111) Mahalleden Arkadaşlar/Selçuk
Aydemir (2022):
Çektiği diziler ile olsun, filmler ile olsun, sevdiğim bir yönetmendir “Selçuk Aydemir” ve evet, bu filmde de kendi
tarzını tekrar tekrar ortaya koymuş (biçimsel ve içerik olarak) ama geçmiş
projelerini düşünürsek, bu filmi o kadar da sevmedim. Tamam, “Ninja Kaplumbağalar”, bedava çubuklu
dondurma ve atari salonları (benim zamanımın internet kafeleri) gibi unsurlar,
izlerken alıp beni nostaljik duygulara götürdü ama bir şekilde o kadar da
sevemedim o çocukların öyküsünü. Bence asıl ilgi çekici karakterler küçük
Selçuk’un anne ve babasıydı. O karakterlerin ya da tiplerin ekran süresi çok
daha uzun olsun isterdim ve fakat bu film, yönetmenin kendi çocukluğu hakkında,
dolayısıyla da anne ile baba, bu öyküde mecburen yan karakterler. Bu arada, bu
film özelinde yönetmenin kemik oyuncu kadrosu büyük oranda değişmişti ama bir
cami sahnesinde esas ekibi hep beraber vaaz dinler halde görmek bir tebessüm
sebebi oldu. Şimdi asıl soru şu: Bu film bir üçlemenin ilk filmi mi? Çünkü
filmin uyarlandığı kitabın devamı şeklinde “Liseden
Arkadaşlar” ve “Evrak Kürek:
Sektörden Arkadaşlara Giriş 101” gibi iki kitap daha var ki Selçuk Aydemir’i
Selçuk Aydemir yapan süreci yönetmenin kendi kaleminden okuyoruz. Açıkçası ben
sadece Sektörden Arkadaşlara Giriş 101’i
okudum ama okuması gayet akıcı bir kitaptı fakat ilk kitabı okumadığım için bu
filmi onunla kıyaslamam imkânsız. Acaba kitabı okusam bu öyküyü daha çok mu
severdim?
112) Enola Holmes 2/Harry Bradbeer
(2022): İlk
davasını çözüp abisine rakip olmaya karar veren, bunun için de kendi dedektiflik
ofisini açan Enola Holmes, ilk başlarda tam da hayal ettiğini bulamaz. İnsanlar
ya kadın olduğu ya da çok genç olduğu için onunla çalışmak istemezler. Bazı müşteriler
de sırf soyadı yüzünden Sherlock’a ulaşmak için onunla iletişim kurarlar. Tam dedektiflik
hayallerinden umudu kesmek üzere olduğu anda ise kibrit fabrikasında çalışan
küçük bir kız gelir ve ablasını bulması için ondan yardım ister. Davayı
üstlenen Enola, günler ilerledikçe sıradan bir kayıp vakasından çok öte bir
soruna bulaştığını fark eder ve bu sırada kayıp kız davası abisinin davası ile
de kesişince işler daha da heyecanlı bir hal alır. Dürüst olmak gerekirse
karakterlerin daha iyi oturmuş olduğu bir devam filmi var karşımızda ve
açıkçası bir üçüncü film görmeyi isterim.
113) The Trial-Le Proces-Dava/Orson
Welles (1962): “Franz Kafka”nın ünlü eserinden
uyarlanan ve “Orson Welles” vizyonu
ile birleşen etkileyici ama zor bir film var karşımızda. Açıkçası hem orijinal
eseri okumuş hem de filmi izlemiş biri olarak hangisi daha bunaltıcıydı karar
veremiyorum.
114) Black Panther: Wakanda
Forever-Black Panther: Yaşasın Wakanda/Ryan Coogler (2022): Bu filmi Sivas’ta, İstasyon
Caddesi üzerinde bulunan sinemada izledim ve bu tercih bir hataydı diyebilirim.
