11)
One Piece 1. Cilt Maceraların Doğuşu/Eiiçiro Oda (mangaka) (Gerekli Şeyler-10.
Baskı-2022): “One
Piece” denildiği zaman akan sular durur; yani animeler, mangalar ve
genel olarak Japonya ile ilgili sevdiğim her şey bu eser ile başladı. Aslında
birlikteliğimiz anime serisinin “Star TV”de
yayınlanması ile başlamıştı ama tabi 2000’li yılların başından bahsediyorum. O
zamanlar küçük bir çocuk olarak bilinçsiz bir şekilde izlemiş, tam olarak ne
olduğunu bilmeden çok sevmiştim ama Türk televizyon macerası çok uzun ömürlü
olmadı ve ben de bir noktada unutmak zorunda kaldım, tam olarak 2012 yılına
kadar. Lisenin üçüncü sınıfındayken, yollarımız tekrar kesişti ve o andan
itibaren günümüze kadar tüm anime bölümlerini, sinema filmlerini ve özel
bölümleri izledim; mangayı baştan sona okudum ve güncel olarak da bölümleri
takip ediyorum. Ancak mangayı hiç böyle, yani kitap formatında okumamıştım.
Aslında One Piece mangası Japonya’da haftalık olarak yayınlanıyor ama
Türkiye’de süreç farklı işliyor ve manga birçok sayının birleşimi kitaplar
şeklinde basılıyor. Bakalım, şimdilik ilk beş cilt elimde; tamam belki çoktan
defalarca okuyup izlediğim bir şeyi tekrar tekrar okumak gereksiz gelebilir ama
bu ilk cilt bana şunu gösterdi ki daha One Piece ile ilgili keşfedeceğim çok
şey var. Özellikle animede göremediğim, mangakanın çizim sürecine ait notları
çok ilgimi çekti. Umarım her bir sayıda bu bilgileri tekrar tekrar bize
sunarlar.
12)
Avrupa Sinema Kuramları Eleştirel Analiz/Ian Aitken (Doruk Yayınları-1.
Baskı-2015): Bu eser, Avrupa ülke sinemalarının
kuramsal ve tarihsel gelişimini, 1900’lerin başından hemen hemen 1980’lerin
ortalarına kadar ilerletip Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya ve Rusya
başta olmak üzere birçok ülkenin kuramcılarından, yönetmenlerinden ve de
filmlerinden örnekler ile açıklıyor. Aslında oldukça fazla bilgi içeren güzel
bir kaynak kitabı ama ya yazarın dili ya da çevirinin yeterince iyi
yapılamaması sebebiyle ağır dili olan bir kitap, yani okurken akıp gitmiyor ve
adeta olduğunuz yerde çakılı kalıyorsunuz. Belki bu sadece benimle alakalı bir
durumdur, bilemiyorum ama ayrıca şunu da belirtmem gerekiyor ki kitabın ilk 100
sayfa kadarı çevirmenin iki Türk sinemacı ile yaptığı röportajları içeriyor ve
bence gereksiz bir ek. Yani, ben bu kitabı Avrupa sineması için aldım ama sen
bana neredeyse ilk yüz sayfa boyunca konuyla çok da alakası olmayan iki tane
röportaj sunuyorsun. Röportaj yapılan sinemacılara saygısızlık yapmak değil
niyetim ama çevirmenin ve de yayınevinin tavrını beğenmedim; ben o isimleri
okumak istesem, onlarla ilgili bir kitap ya da dergi alırdım ama ben bu kitabı
aldım çünkü Avrupa sinema kuramları üzerine okuma yapmak istiyorum. Ancak
dürüst olmam lazım, kitabın en akıcı dili olan kısmı da röportajlardı.
