İFL 2022-X

 

91) Koma/Nikita Argunov (2019): Rus filmlerini izlerken zorlanıyorum; aslında sadece Rus filmleri değil, diline çok aşina olmadığım her ülke sinemasında benzer bir hissiyatı yaşıyorum. Gerçi izlediğim son Rus filmi de üzerimde pek olumlu bir etki bırakmamıştı ve tekrar bir Rus filmi izlemeye karar vermem kolay olmadı. Film baya kötüydü; hani şu düşük bütçeli görsel efektler ile yapıldığı söylenen ve karakterlerden birinin ayıya dönüşebildiği film. Ancak bu filmi sevdim; dürüst olmam lazım, Türkçe dublajın da oldukça etkisi oldu. Film, komada kalan insanların bir rüya ve anılar âleminde uyanmasını ve burada onları avlayan siyah yaratıklardan kaçışını işliyor. Böyle söyleyince çok basite indirgemişim gibi oldu ama hikâye bundan çok daha fazlasına sahip. Tanrı olma, yaratma gibi meseleleri güzel bir şekilde işlemiş ve önceki filmin aksine görsel efektleri de kötü durmuyor. Rusya’dan güzel bir popüler sinema örneği ki hem fantastik hem de bilimkurgu öğeler barındırıyor. Üstelik tarih ve mitolojiyi de öyküsüne dâhil ederek daha zengin bir anlatı oluşturuyor. Dürüst olayım; bir daha oturup izlemem, hani tekrar tekrar seyredilen filmler vardır ya, işte bu onlardan biri değil ama tek sefer izlenip keyif alınacak bir yapım.



92) Me Time-Boş Zaman/John Hamburg (2022): Eğlenmedim dersem yalan olur ve fakat sanki filmin bütün eğlenceli anları sadece fragmandan ibaretmiş. Düşünüyorum ve fragmanda olmayan aşırı eğlenceli bir sahne hatırlayamıyorum. Sonuç olarak kahvaltı ederken izlediğim çıtır çerez bir filmdi.



93) A bout de souffle-Breathless-Serseri Âşıklar/Jean-Luc Godard (1960): Sinemaya katkılarına, bir şeyler deneyip farklı bakış açıları, yöntemler ve eserler üretmelerine gerçekten saygım sonsuz ama kişisel sinema zevkimi de bir kenara atamam. Fransız Yeni Dalga yönetmenleri tarafından çekilen filmleri izlemek benim için zor ve hatta yer yer de acı verici. Bazen hikâyesini de çekici bulamadığım zamanlar oluyor ama özellikle o biçim denemeleri beni tam anlamıyla bitiriyor. Ben her zaman sinemadan öncelikle eğlence bekleyen biri oldum ve beni eğlendirmek yerine yoran bir filmden de zevk almam çok güç ve hatta imkânsız. Bu filmde de tam olarak o oldu. Belki çok sığ bakıp altta yatan mesajı göremiyorum ama sadece arabalardan konuşup Paris’te oradan oraya koşturan bir hırsız ve de katilin öyküsünü izliyoruz ki bunda beni çeken hiçbir yön yok. Üstelik ses ile görüntü arasındaki uyumsuzluk da başka bir konu, sonra durağan, neredeyse mimiksiz oyunculuklar… Sonuç olarak film bitene kadar ben de bittim.



94) Hellboy: Kan ve Demir-Hellboy Animated: Blood and Iron/Victor Cook & Tad Stones (2007): “Guillermo del Toro” tarafından çekilen “Hellboy” filmlerinin oyuncu kadrosu tarafından seslendirilen bu animasyon filmde, Hellboy ve ekibi, 1939 yılında Profesör Broom tarafından yok edilen bir vampirin yeniden hayata döndürülmesini engellemeye çalışıyor. Açıkçası Guillerme del Toro’nun filmlerini izleyeli çok uzun zaman oldu ama sanırım bu filmi o iki canlı çekim filmle aynı evrende olarak okuyabiliriz. Öykü çok çekici değil ama karakter olarak Hellboy’u sevdiğim için izlediğime pişman değilim.



95) Trolls World Tour-Troller Dünya Turu/Walt Dohrn & David P. Smith (2020): Kesinlikle ilk filmi çok çok daha fazla sevmiştim. Daha kendine has bir havası vardı. Nasıl anlatsam, bu şey gibi, mesela “Şirinler” örneği üzerinden ilerleyelim. Son çıkan Şirinler filminde de sadece kadın/dişi Şirinlerin yaşadığı bir başka köy konusu işlenmişti ve anlıyorum farklı bir bakış açısı yakalanmaya çalışılıyor ama bu girişim Şirinlerin o özgün havasını ortadan kaldırmıştı. Bu filmde de aynı şeyi hissettim. Birçok farklı Trol ırkı meselesi beni o kadar da sarmadı. Aslında burada da farklılıklarımız ile güzeliz gibi bir mesaj falan var ama bilemiyorum. Benim için hala ilk film daha güzel.



