyaz erkek söylemi diğer toplulukları
rahatsız ettiği ya da en azından ilgilerini çekmediği için tür
giderek daha az film üreten nostaljik bir hale gelmiştir ve bu
şekilde günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Üçüncü
ve dördüncü bölümlerde sırasıyla “Stagecoach” ve
“Rio Bravo” filmlerinin Western türü özellikleri
bakımından incelemelerini yaptım. Stagecoach, yılı
itibariyle türün popüler olduğu döneme ait bir film ve söylemi
de o yönde kendini gösteriyor. Diğer taraftan Rio Bravo ise
savaş sonrası döneme ait bir film. Aralarında 20 yıl fark olan
ve Western’in iki farklı döneminde üretilen iki film. Tek ortak
noktaları her iki filmin başrollerini de John Wayne’in
canlandırması. Stagecoach bireyselliği savunurken, Rio
Bravo işbirliğini ön plana çıkarıyor. Savaş öncesinde
beyaz adam her şeye tek başına yeterken, savaş sonrasında
hayatta kalabilmek için yardıma ihtiyaç duyuyor. Stagecoach’da
düşman Yerliler ancak Rio Bravo’da beyaz adamın düşmanı
da kendisi gibi bir beyaz. Savaş öncesi dönemde faşizan bir
şekilde beyaz adamı üstün gören bir söylem ortaya konuluyordu
ancak savaş sonrası dönemde bu dil olumsuz karşılanan ve tepki
çeken bir anlatıma dönüştü. Böylelikle beyaz adam kendi
içindeki düşmanlar ile mücadele etmek zorunda kaldı. İki film
arasındaki karşılaştırılabilecek bir diğer nokta ana
karakterler. Her iki karakter de aynı aktör tarafından
canlandırılıyor ve temel yapı olarak benzerler ancak kahraman
savaş sonrası dönemde bu idealistleştirilmiş formunu kaybediyor.
Her şeye tek başına yeten kahramanlar ortadan yok oluyor. Şerif
Chance gibi ne kadar güçlü ve yetenekli olursa olsun yardım
almadan hayatta kalamayacak karakterler Ringo Kid gibi tek başına
her şeye yeten kişilerin yerini alıyor. İki dönem arasındaki
bir diğer fark ise şiddete bakış. Savaş öncesinde şiddet
estetize ve romantize edilerek seyirciye sunulup, kendi adaletini
sağlayan kanunsuzlar sempatikleştiriliyordu amcak savaş sonrasında
şiddetin kaotikliği ve değşeti daha ağır basan unsurlar
olurken, devletin adaleti, bireyin adaletine üstün gelmiştir.
Sonuç
olarak her iki filme baktığımızda; Stagecoach, daha
faşizan bir dille beyaz adamı Yerliler karşısında üstün
gören, Yerli katliamını haklı sebeplere oturtmaya çalışan, bu
nedenle propaganda yönü açıkça ağır basan bir film. Diğer
yandan seyirciye bireysellik çağrısı da yapan bir film. Ringo Kid
her şeyi tek başına, kendi yeteneğiyle halleden ve en sonunda
toplumun parçası olmayan, küçük üretici, bireysel üretici
olarak yaşayacağı çiftlik evine giden bir karakter. Bu yönüyle
kapitalist anlayışı da destekleyen özellikler sunuyor film. Rio
Bravo ise, savaş sonrası dönem etkisiyle daha karamsar bir
film. Ana karakterimiz yetenekli ancak tek başına her şeyi çözecek
güce sahip değil. Çaresiz bırakılabilen, tuzağa düşürülen,
çelişkiler yaşayan sıkışmış bir karakter. Onun Ringo gibi her
şeyi tek başına halletmek gibi bir şansı yok. Yardım almazsa,
dayanışma olmazsa hayatta kalamaz. İki film arasındaki en temel
iki farktan birisi bu; bireysellikten işbirliğine ve dayanışmaya
dönüş. Diğeri ise düşmanların değişmiş olması. Artık
beyaz adamın düşmanı topraklarını işgal ettiği, kültürünü
yok ettiği, vahşi diye yaftaladığı Yerliler değil; düşman
artık kendisi, kendi toplum düzeni, medeni dediği kültürü,
aynadaki yansıması. Beyaz adamın düşmanı başkası değil yine
beyaz adamın kendisi. Kendiyle hesaplaşmaya doğru giden bir süreç.
Kaynakça
- Yrd. Doç. Dr. Nuray Hilal TUĞAN, Tür Sinemasının Evrimi: Kovboylar ve Uzaylılar (2011) Filminin Türsel Yapısı, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD), Cilt 4, Sayı 12, 2017
- Nilgün ABİSEL, Popüler Sinema ve Film Türleri, De Ki Basım Yayın, Ankara, 2016
- David BORDWELL-Kristin THOMPSON, Film Sanatı, De Ki Basım Yayın, Ankara, 2011
- Dilan TÜYSÜZ, Amerikan Uygarlığı Kuruluş Mitinin İnşası Bağlamında Western Filmlerinde Ceza ve Adalet Anlayışı, Erciyes İletişim Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2017
- Abdullah MERT, Yahşi Batı’da Zaman ve Mekan
- John FORD, Stagecoach, 1939, ABD
- Howard HAWKS, Rio Bravo, 1959, ABD
1Yrd.
Doç. Dr. Nuray Hilal TUĞAN, Tür Sinemasının Evrimi: Kovboylar
ve Uzaylılar (2011) Filminin Türsel Yapısı, Avrasya Sosyal ve
Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD), Cilt 4, Sayı 12, 2017,
s.701-702
2Nilgün
ABİSEL, Popüler Sinema ve Film Türleri, De Ki Basım Yayın,
Ankara, 2016, s.34-35
3David
BORDWELL-Kristin THOMPSON, Film Sanatı, De Ki Basım Yayın,
Ankara, 2011, s.337
4Dilan
TÜYSÜZ, Amerikan Uygarlığı Kuruluş Mitinin İnşası
Bağlamında Western Filmlerinde Ceza ve Adalet Anlayışı, Erciyes
İletişim Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2017, s.274
5Abdullah
MERT, Yahşi Batı’da Zaman ve Mekan, s.3
6David
BORDWELL-Kristin THOMPSON, a.g.e., s.338
7David
BORDWELL-Kristin THOMPSON, a.g.e., s.338
Yorumlar
Yorum Gönder