İFL 2020 (İZLEDİĞİM FİLMLER LİSTESİ 2020)-VII





61) Sonic The Hedgehog/Jeff Fowler (2020): Korkunç tasarımlı ilk fragmandan sonra, filme karşı beklentim hiç yoktu diyebilirim ama sevdim. Özellikle “Jim Carrey”“Robotnik” rolüyle çok başarılıydı; özlenen Jim Carrey’ydi diyebilirim. Film bolca popüler kültür göndermesi de yapıyordu; örneğin Sonic’in “The Flash” çizgiroman koleksiyonu yapması gibi. Filmde beni en çok çeken şey ise Sonic’in de bir “Bucket List” hazırlamasıydı. Sanırım filmde beni en çok çeken şey bu oldu. Eğlenceli, hoş bir film; ben şimdiden devam filmi için beklemeye geçtim bile.


62) Aroused By Gymnopedies-Jimunopedi ni Midareru/Isao Yukisada (2016): “+18!”; Furuya adlı kariyeri çöküşe geçmiş, karısı intihar etmiş ve beş parası kalmamış olan bir yönetmenin hayatından seks dolu bir hafta bize sunuluyor bu filmde. Film, şu an hatırlayamadığım, 70’lerin seks filmleri ile alakalı bir şeyin 45. yıl dönümü sebebiyle çekilmiş ve içerisinde bol bol sevişme sahnesi bulunduruyor ancak bu filme saf porno muamelesi yapmak yanlış olur. Aslında, daha ağırlıklı olarak bir dram filmi bu; özellikle, yönetmenin intihar eden ve hastanede komada bulunan eşinin hastane masraflarını ödeyebilmek için çocuklarının annesi olan eski eşine gittiği ve para istediği, kadının da parayı bulabilmek için patronuyla sevişmek zorunda kalıp, yönetmenin de koridorda beklediği sahneler çok yıkıcıydı. Başta da belirttiğim gibi, bu film kesinlikle çocuklara uygun değil. Fiziksel, zihinsel, ekonomik ve ahlaki olarak çökmüş bir adamın hikayesi anlatılıyor bize.


63) Isle of Dogs-Köpek Adası/Wes Anderson (2018): İzlediğim en iyi “Wes Anderson” filmi; tartışmasız. “Stop-motion” animasyonu, kendine has kareleri ve karakterleri ile o kadar güzel harmanlamış ki yönetmen, hayran olmamak elde değil. Ben filmi çok sevdim ve şu an abartısız, Wes Anderson tüm filmlerini böyle çeksin istiyorum. Ben çok uzun zamandır, animasyon karakterleri gerçek oyunculara tercih eder bir konumdayım ama “stop-motion” tarzını bir türlü sevememiştim. Ancak bu filmle birlikte artık seviyorum; buna Wes Anderson büyüsü demek lazım sanırım. Umarım bir gün bu filmin kamera arkası görüntülerini izleyebilirim. Neyse çok uzatmadan, harika!


64) Birds of Prey and the Fantabulous Emancipation of One Harley Quinn/Cathy Yan (2020): Kesinlikle, “DCEU” bünyesinde çıkan izlediğim en iyi filmdi; gerçi sanırım böyle diyerek “Wonder Woman”“Aquaman” ve “Shazam” filmlerine haksızlık etmiş oluyorum, çünkü onlar da, “Juctice League” faciasını düşünürsek, hala bu evrenin ayakta durmasına, en azından yıkılmamasına destek oldular ama yine de beni bu film çok daha ayrı çekti. Evrenin sekizinci filmi olarak güzel bir izlenim yarattı üstümde açıkçası. “Harley Quinn” zaten harikaydı ve filmi tek başına bile sürüklemeye yeterdi ancak diğer karakterler de ona ayak uyduruyorlardı. Özellikle filmin dövüş sahnelerine bayıldım. İş biraz “kadın vs. erkek” şeklini alıyor bu sahnelerde ancak Harley Quinn, milletin kıçını tekmelerken izlemesi bir harika. Karakolda mahkumlar ile Harley arasındaki kavga çok iyi planlanmıştı ama finale doğru lunaparkta yaşanan büyük çatışmada tüm ekibin “Black Mask”ın adamlarını patakladığı anlar daha tempoluydu. Geriye dönüşler ve Harley’inin dış ses anlatıcı olarak bulunduğu kurgu da oldukça güzeldi. Bu film hem “DC Sinema Evreni” içinde hem de oldukça bağımsız bir yapım. Evrene en büyük bağlantı zaten Harley ancak onun dışında “Batman”“Bruce Wayne”“Kaptan Bumerang”, “Suicide Squad” filmi ve elbette “Joker”in kendisine yapılan göndermeler bulunuyor. Ancak yine de kendi başına oldukça güçlü bir hikaye, gerçi “Gotham” şehrinde bu kadar mevzular dönerken, Batman nasıl müdahale etmiyor diye insan baya bir düşünüyor ama genel itibariyle güçlü bir hikaye. İzleyenlerin seveceğini düşündüğüm bir yapım. Merak etmeyin klasik bir süper kahraman filmi bulmayacaksınız.