96) Geçen Yıl Marienbad’da-Last Year at Marienbad-L’année darniére a Marienbad/Alain Resnais (1961): Saygısızlık etmek istemem ama kesinlikle yorucu bir filmdi. Evet, sanatsal olmak güzel ve fakat sanatsal olmaya çabalarken anlaşılmaz olmak mı gerekir? Sanırım bu bakış açısı, bu zihniyet ile üretilen filmleri hiçbir zaman sevemeyeceğim çünkü sinema, evet bir sanattır ama onu var eden burjuva sınıfı ya da çeşitli elitler değil, halktır. Sinema ilk önce halk kitleleri ile gelişme, nefes alıp büyüme imkânı bulmuştur. Ancak bir noktadan sonra sinemayı sanatlaştırma çabası içerisinde onu halktan uzaklaştırmaya çalıştılar ve hatta bunu başardılar da diyebiliriz. Şimdi ise halka popüler sinema adı altında adeta içi hava dolu balonlar sunarken sanat olarak adlandırdıkları film örneklerini giderek halktan kopuk bir hale getirip adeta yeni bir Burjuva sanatına çeviriyorlar sinemayı. Burjuva sanatı nedir? Basitçe sanatçı, salt sanat yapmak için uğraşır, emek harcar ve bunun karşılığında da zenginler tarafından desteklenir ama bu denklemde de yapılan sanat sadece o destekçi sınıf tarafından değerlendirilir. Geniş halk kitleleri bundan mahrum bırakılır. Günümüzde ise bunun bir benzerini festival sineması dediğimiz düzende görüyoruz. Yönetmenler, filmlerini üretirken halkı, genel izleyiciyi değil de alacağı fonu, kazanacağı ödülü ve elbette fonu ve ödülü sağlayan derneklerin, grupların, kişilerin beklentilerini, taleplerini düşünüyor. Neyse, fazla dağıldım. Filme dönecek olursak; ben izlediğim filmde öyküye önem veririm. Evet, filmin içeriği kadar biçimi de önemli ve etkilidir fakat öyküsünü sevemediğim bir filmde de gözüm pek içeriği görmez.



97) Gekijouban Jujutsu Kaisen 0-Jujutsu Kaisen 0 Movie/MAPPA (stüdyo) (2021): Anime serilerine dayanan sinema filmlerini anlatmak, tanımlamak gerçekten zor çünkü filmin öyküsünden çok çok daha geriye giden ve genişleyen bir öykü var karşımızda ama şöyle söyleyebilirim ki film gerçekten iyi. Dizinin zaman çizgisinden geriye doğru gittiğimiz bu öyküde de yine aksiyon ve macera eksik olmuyor. Filmi gerçekten keyif alarak izledim ama bu filmin size mantıklı gelebilmesi için dizi ile başlamanız gerekiyor. O yüzden önce “Jujutsu Kaisen” adlı diziyi izleyip sonra dönüp bu filme bir göz atın derim.



98) Three Thousand Years of Longing-Üç Bin Yıllık Bekleyiş/George Miller (2022): Öykünün büyük çoğunluğunun İstanbul’da geçiyor oluşu başlıca ilgi çekici unsurdu diyebilirim. “IV. Murat”ın iktidar yıllarına odaklanılması, “İdris Elba” ve “Tilda Swinton” gibi iki şahane oyuncunun başrollerde olmaları ve yine birçok Türk oyuncunun filmde rol almaları da dikkate değerdi. Ayrıca fantastik bir aşk öyküsü işlenmesi durumu da gayet ilgi çekici yönlerden biri olarak film adına ön plana çıkıyor ve fakat kabul etmem gerekiyor ki filmde bir temposuzluk problemi de mevcut. Yine de sevdiğim bir film oldu.



99) Hellboy Animated: Sword of Storms-Hellboy: Fırtınalar Kılıcı/Phil Weinstein & Tad Stones (2006): Bir animasyon uyarlaması olan bu filmde, sevgili şeytanımız “Hellboy” bu defa da bizi Japon kültürü ve mitolojisi ile bezeli bir aşk ve intikam öyküsüne sürüklüyor. Yalan yok, filmin Japon kültürü içeren yönü beni oldukça cezbetti ama öykü olarak o kadar da yükseldiğimi söyleyemem. Kısacası, eh işte fena değildi.



100) Âşıklar Bayramı/Özcan Alper (2022): Yol ve yolculuk filmlerini hep sevmişimdir. Hem belki hiçbir zaman gitmeyeceğimiz, gidemeyeceğimiz yerleri bize sunar hem de hani derler ya birini tanımak istiyorsan onunla yola çık diye, işte bu tarz filmler bize iyisi ve kötüsü ile insan denen varlığı da anlatır. Dolayısıyla bu filmi de sevdim, ülkemizin hem doğasını hem de müzik kültürünü bize yansıtan tatlı bir iş olmuş. Tatlı diyorum çünkü yüzümde hafif bir tebessüm oluşturdu. Ancak eleştireceğim yönleri de yok değil. En bariz olanı müzik konusu, belki de eleştireceğim tek nokta da budur. Yani filmin adı “Âşıklar Bayramı” ama ozanların ve türkülerin kullanımını yetersiz buldum. Tamam, bir baba oğul hesaplaşması izliyoruz temelde ama “Heves Ali” adlı baba ünlü bir ozan ve çokça türküsü var. Bu türküler ile bizi dolu dolu hüzünlendirecekleri veya coşturacakları en azından birkaç sahne olmalıydı bence. Yani kısaca hoş bir film ama vadettiği potansiyelin altında kalmış vasat bir iş. Yine de kültürü ve doğayı yansıtıcı yönüyle takdir ve teşekkür sunmam gereken bir proje. Film bittikten sonra kesinlikle bir Doğu Anadolu turu ihtiyacım var. Neyse, ilgilenenlere şimdiden iyi seyirler.


Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.


Kazan

Yorumlar