İFL 2020-XVIII



171) Love Wedding Repeat/Dean Craig (2020): Güzel bir romantik komedi; güzelden kastım, sıkıcı değil. Sürekli olarak bir eylem hali mevcut. Şans üzerine kurulu bir hikayede, karakterler durmadan terslikler ve beklenmedik olaylar ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Tek bir şeyin değişmesi ile ortaya çıkabilecek farklı zaman dilimlerinin ve olayların çok çok farklı sonuçlanmış hallerinin gösterilmesi eğlenceliydi. Film, temelde iki ve aralarda da birçok alternatif son sunuyor hikayesi için. Ben eğlendim. Tekrar dönüp izleyeceğimi sanmam ama bittikten sonra neden izledim gibi bir soru da sordurtmadı en azından. Ayrıca dürüst olmam lazım; “Olivia Munn”un güzelliğine hayran kaldım. Oynadığı filmlere kesin bir göz atacağım.


172) Postacı/Memduh Ün (1984): Ne filmin kullandığı dili ne de “Kemal Sunal” ile “Erdal Özyağcılar”ın hayat verdikleri karakterleri sevemedim. Yıllar önce izlediğim bir film olarak zihnimde oldukça güzeldi ama tekrar izlemek o izlenimi paramparça etti. Özellikle kadına yönelik bakış açısı çok sıkıntılıydı.

173) Baba Parası/Selçuk Aydemir (2020): Eğlenceli bir film; tıpkı yönetmenin diğer işleri gibi. Ne daha kötü ne de daha iyi. “Selçuk Aydemir”, kendi standardını oluşturmuş bir yönetmen artık. Sinema salonunda ya da televizyonda veya başka bir ekranda onun filmini, dizisini izleyen seyirci az çok ne göreceğini bilir. Karşımızda da yine benzer tarzda bir komedi var; farklı, komik tipler üzerine kurulu bir hikaye. Şöyle iki saat oturup güleyim eğleneyim diyecek herkese önerebileceğim bir yapım. Yanlış anlaşılmasın; her sahnede güldüm gibi bir iddiam yok ama güldüm. Gülmediğim zamanlarda da sıkılmadım. Özellikle “Rasim Öztekin”in vurulma sahnesinde, her ne kadar şiddeti hafifleten bir durum ile karşı karşıya olsak bile, oldukça fazla güldüm. Yönetmenin bakış açısı, aktörün oyunculuğu ve kurgu, sahneyi çok başka bir noktaya taşımış. Her neyse; izlenilir bir film. Tavsiye ederim.

174) Project Power-Proje/Henry Joost-Ariel Schulman (2020): Süper kahramanlar, süper kötüler ve süper insan gücü elde etmeye yönelik görece mantıklı bir filmdi. İnsanlara gücü veren şey bilim olarak konumlandırılıyor bu yapımda ve öyle uydurmasyon bir bilim değil. Tabi yine hayal ürünü bir mevzu ama en azından insanların güçleri doğadaki hayvan özelliklerinden elde ediliyor. İnsan DNA’sı 5 dakikalığına haplar yoluyla mutasyon geçiriyor ve hayvan gücü ortaya çıkıyor. Filmi izlerken sıkılmadım ama açıkçası bir defa daha oturup izlemem. Kısacası; bu film, benim için, iyi film ile yani arasında bir yerde.

175) Dolap Beygiri/Atıf Yılmaz (1982): “İlyas Salman” ile “Şener Şen”i aynı film içerisinde düşündüğümüz zaman, bir şartlanma ile birlikte kendimizi gülmeye hazırlıyoruz. Şener Şen ya da İlyas Salman veya “Kemal Sunal” bir filmde yer alıyorsa gülmek kaçınılmaz gibi kuvvetli bir algı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu film hiç güldürmedi diyebilirim. Baştan sona ülke gerçeği ile harmanlanmış vurucu bir filmdi. Dedikleri gibi, “Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.”; bu filmde de iyi ve dürüst olmaya çalışan Ali adlı karakter, her daim cezasını çekti. Aslında ne kadar acayip ve acı. Neredeyse 40 yıl öncesinde geçen bir filmi izlerken günümüzde de devam eden o kadar fazla ortaklık görebiliyoruz ki. Elbette 40 yılda çok şey değişti ve hızla değişmeye devam ediyor. Ancak bir yönüyle her şey hala aynı. Bundan 40 yıl sonrasını görür müyüm bilmiyorum ama korkum şu ki o zaman da hiçbir şey değişmemiş olacak. Bakın, ben eşitliğe inanan birisi değilim; zaten eşit olmamız imkansız. Her birey, bir diğerinden çok çok farklı ama adalet bambaşka bir şey. Bazen bu hayatın bir yarış olduğu benzetmesi ile karşılaşırım. Evet, bence de bu hayat bir yarış; yarış başladığı andan itibaren kimileri daha hızlı koşar, kimisi daha yavaş, kimisinin bacakları uzundur, kimisinin kısa, kimisi bütün hırsıyla bitişe ulaşmak için çabalar, kimisi ise başlangıç çizgisinden bile ayrılmaz. Buna yapacak, söyleyecek bir sözüm yok fakat, tıpkı filmin sonunda olduğu gibi, kendi ayakları yerine başkasınınkileri kullanana tahammülüm yok; işte o noktada adaletin veya adaletsizliğin ne olduğu ortaya çıkıyor. 40 yıl önce de, şimdi de toplum olarak aynı adaletsizliğe, aynı dürtüye sahibiz. Çizgiyi geçmeye mecali olmayan birçokları, yarışı başkasının sırtında tamamlayıp tam bitişe vardıklarında ise “dolap beygiri”ni geride bırakıp ödüle tek başına çöküyor. Neyse işte; izlemediyseniz eğer mutlaka izleyin derim.