Hani 10 dakikalık bir film arası verilir ya, işte bu salonda filme ara
verdikleri noktadan başlamadılar. Tam “Namor”
“Prenses Shuri”ye kendi orijin
öyküsünü anlatmaya başlamıştı ki film araya girdi ve tekrar başladığında ise bu
geçmişe dönüş sekansı bitmişti. Aradan sonra açılan sahnede Namor prensese
şehri gezdirmekteydi. Durumu bildirdim elbette ama çalışanlar kabul etmediler
ancak er ya da geç bu film “Disney+”a
da gelecek. İşte o anda haklı olduğumu bileceğim ama neyse. Filmi genel olarak
sevdim. En sevdiğim kısım ise “Black Panther”in
ölümünü bir hastalık ile gerçekleştirmiş olmalarıydı. Şöyle ki eğer ortada bir
katil olsaydı, süreç bir intikam öyküsüne dönüşecekti ama bu filmde gerçek bir
say havası vardı. Wakandalıların yas süreci kadar Namor karakteri de filmin
etkileyici kısımlarından birisiydi. Umarım bu karakteri ilerleyen süreçte daha
fazla projede kullanırlar. Not: Film, Disney+’a geldi ve tam da dediğim gibi
Namor’un orijin sekansı kesilmiş.
115) Ninja Kaplumbağalar’ın Yükselişi/Andy
Suriano & Ant Ward (2022):
“Ninja Kaplumbağalar”ı çocukluğumdan
beri çok severim ve birçok farklı dizilerini ve filmlerini de her daim severek
izledim. Bu film özelinde de çok çok ayrıntılı konuşma niyetinde değilim. Sadece
şunu söyleyebilirim ki sevgili kaplumbağalarımızın daha ergen versiyonları ile
karşı karşıyayız ve bu film özelinde biraz “Leonardo”nun
lider olmayı öğrenme sürecini izliyoruz çünkü alıştığımdan daha sorumsuz ve
uçarı bir Leo var karşımızda.
116) Kal/Ozan Açıktan (2022): Bu filme dair derinlemesine bir
analiz yapma derdinde değilim. Âşık bir adamın ayrılık sürecini, bu ayrılığın
yarattığı depresyondan çıkmak için neler yaptığını izliyoruz.
117) Yaparsın Şekerim/Selçuk Metin
(2022): “Metin Akpınar” belgeselinden sonra bunu da
gerçekten severek izleyip “Haldun Dormen”i
daha iyi tanıma şansı buldum. Gerçekten muazzam bir isim, muhteşem bir kariyer
ve yaşam öyküsü. Mutlaka herkese tavsiye ederim. Şimdi sırada “Yıldız Kenter”i anlatan “Caniko” var.
119) Hayaller Diyarı/Francis
Lawrence (2022):
Pazar kahvaltımı daha keyifli kılan eğlenceli bir filmdi. Aslında, tam aile
sineması akşamına gider bir yapımdı ve fakat bugünlerde yalnız yaşayan biri
olarak aile sineması akşamına film biriktirecek lüksüm yok. Filmde, bir deniz
fenerinde yaşayan Nemo adlı küçük bir kız, önce fırtınalı bir gece babasını
kaybeder ve sonrasında da hiç tanımadığı amcasının yanına taşınmak zorunda
kalır ve tüm bu olumsuzluklar içerisinde rüyalarında da karşısına Flip adlı
kendine haydut diyen bir adam çıkar. Bu haydut, ona kâbuslar denizinden ve
orada her dileği gerçekleştiren incilerden bahsedince, bir takım olarak
incilerin peşine düşerler ki en çok istedikleri şeyler gerçek olsun. Öykü bir
yerden sonra çok bariz bir hal aldı ama yine de eğlenceliydi.
