101) Sword Art Online: Ordinal Scale/Itou Tomohiko:
Filmi animenin 3.sezonunu izledikten sonra izledim. Sanal gerçeklik
olayına farklı bir pencereden yaklaşan bir film olmuş. Şimdiye
kadar sürekli olarak oyuncular, oyuna ulaşmak için sanal dünyaya
bir dalış yapıyordu. Oysa bu filmde kullanılan teknoloji ile
sanal oyunlar gerçek hayata dahil olmuş. Oyunları bir avatar ile
değil bizzat kendi bedeninizi kullanarak oynuyorsunuz. Güzel bir
yaklaşım olmuş. Ve elbbette hikaye; hikaye yine ilk sezonun ilk
yarısında yaşanan olaylar ile alakalı. SAO’da yaşananların
artçıları sürüyor. O oyuna 10 bin kişi katıldı ama sadece 6
bini kurtulabildi. Geriye kalan 4 bin kişi öldü. Bu ölümler ve
geride kalanlar serinin ilerleyişini belirlemeye devam ediyor.
102) Turkish Ice Cream-Türk İşi Dondurma/Can Ulkay:
Ne çılgınlar gibi övebilirim ne de yerebilirim. Sadece sıkılmadan
izlediğim bir filmdi. Biyografik ya da biyografik olduğu iddia
edilen filmleri seviyorum. Çanakkale Cephesi’ne farklı bir bakış
açısı sunmaları da güzel olmuş.
103) The Red Sea Diving Resort-Kızıl Deniz: Kardeşler
Operasyonu/Gideon Raff: Chris Evans’ı uzun zaman sonra Captain
America dışında bir rolde izlemek garip hissettirdi. Ayrıca filmi
Türkçe dublajlı izlediğim için pişmanım. Yine merkezine
Yahudileri alan bir film. Ancak farklı olarak Afrikalı Siyahi
Yahudiler bu defa hikayede konu ediliyor. Yine bir başka biyografik
film.
104) Susuz Yaz/Metin Erksan: Yarım kalan bir hikayeyi
sonunda tamamladım. Yıllar önce izlemeye başlamıştım ama yarım
kalmıştı. Sonunda bitirdim. Eleştirilecek yönleri olmakla
birlikte başarılı bir film olduğu aşikar. 60’ların iyi
işlerinden ve uluslararası ödüle sahip. İzlemek lazım gelen bir
film.
105) Kolonya Cumhuriyeti/Murat Kepez: Hayal kırıklığı.
Gülmek ve rahatlamak amacıyla izlediğim bir filmdi. Ancak, dürüst
olmak gerekirse, ne öyle deliler gibi gülüp eğlendim ne de
rahatladım; hatta sıkıldım desem daha doğru olur. Beğenmedim.
106) Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw-Hızlı
ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw/David Leitch: Dünyayı tehtid eden bir
kötülük, bu kötülüğü bütün dünyadan habersiz çözmeyi/yok
etmeyi başarak iki mükemmel erkek ve onlara yardımcı olan bir
avuç insan ve patlamalı çatlamalı bol bol araba takip sahnesi;
hepsi bir araya gelince karşımıza klasik bir “Hızlı ve Öfkeli”
filmi çıkıyor. Film sıkıyor mu? Hayır. Kendi adıma sıkılmadan
izledim ama şunu da düşünmeden edemedim; sokak yarışlarıyla
başlayan bir seri ne çeşit bir hal aldı böyle. Sokak
yarışlarında dünya çapında tehtidlere... Bakalım sonraki
filmler çıtayı daha ne kadar yukarı taşıyacak ve gerçekliğin
sınırları nasıl zorlanacak. Merakla bekliyorum. Son olarak Hobbs
ve Shaw ikilisini izlemek güzeldi ama gözler Dominic Torretto’yu
bir arıyor, arar yani. Ben zaten ikinci ve üçüncü filmleri de
çok sevmem bu sebepten ötürü.
