51) Aaahh Belinda/Deniz Yorulmazer
(2023): “Atıf Yılmaz”ın yönettiği “Müjde Ar” başrollü orijinal filmi
izlemedim, o yüzden karşılaştırmalı bir değerlendirme yapmam mümkün değil ancak
kendi özelinde beğendiğim bir film oldu. “Neslihan
Atagül Doğulu”nun performansını beğendim. Filmin fikri ve öyküsü de çok
hoşuma gitti. Başarılı, aynı zamanda kibirli ve bir bakıma kendini o konuma
getiren toplumdan, sıradan vatandaştan uzak bir oyuncu, yine o sıradan/sade
vatandaşın, hem çalışıp hem de ev hanımlığı yapan kadınların kullanımına
sunulan “Belinda” adlı bir şampuan
markasının reklam filminde oynar ancak filmin senaryosu bir anda oyuncunun
gerçekliği olur. Tiyatro ve film yıldızı Dilara, bir anda kendini orta sınıf
bir ailede iki çocuklu Handan olarak bulur. Sonrasında ise neyin gerçek neyin
düş olduğunu, bunun bir hayal mi yoksa paralel bir evren mi olduğunu anlamaya
çalıştığımız maceramız başlar. Elbette orijinal bir fikir olsa çok daha
etkileyici olacağı kesin ancak bu haliyle de güzel. Tavsiye edilir.
52) Özür Dilerim/İbrahim Büyükak
(2023): “İbrahim Büyükak” komedisini,
yani onun öykü anlatıcılığını seviyorum. Yani biçimsel olarak şahane bir
yönetmen diyemem onun için ama samimi hikâyeler anlatan bir yazar. Bu filmde de
daha önceki filmlerinin samimiyetini ve eğlencesini buldum. Çok çok mükemmel
bir film diyemem; öykü sarmalı çok basit, çok tahmin edilebilir ama zaten başka
bir şey yapmaya çalışıyorum iddiasında da değil. Ancak öyle bir sahne vardı ki
izlerken gözümden yaş getirdi, kahkahalar ile güldüm.
53) Good Morning Vietnam/Barry
Levinson (1987): 1990’lı yılların “Jumanji” filmini izlediğim o çocukluk günlerimden beri “Robin Williams” hep sevdiğim bir aktör
olmuştur ve ölüm haberini okuduğumda da gerçekten üzülmüştüm. Neyse, konu şu an
o değil. Vietnam Savaşı ile ilgili bu filmi çok sevdim. Neden? Dediğim gibi
Robin Williams çok büyük bir etken ama ayrıca filmin barındırdığı eleştirel
tutum da oldukça etkili. Film odağına Vietnam’a gelip askeri radyoda DJ’lik
yapan bir adamı alıyor ama arka planda ABD’nin Vietnam’da bulunmasının
yanlışlığını ve haksızlığını tartışıyor. Bir yönden bakarsak filmin kendi ülke
tarihi ve yapılan yanlışlar ile yüzleşmesi güzel ancak bir başka yönden bakacak
olursak da bunu kendisi yaparak başka birinin konu hakkında konuşmasını
engelliyor. Mesele ile kendisi yüzleşirken de daha yumuşatılmış bir eleştiri
ile adeta durumu normalleştiriyor. Evet, bombalamalar, ölümler gösteriliyor ama
Robin Williams’ın karakteri üzerinden de ABD’nin pozitif yüzü satılıyor.
Amerika, Vietnamlılar ile beyzbol oynuyor, onlara İngilizce öğretip dostça
yaklaşıyor. Bilemiyorum, bunlar uzun konular ama ben şu an hiç tartışma havamda
değilim. Sonuç olarak filmi sevdim çünkü beni düşündüren, sorgulatan bir öykü
izledim.
54) Burn-E/Angus MacLane (2008): Meşhur “Wall-E/Vol-i (2008)” filmi ile
bağlantılı bir kısa film. Bu filmde, “Burn-E”
adlı temizlik robotumuz Wall-E ile talihsiz bir karşılaşma yaşayarak maalesef
uzay gemisinin dışına atılır. İçeride Wall-E ve diğerleri Ana Kumanda ile
mücadele edip ortalığı birbirine katarlarken gariban Burn-E de var gücüyle
gemiye girmek için çabalar ama talihsizlikler yakasını bırakmaz.
55) Snake Eyes: G. I. Joe Origins/Robert
Schwentke (2021): “G. I. Joe”
serisine pek hâkim olduğum söylenemez ama 2000 sonrasında gösterime giren iki
filmi izlemiştim. Açıkçası bu filmlerde en ilgi çekici karakterin “Snake Eyes” olduğunu düşünmüştüm hep ve
onu o siyah kostüme sokan orijin öyküsünü izlemek güzeldi. Yine de aman aman
efsane bir filmdi diyemem.