65) Karakomik Filmler: Arada&Kaçamak/Cem Yılmaz (2019): Filmler güzeldi ama sonu bir acaba dedirtti. “Arada”da Ayzek Metin’in feribotta geçen hayatına odaklanmıştık ve “Kaçamak” karakterleri de bu filmde görünüyorlardı ama mesele şu; Metin parası çalındıktan sonra giderek kötü ve paranayok birine dönüşürken, sonunda tüm bunların bir rüya olduğunu anladık ama ikinci filmin sonunda gökyüzüne uçan uzay gemisini seyreden Metin’i tekrar gördük. Şimdi, Metin’in yaşadıkları rüya mıydı, değil miydi? Bu mantık hatası dışında eleştirebileceğim bir şey yok. “Cem Yılmaz”, bize bizden karakterler ve hikayeler sunan çok güzel iki film yapmış; çok mu komikler, hayır ama mesele komedi değil zaten, mesele sanat, mesele sinema. Ah bir de şu mantık hatasının bir çözümü olaydı.


66) Ailecek Şaşkınız/Selçuk Aydemir (2018): Klasik bir “Selçuk Aydemir-Ahmet Kural-Murat Cemcir” komedisi. Zaten daha önce de izlemiştim ama tekrar görünce de izlemeyi bırakamadım. Film kendini izletiyor. Gülüyorsun yani izlerken ama bir başyapıt olduğunu da söyleyemem. Bana göre Selçuk Aydemir’in yönetmen tarafından daha çok kalemi güçlü. Yarattığı karakterler, yazdığı hikayeler, diyaloglar... Yetenekli bir oyuncu kadrosu ile de çalışınca hikayesi coşuyor. Mesaj dolu bir film değil ama eğlenceli. Sıkılmadan izlenen bir yapım.


67) 7. Koğuştaki Mucize/Mehmet Ada Öztekin (2019): Filmle ilgili canımı sıkan tek şey uyarlama olması. Ama o kadar başarılı bir şekilde uyarlanmış ki her şeyi ile bizden bir hikaye. Özellikle “Aras Bulut İynemli” harika oynamış; gerçekten akli problemleri olduğuna inanabilirim ama Memo’nun kızı Ova’da bir o kadar başarılıydı bence. Baba-kız ilişkileri çok güzel yansıtılmıştı e duyguyu seyirciye çok iyi geçiriyorlardı. Dürüst olmalıyım; ağlamamak için kendimi çok orladım ma birçok sahnede göz yaşlarımı tutamadığım oldu. Türk gişe filmi denildiğinde, komedi ışında öyle eli yüzü düzgün bir şey izlemeyeli baya olmuştu. Türk filmi severlere önerilir. Ve ekrar diyorum; bu filmin tek zayıf noktası uyarlama olması.


68) Spenser Kanunları/Peter Berg (2020): Yani, klasik bir Hollywood aksiyon filmi. Yozlaşmış polisler, Latin kökenli çeteler, mafya, uyuşturucu ve tüm bunları çökertmeye çalışan bir adam. Çok aman aman bir film değil. Sıkıcı olmanın bir tık üstünde diyebilirim. İzlemeyen de bir şey kaybetmez benim açımdan.


69) Çakallarla Dans 5/Murat Şeker (2018): Seri içindeki en kötü film sanırım. O ilk filmin samimiyeti ve komedi unsurları giderek büyüsünü yitirmiş.


70) The Platform/Galder Gaztelu-Urrutia (2019): Sanırım bu yıl izlediğim en iyi filmlerden birisi olabilir. İnsan doğası üzerine çok acayip bir hikaye. Tam anlamıyla bir distopya. İnsanın açlık ve ilkeleri ile olan imtihanı. Hayatta kalmak üzerine kurulmuş bir mücadele. Bir insan en fazla ne kadar ileri gidebilir aç kaldığında? Tüm sinema severlere şiddetle tavsiye edilir; böyle bir hapishane filmi izlemediniz...

Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de buradan ulaşabilirsiniz.

Kazan

Yorumlar