120) One Piece Film Red/Goro
Taniguchi (2022): “Eichiro Oda” tarafından yaratılan “One Piece”, 1997 yılında manga olarak
yayın hayatına başladı. 1998 yılında özel bölüm olarak ilk anime adaptasyonu
yapıldı, 1999’da da hala devam eden ve 1042 bölüme ulaşan TV dizisi başladı.
2000 ise ilk film projesinin ortaya çıktığı yıl oldu. Ülkemizde de 2000’lerin
başında, sanırım “Star TV”
tarafından, yayınlanmaya başladı ve fakat çok uzun ömürlü olmadı. O dönem ilk
defa izleme şansı bulduğum bu seri, 2012 yılından beri düzenli olarak takip
ettiğim; mangasını okuyup dizisini, özel bölümlerini ve sinema filmlerini
izlediğim, kısacası hayatımın önemli bir parçası oldu. Ancak 2022 yılında biraz
heyecanımı kaybettim gibi, en azından anime serisi için. Eseri mangadan düzenli
olarak takip ediyorum ama animeyi izlemeyi bayadır aksattım lakin bugünün
konusu TV dizisi ya da manga değil. Bugün, “One
Piece Film Red (2022)” hakkında konuşacağım. Daha önce belirttiğim gibi, One Piece filmleri 2000 yılından
itibaren başladılar ama 2009 yılına kadar olan filmler, bazılarının çok güzel
öyküleri olsa bile, daha çok TV filmi standardında yapımlardı. 2009 yılında
çıkan “One Piece Film Strong World”
tam bir sinema filmiydi ve çok güzel bir öyküsü vardı. Ardından 2012 yılında,
hala en favori One Piece filmim olan “One Piece Film Z” gösterime girdi ve
bahsettiğim iki filmde de “Hasır Şapka
Korsanları” eski çağın iki büyük figürü ile mücadele ettiler. Bundan sonra
gösterime giren filmleri de sevdiğimi söyleyebilirim ama açıkçası 2009 ve 2012
filmlerinin seviyesini yakalayan çıkmadı aralarından. “One Piece Film 3D2Y (2014)”, orijinal öykünün 2 yıllık zaman
atlamasında ana karakter “Luffy”nin
bir solo macerasını bize sunup karşımıza yeniden bir eski çağ korsanı çıkardı
ki bu filmi de sevdiğimi söyleyebilirim. 2016 yılında ise “One Piece Film Gold” ile buluştuk ve film duyurulduğunda hemen
hemen herkes “Gold Roger” ile
bağlantılı bir öykü izleyeceğimizi düşündü ama tamamen bir ters köşe ile
alakasız bir maceraya sürüklendik. Üç yıl sonrasında da “One Piece Film Stampade (2019)” geldi ve bu filmde de Gold
Roger’ın tayfasında yer almış başka bir büyük korsan ile kahramanlarımızın One Piece’e giden log pose/yön gösterici
için mücadele vermelerini izledik. Bu yıl gösterime giren “One Piece Film Red (2022)” ilk duyurulduğunda da One Piece Film Gold benzeri bir şey
çıkacağını az çok tahmin etmiştim çünkü sinema filmlerinin öykülerinin ana
öyküyü çok etkilemesini istemiyorlar. Yani bunca yıllık bir One Piece izleyicisi olarak
söyleyebilirim ki sinema filmlerini izlerken, bunları birer paralel evren
anlatısı olarak görmek lazım çünkü çok alakasız şeyler yaşanabiliyor ve filmin
öyküsünü orijinal zaman çizgisine oturtmanın imkânı yok.