107) Wonder Woman Bloodlines-Wonder Woman: Kan
Bağları/Justin Copeland-Sam Liu: DCAU tam gaz büyümeye
giderken bu film geç bile kalmıştı. Şimdiye kadar sadece Justice
League filmlerinde gördüğümüz Diana, sonunda kendi solo
macerasıyla evrende yerini aldı. 2013 yılında başlayan evren
şimdiye kadar Batman ağırlıklı olarak ilerledi. Yayınlanan 15
filmin 4 tanesi Batman solo filmleriydi. 5 JL, 2 Superman, 1 Teen
Titans, 1 Suicide Squad ve 1 Constantine. Listeye bakınca Wonder
Woman için geç kalınmış olduğu bir gerçek. Umarım Green
Lantern ve Flash solo filmleri de gelir. Sabırsızlıkla 2020 yılı
filmlerini bekliyorum.
108) Otobüs Yolcuları/Ertem Göreç: Türk Sineması’nın
ve özellikle Yeşilçam’ın geneline kıyasla oldukça eleştirel
bir film. Tıpkı yönetmenin bir diğer filmi “Karanlıkta
Uyananlar” gibi. Elbette senaristin “Vedat Türkali”
oluşu da oldukça önemli bu iki film için. Bu filmin asıl önemi
bu günlerde daha iyi anlaşılıyor. Kısa bir süre önce
yaşadığımız depremin neden bu kadar sarsıcı olduğunu bir kez
daha gözler önüne seriyor ve bunu yıllar öncesinden yapıyor.
Sırf daha çok kazanabilmek için insanların hayatlarıyla kumar
oynayan zalimler tarafından kurulmuş bir şehir; İstanbul gerçeği
bir defa daha kendini bir tokat gibi hatırlatıyor bu filmde bize.
İzlediğimiz bir film, evet, ama anlatılanların hepsi maalesef
gerçek.
109) Pokemon Dedektif Pikachu-Pocemon Dedective Pikachu/Rob
Letterman: Filmi 9 yaşındaki kardeşim ile birlikte izlediğim
için Türkçe dublajlı olarak seyrettim ama daha sonra orijinal
dilde sırf Ryan Reynolds’un Pikachu seslendirmesi için tekrar
izleyebilirim. Konu hakkında çok fazla bir şey diyemem; pokemon
savaşlarının ve eğitmenlerinin olmadığı bir senaryo beni çok
çekmedi açıkçası, hep bir şeyler eksil geldi. Ancak kardeşim
filmi çok beğendi; bunu da belirtmem lazım.
110) Green Book/Peter Farrelly: Irkçılık!
Dünyamızın en büyük problemlerinden birisi. 1960’lar ya da
2019 fark etmeksizin varlığını sürdüren bir olgu. İster 1962
yılında bir piyanist olun, ister 2019 yılında bir futbolcu; bazı
insanlığını henüz hazmedememiş gruplar tarafından gördükleri
muamele maalesef her zaman aynı. Bir insanı yaptıkları ile değil
de, derisinin rengiyle, dini inanışıyla, siyasi görüşüyle
değerlendirmek. Irkçılık her yerde ve her şekilde ırkçılık.
Aslında bu konuda söylemek istediğim daha çok şey var örneğin
Türkiye’de Alevi olmak gibi ama bunun yeri bu tek paragraflık not
değil. Siyah olmanın, Alevi olmanın, Komünist olmanın suç
olmadığı bir dünyada yaşamak dileğiyle. Ha film? Filmi beğendim
ama eleştirel yaklaşmam gerekirse; karşımızdaki bir Hollywood
filmi. Elbette bir şeyleri eleştiriyor ama yeteri kadar mı? Orası
tartışılır. Benim için Obama sonrası Siyahi filmleri, eleştiri
kılıfı altında bir ılımlama ve üstünü örtme projesidir.
Tabi daha sağlıklı bir değerlendirme için daha ayrıntılı bir
şekilde üzerine düşünülmesi gereken bir film. İzlemeye değer.
Yorumlar
Yorum Gönder