56) The Lost City/Adam Nee &
Aaron Nee (2022): Eğlenceli bir komedi aksiyon filmi diyebilirim.
Film, kendini öyküsünden çok yıldız oyuncu kadrosu ile var ediyor. Özellikle “Brad Pitt” tarafından konuk oyuncu
performansı ile canlandırılan karakter tam anlamıyla efsaneydi; yani onu
merkeze alan bir film çekilse kesin izlerdim.
57) Müjdemi İsterim/Ömer Faruk
Yardımcı (2022): Bu film sinemada gösterime girdiğinde çok
heveslenmiştim izlemek için çünkü fragmanı çok eğlenceliydi ama bir türlü
fırsat bulamamıştım. Şimdi bakıyorum da pek bir kaybım yok çünkü bu projenin de
maalesef yine o tüm komedisi fragmana sığan filmlerden birisi olduğunu
söyleyebilirim. Yani hiç eğlenmedim gibi bir şey söylemiyorum elbette fakat
komedi iddiasından uzaklaşılıp birkaç ekleme ile fena olmayan bir suç filmi
izleyebilirdik.
58) The French Dispatch of the
Liberty, Kansas Evening Sun-Fransız Postası Liberty, Kansas Evening Sun/Wes
Anderson (2021): Sinemasever herkesin mutlaka favori yönetmenleri
vardır. Bu muazzam olarak görülen tek bir kişi de olabilir ya da üç beş kişilik
bir listeye de dönüşebilir. Benim durumumda bir listem var diyelim ve “Wes Anderson” ilk beşte kesinlikle yer
alır ki zaman zaman ilk sıraya çıktığı bile olur. Çok sevdiğim bir yönetmen,
hatta tüm uzun metraj filmlerini izlediğim tek yönetmen. Gerçi daha “Asteroid City” adlı son filmini izleme
şansım olmadı ama onu da ilk fırsatta izleyeceğim. Bu filmde ise sevgili
yönetmenimiz klasikleşen çizgisini koruyup bizi perspektife boğarken filme
adına veren gazetede çalışan muhabirlerin ilginç haberlerini bize sunuyor. Yani
bir temel öykü (gazetenin varoluş serüveni) ve onu zenginleştiren yan
öykülerden (gazete haberleri ve röportajları) oluşan tempolu, eğlenceli; hem
biçim hem de içerik anlamında izleyeni doyuran bir film, bir sanat eseri
izliyoruz. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
59) Guardians of the Galaxy Vol.
3/James Gunn (2023): “Marvel
Sinema Evreni” adlı macerayı dünyadan alıp uzaya ve çok daha büyük bir
evrene taşıyan eğlenceli seri için güzel bir son. Evet, evren her ne kadar
yalpalıyor olsa bile tam gaz devam ediyor ancak bu film, kendi üçlemesinin
sonunu getiriyor. Bilmiyorum başkası ne düşünür ama benim açımdan izlediğim en
istikrarlı, en başarılı üçleme ya da üçlemelerden birisi. Böyle diyorum çünkü
genelde başarılı olan ilk filmden sonra gelen devam filmleri o başarıyı
yakalayamaz veya standardı koruyamaz ancak “Guardians
of the Galaxy” başından sonuna çizgisini koruyan bir iş oldu. Yönetmen bakış
açısı, oyuncu performansları, CGI teknolojisi ve çizgi roman temelleri ile çok
zengin bir macera izledik. Son film özelinde ise aile olmak teması ağırlık
kazanırken “Rocket”ın orijin öyküsünü
izleme şansı bulduk. Bizim huysuz rakunu bu noktaya getiren süreci anlamış
olduk. Ben gerçekten severek izledim ve belki de pandemi sonrası dönemin en iyi
MCU filmi ile karşı karşıyayız.
60) Bugün Aslında Dündü/Harold Ramis (1993): Basit ama eğlenceli bir zaman yolculuğu filmi. Aslında tam bir klasik. “Bill Murray” tarafından canlandırılan ana karakterimiz, küçük bir televizyon kanalının büyük egolu hava durumu muhabiridir ve “Groundhog Day” adlı yerel bir bayramın haberini yapmak için küçük bir kasabaya gitmelidir. Hiç istemediği bu yolculuk, bir anda onun için daha da korkunç bir hal alır ve önce yoğun kar yağışı sebebiyle ekibiyle birlikte kasabada mahsur kalırlar ve sonrasında da bu berbat geçen gün onun için tekrar tekrar yaşanan bir zaman kapanına dönüşür. Tavsiye edeceğim bir film.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder