11) Rashomon/Akira Kurosawa: Filmi beğendim çünkü tek bir
olay (cinayet) etrafında şekillenen senaryo, farklı bakış
açılarından farklı hikayelerle aynı olayı anlatıyor. Bu
anlatış tarzı ile de belirsiz bir sonla bitiyor film. Her şey
bittiğinde adamın mı, karısının mı, haydutun mu ya da
oduncunun mu gerçeği söylediğini hiçbir zaman bilemediğimiz ve
bilemeyeceğimiz bir durumda buluyoruz kendimizi. Yani kimin
hikayesine inanacağımız seyirci olarak bize kalmış.
12)
Mad Max 2/George Miller: Filmi hikaye açısından çok
beğendiğimi söyleyemem ancak yapıldığı yıl göz önünde
bulundurulduğunda görsel efektler kullanılmadan çekilen aksiyon
sahneleri ile kendini değerli kılan bir film.
13)
Captain Marvel/Anna Boden, Ryan Fleck: 20 filmlik devasa bir
serinin son devam halkası. Daha başka ne söylenir bilmiyorum.
Marvel evreni yön değiştirirken bu değişime yol gösterebilecek
harika bir kahramanı bize sunuyor bu film. Güçlü bir kadın
karakter etrafında dönen bir film izlemek güzel ama rahatsız
olduğum tek bir nokta var; film içerisinde orijini erkek olan bir
karakterin kadın haline getirilmesi. Tamam ataerkil düzene karşı
duruş ya da ırkçılığa karşı duruş çok güzel ve gerçekten
önemli ama bunu yapmanın yolu erkek bir karakteri kadın yapmak ya
da beyaz bir karakteri siyah yapmak ile mi olmalı?
14)
Acı Hayat/Metin Erksan: Metin Erksan Türk Sineması için çok
önemli ve büyük bir yönetmen kabul ama ben bu filmi beğenmedim.
Neden mi? Kadına bakış açısı, tutunduğu tavır, tüm bunlar
oldukça rahatsız edici. Suçlu olan, güçsüz, çaresiz olan ve
sonunda bedel ödeyen hep kadın. Adeta toplumun ataerkil düzeninin
yeniden üretimi. Filmden dişe dokunur başka hiçbir şey
hissedemedim.
15)
Pickpocket-Yan Kesici/Robert Bresson: Filmle ilgili ilgimi
çektiğini söyleyebileceğim tek şey işlediği konu olabilir.
Filmin bir yan kesici etrafında şekilleniyor oluşu ilginçti.
Bunun dışında hemen beğendim diyebileceğim bir şey söyleyemem.
16)
Persona/Ingmar Bergman: Minimalist “Fight Club”, alın size
şizofreni.
17)
Şoför Nebahat/Metin Erksan: Ataerkil toplum içinde mücadele
eden bir kadın karakteri başrole taşıması filmi önemli kılıyor
ancak yinede kadın, kadın olarak hayat mücadelesinde varolamıyor.
Varolabilmek için erkek gibi olmak zorunda kalıyor. Kadın olarak
varlığını sürdürebilmek içinse yine bir erkeğin koruması
altına girmesi gerekiyor. Yine bir Metin Erksan filmi ve yine yanlış
bir kadın temsili.
18)
Cezayir Savaşı/Gillo Pontecorvo: Film, Üçüncü Sinema
akımı/kuramı çerçevesinde ele alınabilecek özellikleriyle
dikkat çekiciydi. Yaşanmış gerçek bir olayı seyirciye
yansıtıyor oluşu, politik bir dile sahip olması ve film
içerisinde ideolojisini temsil eden bir manifestoyu seyirciye
ulaştırmasıyla Üçüncü Sinema içinde yer alan özellikler
sergiliyor. Ancak popüler filmlerde görmeye alışık olduğumuz
giriş-gelişme-sonuç yapısından bağımsız olması bazı anlarda
hikayenin akışında ve karakter derinliğinde kopuşlara sebep
oluyor.
19)
Alpha/Albert Hughes: Hollywood’un köpek filmleri meşhurdur ve
hatta belki bir tür olarak bile değerlendirilebilir. Alpha filmi de
bir yönüyle bu türe dahil ancak hikayesiyle kendini çok başka
bir yöne çekiyor. İnsan ve köpek arasındaki tarihi ortaklığın
doğuşuna götürüyor bizi. Film doğa-insan, birey-toplum,
baba-oğul gibi çatışmalar çevresinde şekillenerek hikayesini
güçlü kılıyor.
20)
Lego Filmi 2/Mike Mitchell: Basitçe filmi sevdim. Zaten ilk
filmi de sevmiştim. Filmin, popüler sinema filmlerine,
karakterlerine yaptığı göndermeler ve espriler oldukça güzeldi.
Ana karakteri seslendiren Chris Pratt’in adeta önceki filmlerinin
bir karması olan yeni bir karakteri filmde görmek de oldukça
eğlenceliydi. Bunun dışında filmin aslında çocuk kalmakla
büyümek arasında yaşadığımız sürece değiniyor oluşu çok
hoştu. Güzel film.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonrakine de buradan ulaşabilirsiniz.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonrakine de buradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder