51) Robin Hood/Otto Bathurst:
İzlediğim en iyi versiyondu diyemem ama başroldeki Taron Egerton’ı
beğendim. Zaten Egerton’ın “Kingsman” ve “Eddie The Eagle”
filmlerini de severek izlemiştim. Açıkçası bu filmde beni çeken
de yine bu oyuncu oldu. Film hakkında uzun uzadıya yorum
yapmayacağım; sadece boş bir vakitte izlenebilecek, eğlendirici
bir film.
52)
Pardon/Mert Baykal: Türk
Sineması’nın ya da benim şimdiye kadar izlediğim Türk
filmlerinin içindeki en başarılı filmlerden birisi bana göre.
Biçimsel, oyunculuk ya da hikaye yönünden demiyorum ancak eleştiri
yönünden en iyilerden birisi benim açımdan. Modern bir taşlama
eseri. Tekrar tekrar sıkılmadan izliyorum. 2004 yılında vizyona
girmiş. Geride kalan 15 yıl içinde acaba kaç defa izledim?
53)
Kong: Skull Island-Kong: Kafatası Adası/Jordan Vogt-Roberts:
2000 sonrası sinema dünyasında, sinema dünyasından kastım
popüler sinema ve Hollywood, bir sinemasal evren oluşturma dönemi
başladı. Şimdilik çoğunlukla süperkahraman filmleri ile
ilerliyor. Ancak Warner Bros. şirketi farklı bir işe imza attı.
Sinemanın ikonik canavarlarını içeren bir evren inşa etmeye
başladı. Önce Godzilla filmi geldi, ardından bu film, bu hafta
yani 31 Mayıs itibariyle de ikinci Godzilla filmi vizyona girdi.
Şimdi sırada gelecek yıl izleyeceğimiz “King Kong vs. Godzilla”
savaşını bize sunacak olan film var. ben açıkçası bu evrenin
başarılı olmasını istiyorum. Bir yandan nostalji, diğer yandan
farklı bir macera.
54)
The Grinch-Grinç/Yarrow Cheney-Scott Mosier:
Hristiyanların Noel kültürü tam olarak bizi yakalayan bir şey
değil. Farklı bir kültür; dini temeller vs. Ancak “Illimunation”
şirketinin animasyon filmlerini her zaman beğenmişimdir. “Çılgın
Hırsız”, “Sing” ve “Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı”;
başarılı projeler üretiyorlar. Bu filmde çok çok başarılı ya
da farklı bir hikaye sunmasa bile kendini izletmesini biliyor.
Sıradan, bilinen bir hikaye güzel tasarlanmış karakterler ile
anlatılıyor. Benim favorim elbette köpek “Max”.
55)
Triple Frontier/J. C. Chandor:
Açıkçası filmin fragmanı daha aksiyon dolu ve hareketliydi.
Seyirciyi çekebilecek tüm sahneler fragmana yerleştirilmiş. Bir
aksiyon ve suç filminden daha çok bir yol filmiydi. Bir hedefe
varmaya çalışırken karşılaştıkları zorluklar karşısında
karakterlerin değişimini izledim. Neyse uzatmadan; pişman değilim,
seviyorum popüler sinemayı.
56)
Man On The Moon-Aydaki Adam/Milos Forman:
Başından sonuna kadar neyin
gerçek ya da neyin yalan olduğunu anlayamadığımız ve bu anlama
çabasını sonuçlandıramadan bitişini izlediğimiz bir film Man
On The Moon. Bu şüphe serüveni ayrıca karakteri anlamamızı ve
onunla özdeşlik kurmamızı engelleyen en önemli faktörlerden
birisi ve hatta birincisi. Yinede filmin başındaki jenerik kısmı
karakteri anlamamız ya da ne ile karşılaşacağımızı fark
etmemiz açısından güzel bir örnekti. Açıkçası akan bir film
yok karşımızda; yani ben yer yer çok sıkıldım ve filmi
durdurarak, dinlenerek izlemek zorunda kaldım. Ancak çarpıcı bir
hikaye var karşımızda ve o yüzden ben beğendim diyorum.
57)
Las aventuras de Juan Quin Quin/Julio Garcia Espinosa:
Yer yer aksiyon, yer yer komedi, yer yer belgesel tadında bir
filmdi. Devrimci mesajlarının yanında kendini izletecek bir hikaye
sunuyordu. Elbette en büyük sorun Türkçe altyazı ile izleme
imkanı bulamamam oldu. Bazı diyalogları anlamakta güçlük
çektim. Ancak İngilizce altyazılıda olsa bir Espinosa filmi
izleyebildim.
58)
Kedi/ Ceyda Torun: Büyük
paralara, büyük prodüksüyonlara ihtiyaç duyulmadan, sadece
yaratıcı bir fikir ile ortaya iyi bir film çıkarılabileceğinin
kanıtı. Bir sokak hayvanını, bir kediyi merkezine alarak; bir
şehri tanıtan, o şehrin sorunlarına değinebilen bir film.
Beğendim.
59)
Murder Mystery/Kyle Newacheck:
Film hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok. Altında çok
başka anlamlar arayamayacağınız, sadece güldürmek amacıyla
çekilmiş bir komedi filmi. Komik mi ya da değil mi kısmı
tartışmaya açık elbbete. Ancak ben kendi adıma izlerken
sıkılmadım en azından.
Zaten Adam Sandler filmleri
her zaman hoşuma gitmiştir. “Pixels”,
“Büyükler”,
“Gerçek Masallar”,
“50 İlk Öpücük”
ve “Happy Gilmore”
ilk başta aklıma gelen izlediğim ve beğendiğim diğer bazı Adam
Sandler filmleridir. Bu filmi saydığım diğer yapımlar kadar
sevmemiş olsam bile sıkılmadım. Seyirci olarak bu da bir şeydir
benim için.
60)
Outlaw King/David Mackenzie:
Biyografik filmleri her zaman sevmişimdir. Sanırım ortaya
koydukları gerçeklik yönünden ötürü. Bu filmde aynı şekilde.
İskoç-İngiliz mücadelesini anlatan bir başka yapım daha. Filmi
beğendim ama keşke “Brave
Heart” filmini izlemiş
olsaydım dedim. İki film adeta birbirinin devamı şeklinde.
Yorumlar
Yorum Gönder