14) Klasik Yunan Mitolojisinin En Güzel
Efsaneleri-I/Gustaw Schwab (İlya İzmir Yayınevi-18. Baskı-2015): Hayatımın başarısızlıkları arasında sayabileceğim
şeylerden birisi kesinlikle “Homeros”un
“İlyada” adlı eserini okuyamamaktır,
daha doğrusu bitirememek. Yıl 2009 ve Kocaeli Ali Fuat Başgil Sosyal Bilimler
Lisesi’nde eğitim hayatıma başladım. O yıl İngilizce hazırlık sınıfındaydık ve
aynı zamanda da sekizinci sınıf derslerinin bir tekrarı gibiydi. Bu derslerden
birisi de Türkçe dersiydi elbette. Dersin öğretmeni ki kendisini
hatırlayamıyorum; bize Homeros’un eserlerini okumamızı tavsiye etmişti veya
ödev vermişti (şimdi hatırlayamıyorum) ve o zamanlarda da mitolojiye ilgi duyan
biri olarak hem İlyada hem de “Odysseus”
eserlerini hemen aldım. Hatta hatırlıyorum da kitapları bulmak için teyzemle
birlikte Beyazıt ve Kadıköy kitapçılarını gezmiştik. Neyse, ben İlyada’ya
başladım ve fakat şiir biçimindeki bu eser, o zaman için bana çok ağır geldi ve
100. sayfa gibi bir noktada bıraktım; yıl 2009’du. Yıl 2022 oldu ve maalesef o
kitap hala o noktada kaldı. Kız kardeşim ara ara söyler bunu; eğer o zamandan
bu zamana günde 1 sayfa bile okusaydım o kitap çoktan bitmişti ama bir şey, bir
his beni hep engelledi. Yıllar sonra yollarımız mitoloji ile yine kesişti, önce
özel olarak Japon mitolojisi ile fazlasıyla senli benli oldum ve yüksek lisans
tezimi yazdım. Şimdi ise mitolojiyi daha geniş bir perspektiften ele alarak
doktora tezim üzerine çalışıyorum. O sebeple de Yunan mitolojisine dönüş, benim
açımdan kaçınılmazdı ki bu eseri buldum ve gördüm ki Homeros tarafından
anlatılan mitleri düzyazı formunda yeniden ele almış ve gayet akıcı bir içerik
sunmuş. Kitabın bu ilk cildi, Titanların yenilişi, Prometheus’un insanları
yaratıp ateşi çalmasından başlayıp Troya Savaşı’nın onuncu yılında Achilleus’un
yoldaşı Patraklos’un ölümüne kadar geçen süreçteki başlıca mitleri anlatıp
başlıca tanrıları ve önemli kahramanları tanıtıyor. Mitoloji severlere
kesinlikle önereceğim çok zevkli bir kitap.
15) Çağdaş Fantazya-Popüler Kültür
Açısından Bilimkurgu ve Korku Sineması/Ünsal Oskay (İnkılap Kitabevi-1.
Baskı-2018): Yani açıkçası bu
kitap bende biraz karmaşık duygular yarattı diyebilirim. Niyetim saygısızlık
yapmak değil ve konu “Ünsal Oskay”
olduğunda haddim de değil ve fakat kitabı kişisel yorum olarak sevemedim. Evet,
Ünsal Hoca benim de mezunu ve bir parçası olduğum “Marmara İletişim”in efsanesi ve sonraki nesillerin bilgi kaynağı,
deniz feneridir. Kendisi ile tanışma şansım olmadı maalesef ve fakat üniversite
hayatım boyunca gölgesini her zaman üzerimde hissedip neredeyse her hocamda
onun bir yansımasını gördüm. Onu tam olarak tanımamakla birlikte, hayranlık ve
kıskançlık karışımı bir his uyandırdı bu durum içimde. Belki de akademiye devam
etme sebeplerimden birisi de onun inşa ettiği şeyi görmüş olmamdı. O, fiziki
olarak artık bu dünyada değil ama kesinlikle ölümsüz. Onun yetiştirdiği
öğrenciler, sonraki kuşakların ve elbette benim hocalarım oldu. Bu noktada
Ünsal Oskay’ın gölgesi kesinlikle benim de üzerimde ama dürüst olmam lazım. Bu
kitap onun tarafından yazılmış olup da okuduğum ilk eser ki beni iki nokta
rahatsız etti. Bunları söylemek hadsizlik mi olacak bilmiyorum ama hocanın
dilini fazlasıyla eril buldum. En bariz örneği de sürekli kullandığı “bilim adamı” tanımında buldum. Hadi onu
dönem koşulları diyerek görmezden geldik diyelim. Asıl yıkıldığım nokta ise bir
bilim kurgu filmi olarak “Star Wars”u
ele aldığı bölümdü. O bölümü okurken hissettiğim tek şey, hocanın filmi
gerçekten izlememiş olduğuydu. Benim izlediğim Star Wars ile hocanın anlattığı şeyler arasında tutmayan durumlar
vardı ve sanki filmi izlemek yerine izleyen birisinden dinlemiş ve aklında
kaldığı kadarıyla yazmış gibi hissettim. Açıkçası o noktadan sonra da kitap
benim için biraz önemini yitirdi. Benim, eğitim aldım kurum kültürü ile ilgili
tek şikâyetim, popüler sinemanın biraz fazla göz ardı edilmesiydi ki bu eser
sonrasında sebebini anlayabiliyorum sanırım. Kurum kültürünü oluşturan aklın
bir yansımasıydı yıllar sonra benim karşıma çıkan. Evet, kitap popüler sinema
üzerine bir inceleme ve fakat sanki olumsuzlama üzerine kurulmuş bir ilerleyiş
ve de özensiz bir anlatı. Bilemiyorum, en iyisi bu konuyu fazla kurcalamayıp
geçmişe takılmamak ve sadece ileri bakmak. Ancak şunu da söylemezsem haksızlık
etmiş olurum ki kitabın “sonuç yerine” kısmında hocanın “Jean-Jacques
Rousseau”yu anlatmasını çok sevdim. Sanırım sonrasında
bu yazar/filozofu daha fazla inceleyeceğim ve eserlerini okumaya çalışacağım.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder