91) Once Upon A Time In Hollywood-Bir Zamanlar
Hollywood’da/Quentin Tarantino: Çok trajik bir olayı alıp
farklı bir sonla bize sunan bir film. Tarantino, Sharon Tate
cinayetinin hiç yaşanmadığı alternatif bir gerçeklik ve
kimilerine göre mutlu bir son yaratmış. Film genel olarak durağan
ilerliyor ama özellikle bir sinema öğrencisi olarak işlediği
konu beni oldukça tatmin etti. Filmlerin arka planına odaklanmak,
nasıl üretildiklerini görmek her zaman hoşuma gitmiştir. Filmin
finali ve en aksiyon dolu sahnesi ise izlediğimin kesinlikle bir
Tarantino filmi olduğunu hatırlattı. İnsan olarak şiddeti çekici
bulduğumuz bir gerçek. Onu bastırıyoruz ve bastırmalıyız da
ancak kabul etmeliyiz ki en temel dürtülerimizden birisi de şiddet.
Hele bir de şiddeti görenin gözümüzde suçlu olarak
kodlanabileceği bir konumu varsa izlediğimiz şeyden zevk alıyoruz.
Clint ve Rick evlerine saldıran hippileri acımasızca öldürüyor
ama seyirci olarak biz bu durumdan rahatsızlık duymuyoruz ya da
duysak bile yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyoruz çünkü
öldürme amacıyla ilk gelenler hippilerdi. Tarantino Sineması her
zaman bunu yapar, bizi şiddetle besler ve bunu yaparken şiddeti
meşru nedenlere bağlar. Tabi şimdi iki yüzlülük yapmak istemem;
seviyor muyum Tarantino Sineması’nı? Evet, seviyorum. İçinde
yanlışlar barındırdığını bilerek ama yinede heyecanla
izleyerek... (Ölü sayısı: 3)
92) The Front Runner/Jason Reitman: Bir filmde Hugh
Jahman varsa benim için %75 tamamdır zaten. Birde bahsettiğimiz
biyografik bir filmse olay bitmiştir. İzlerim. ABD 1988 başkanlık
yarışında mücadele eden ve skandallar sonucu adaylıktan çekilen
Garry Hart’ın öyküsü. Güzel filmdi.
93) Yahşi Batı/Ömer Faruk Sorak: Cem Yılmaz
filmleri, “Ali Baba ve Yedi Cüceler” hariç, tekrar ve
tekrar izlenebilecek filmlerdir. En azından benim için durum böyle.
Uzun zaman sonra tekrar bu filmi izlemek iyi geldi. Türk yapımı
“Western”.
94) Namuslu/Ertem Eğilmez: Eski Türk filmleri
eleştirilecek çokça yöne sahip olabilir ancak bu filmlerin bir
çoğunu tekrar tekrar izlemek her zaman eğlencelidir. Başlayınca
biten filmlerdir bunlar. Şener Şen’in başrolünde efsaneleştiği
“Namuslu” filmi de bunlardan biridir. Film hakkında
konuşmaya gerek bile yok. Eminim herkes zaten izlemiştir.
95) Darkest Hour/Joe Wright: Biyografik filmleri
severim genel olarak ama normalde II.Dünya Savaşı ile ilgili
filmleri çok sevmem çünkü çoğunlukla ABD odaklı olurlar ama bu
film İngilizleri ve Winston Churchill’i merkezine alıyor. İngiliz
tarihine neredeyse hiç hakim değilim; o sebeple benim açımdan
farklı bir deneyim oldu. Ayrıca Garry Oldman’ın Churchill
performansına bayıldım. Film içerisinde Dunkirk olayları çok
fazla anıldığı için sanırım en kısa zamanda “Dunkirk”
filmini de izleyeceğim.
96) Kader Ajanları-The Adjustment Bureau/George Nolfi:
Bu filmi daha önce duymadığıma üzüldüm. Kaderimiz başından
beri belli midir yoksa onu yazacak özgür iradeye sahip miyiz? Bu
soruya cevap arayan güzel bir aşk filmi. Elbette “Emily Blunt”
güzelliği ile göz kamaştırıyor.
97) Deliler Fatih’in Fermanı/Osman Kaya: Öncelikle
film konu olarak güzel, yani ilgi çekici bir tarihi dönemi konu
edinmiş. Ünlü karakterler ve ünlü bir askeri oluşumu beyaz
perdeye taşımış. Konu seçimi tam isabet bence. Ancak, film adeta
fragmandan ibaret. Son savaş sahnesine kadar genel olarak çok
durağan bir hikaye bizi bekliyor. Tüm ilgi çekicilik fragmana
sığmış gibi. Son savaşı başarılı buldum ama karakter
kullanımları için aynı şeyi söylemek güç. Bazı karakterlerin
hikayeye neden dahil olduğu ya da neden hikaye dışı kaldığı
çok net olarak sunulmamış ve karakter derinliği de birçok
karakter için sağlanmamış. Kötü bir film demek haksızlık olur
fakat daha başarılı olabileceği aşikar. Filmin sonunda devam
filmine sinyal çakılıyor. Umarım, eğer gelirse, ikinci filme
daha sağlam bir senaryo hazırlarlar. Bu dönem ve karakterler daha
güçlü bir senaryoyu hak ediyor.
98) Pek Yakında/Cem Yılmaz: Güzel film. Çoğu kişi
fazla komik olmadığı düşüncesiyle eleştirir bu filmi ama iyi
bir proje bana göre. Tamam Cem Yılmaz komedyen, tamam stand-up
gösterileri yapıyor, tamam birçok filminde komedi unsurları çokça
yer alıyor ama bu demek değilki her zaman komedi filmi yapacak. Bu
filme deliler gibi güleceğim mantığı ile başlarsanız elbette
hayal kırıklığı yaşarsınız. Ancak, komedi beklentinizi bir
kenara bırakıp filmin hikayesine odaklanırsanız güzel bir film
olduğunu görürsünüz. Bir film izlerken eğlenmek için illaha
kahkaha atmak gerekmez. İyi seyirler.
99) Cingöz Recai Bir Efsanenin Dönüşü/Onur Ünlü:
Ayhan Işık’ın Cingöz’ünü bilmem, onun filmlerini hiç
izlemedim. Ancak Kenan İmirzalıoğlu’nun ortaya çıkardığı
karakteri sevdim. Haluk Bilginer ile uyumları da oldukça iyiydi.
Geri kalan oyuncu kadrosu da çok iyi. Türk filmi standartlarında
oldukça hoş bir film.
100) Annemin Yarası/Ozan Açıktan: Yugoslavya
Savaşı’nın sonuçlarına odaklanan güzel bir Türk filmi.
Oyuncu kadrosu kaliteli, hikaye güzel. Sıkılmadan kendini izleten,
savaşın bireysel sonuçlarına odaklanan iyi bir hikaye. İzlenir;
izlerken de düşündürür.
Yorumlar
Yorum Gönder