176) Prenses Mononoke/Miyazaki Hayao (1997): Japonya’nın Şinto inancının özünü anlamak için mutlaka izlenmesi gereken bir film. “Miyazaki Hayao”, insan ile doğa arasındaki çatışmayı Japon Mitoloji’sinin ona sunduğu fantastik alt yapı ile o kadar başarılı anlatmış ki iki saati aşkın süre boyunca sıkmadan kendini izlettiren bir film ortaya çıkmış. Miyazaki filmlerini bu yıla kadar izlememiş olduğum için bir küçük utanç içindeyim açıkçası. Bakalım sırada hangisi var. Bence Miyazaki birçok yazar ve yönetmen için çok güzel, çok güçlü bir örnek. Kendisi ile alakalı olanı yine kendinde olan yardımıyla anlatıyor. Modernleşen insanın doğaya verdiği zarar her yerde olduğu gibi Japonya’da da var ve yönetmen başta bu mesele olmak üzere film içinde değindiği birçok konuyu yine kendi kültürel ve dini unsurlarına, mitolojisine başvurarak ele alıyor. Filmde üstüne konuşulacak çok şey var ama ben daha fazla uzatmak istemiyorum çünkü Miyazaki filmleri üzerine şimdiye kadar bol bol konuşuldu. Ben sadece şunu söylüyorum; eğer benim gibi şimdiye kadar izlememişseniz, mutlaka izleyin. Pişman olmayacaksınız.

177) Gişe Memuru/Tolga Karaçelik (2011): Yani, emeğe saygı duymakla birlikte, pek bana hitap eden bir yapım olmadı. Filmin büyük bir kısmında sıkıldım ve odaklanamadım; eğlenmedim yani. Elbbette izlenilen filmden bir mesaj almak, bir kazanım elde etmek kıymetlidir ancak öncelikle eğlence yönü ağır basar film izleme eyleminde. Bu eğlence gülerek, korkarak ya da başka duyguları tatmin ederek olabilir. Kısaca, filmin bir yönü ile çekici gelmesi gerekir. Yoksa sadece bir buçuk veya iki saatlik bir işkence olur. “Gişe Memuru”, benim açımdan bir işkence olmadı ama zevk de vermedi yani. Yine de eli yüzü düzgün bir Türk filmi olduğunu belirtmem lazım.





178) Komşum Totoro/Miyazaki Hayao (1988): “Miyazaki”nin gözünden ve kaleminden harika bir film daha. Yani yine ve yeniden bu kadar uzun zamandır Miyazaki filmlerini izlememiş olduğum için beni pişman eden bir film daha seyretmiş oldum. Yönetmen, bu filminde de odaklandığı hikayesini Japonya’nın kendine has kültürü ve mitolojisi ile oldukça güzel bir şekilde harmanlamış; gerçek problemleri fantastik bir dille anlatmış. İki küçük kardeşin annelerinin yokluğu ve de yeni taşındıkları taşra ortamına adapte olma süreçleri, işin içine fantastik unsurlar eklenerek, oldukça etkili bir biçimde aktarılmış. Ben filmi çok sevdim. Bu gidişle bütün Miyazaki filmlerini bitirmem yakındır.

179) 1917/Sam Mendes (2019): Öncelikle bu filmin içeriği hakkında pek söyleyebileceğim bir şey yok. Hollywood yapımı bir “Dünya Savaşı” filmi. Ancak biçimini konuşmak lazım. Film, gelişen teknolojinin de imkanları ile sınırlı sayıda kesme kullanılarak çekilen sahneler sonucunda meydana gelmiş. Neredeyse iki saatlik süre boyunca sadece bir çok net, bir de daha belirsiz kesme anı var. Onun dışında, kamera sürekli hareket halinde ve de oyuncuların peşinde. Farklı açılar veya sahneyi kesmeler yok; her şey tek planda ilerliyor. Eee haliyle bu durum oyunculukları ve mekan kurgusunu da ön plana çıkarıyor. Fazla kullanılmayan bir film biçimi ama bu film ve daha önce izlediğim “Victoria” ile birlikte söyleyebilirim ki hem seyircinin hem de yapımcı ve yönetmenlerin daha fazla şans vermesi gereken bir biçim.


180) Ava/Tate Taylor (2020): Açıkçası filmin fragmanını ilk gördüğümde bende bir “Atomic Blonde” ya da “Anna” izleyeceğime dair beklenti yaratmıştı. Elbette bu başlı başına başka bir film ama dürüst olmalıyım; hüsrana uğradım. Saydığım iki filme kıyasla oldukça basit bir film vardı karşımda. Kadrosundaki yıldız isimlere kıyasla çok da iyi kurgulanmamış bir hikayeydi. Zevk almadım izlerken ve çoğu zaman sıkıldım. Vaat ettiği ve verdiği arasında dağlar kadar fark bulunan bir film. Önermem.


Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de buradan ulaşabilirsiniz.


Kazan


Yorumlar