Tüm bu söylediklerim ışığında One Piece Film Red’i orijinal One Piece serisinden bağımsız bir yapım
olarak ele alacağım. Sizden de izlerken bunu yapmanızı istiyorum çünkü şu
karaktere dizide bu olmuştu da şimdi filmde nasıl var falan gibi deli sorular
kafanızda uçuşmasın. Sinema filmleri biraz festival ortamı gibi veya Oscar Töreni gibi. Bizim bahsettiğimiz
öykü evreni de 25 yıllık bir geçmişe ve de yüzlerce ve hatta binlerce karaktere
sahip. Böyle olunca da dizide miladını doldurmuş ya da yeterli ekran süresini
alamamış ama çok dikkat çeken karakterler, sinema filmlerinde
değerlendiriliyor. O sebeple de bağlantı kurmaya zorlamadan sadece izlediğiniz
öykünün tadını çıkarmak en iyisi. Ancak Film
Red, görece ima ettiği şeye bağlantıyı kurmuş bir yapım. One Piece evreninde red/kırmızı demek “Kızıl Saçlı Shanks” demek ki seri
başladığından beri herkesin aşırı yükseldiği ama 25 yıldır hala tam olarak bir
olayını göremediğimiz süper havalı bir karakterdir kendisi. Gerçi öncesinde
bahsettiğim durum ışığında, bu filmde de fazlaca bir etkinliğini göremedik,
yani film onun hakkında falan değildi. Evet, öyküde geriye dönüş sahnelerinde
ve de final kısmında gördük havalı abimizi ve belki de 25 yılda gördüğümüz en
aktif haliydi ama bu film, “Uta” adlı
şarkı şarkı meyvesini yiyerek müzikle alakalı güçler kazanmış kırmızı-beyaz
saçlı karakterimiz hakkındaydı. Elbette yine birçok karakterin yer aldığı
zengin bir karakter havuzu vardı filmin ve bu karakterlerin varlığı
eğlenceliydi lakin dürüst olmam lazım, ben bu filmi o kadar da sevemedim. Yani
yukarıda saydığım tüm filmleri düşünürsek, bu filmi sanırım son sıraya koyarım.
Yine de filmi önemli gördüğüm bir nokta var. Film Red, ilk defa “Monkey D.
Luffy”nin neden “Korsanlar Kralı”
olmak istediğini net bir şekilde ona söyletiyor; yeni bir çağ başlatmak için!
Ancak bu film, o motivasyonu Luffy’den alıp Uta’ya veriyor ve aslında tüm öykü
yetenekli şarkıcımızın “Korsanlar Çağı”nı sona erdirme mücadelesi ve arzusu
etrafında şekilleniyor. Elbette başka birçok olay var ama fazla ayrıntılandırıp
sürpriz kaçıran vermek istemiyorum.
Film Red’i çok sevmedim dedim ama şunu da
kabul etmeliyim ki filmin söylediği şey beni düşündürdü. Ne zaman bir kişi
ortaya çıkıp da kahraman olmaya soyunsa ve insanları daha iyi bir geleceğe
taşıyacağını söylese işler önünde sonunda kötüye gidecek demektir çünkü
kahraman olmayı isteyen kişi, aynı zamanda da gücü isteyen kişidir ve güç
sarhoşluk verir; ne kadar dayanıklı olursan ol, sarhoşluk kaçınılmazdır. Sarhoş
insan düz yolda yürümekte bile zorlanırken insanlığı daha iyi bir geleceğe taşıyacağına
nasıl inanabiliriz? Sonuçta bütün tiranlar kahraman olmak için yola çıkmıştır.
O sebeple, belki de insanların kahramanı olmak için çabalamayı veya bizi
kurtaracak bir kahraman beklemeyi bırakmalıyız. Belli mi olur, belki de o zaman
çok daha mutlu oluruz.
Son olarak; evet, film benim için o kadar da hayranlık uyandırmadı ama Uta’nın şarkıları güzeldi ve ilk defa bir One Piece filmini sinema salonunda izleme deneyimini bana yaşattığı için de özel olacak. Üstelik filmi, görece kalabalık bir grupla da izlediğim için hem biraz şaşkın hem de mutluyum. Açıkçası ben koca salonda tek olurum diyordum. O salonda beni yalnız bırakmayan tüm anime severlere selam olsun.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder