İFL 2023-VII

 


61) Air: Bazen Efsaneler Uçabilmelidir/Ben Affleck (2023): “Matt Damon-Ben Affleck” ortaklığında “Michael Jordan”ın “Nike” spor markası ile anlaşması ve dünya spor tarihinin en büyük ortaklıklarından birinin kurulmasını anlatan biyografik bir film.



62) Hızlı ve Öfkeli 10/Louis Leterrier & Justin Lin (2023): Efsane serinin finaline giden yoldaki ilk adım. Bu ve sonrasında gelecek olan film ile resmen “Hızlı ve Öfkeli” adlı ikonik film serisine veda ediyoruz. Sadede gelmek gerekirse, bu filmi sevdim çünkü hem “Jason Momoa” harika bir kötü karakter performansı ortaya koymuş hem de bu film, benim seride en çok sevdiğim film olan “Hızlı ve Öfkeli 5: Rio Soygunu (2011)” ile doğrudan bağlantılı bir öykü sunuyor. Zaten bence bu seriyi adeta fantastik bir macera haline getiren de o filmdir. Meşhur kasa soygunu sekansını hala unutamıyorum. Neyse, kısaca toparlamak gerekirse, yine aksiyonu ve absürtlüğü bol bir film var karşımızda.



63) Babylon/Damien Chazelle (2022): Bence hakkı yeterince teslim edilmemiş çok kıymetli bir film, hem oyuncu performansı hem görselliği hem de işlediği konu açısından. “Singin’ in the Rain (1952)” adlı efsane filmi sinemasever hemen hemen herkes bilir. O filmde müzikal bir komedi olarak anlatılan sesin sinemaya geliş süreci, bu filmde çok daha sarsıcı ve acı bir yerden tekrar işleniyor. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.



64) Öğretmen Kemal/Remzi Jöntürk (1981): Elbette birçokları gibi benim için de “Cüneyt Arkın” öncelikle “Kara Murat”, “Battal Gazi” ve de “Malkoçoğlu”dur. Hatta sinemaya, film izlemeye dair ilk anım da bir Kara Murat filmine aittir. Her ne kadar Cüneyt Arkın bir yerli süper kahraman konumunda olsa bile yine de bu filmini de çok severim. Hem alışık olduğumuzun dışında bir karakter canlandırır (kas gücünden önce ilkelerine, iradesine ve zekâsına güvenen bir adamdır Öğretmen Kemal) hem de cumhuriyet sonrası Anadolu’nun durumuna ve modernleşme sürecinde karşılaşılan problemlere dair bir bakış açısı sunar. Belki Türk sinemasının en iyi örneklerinden birisi olmayabilir ama kendini izlettiren bir filmdir.



65) Suzume/Makato Shinkai (2023): Anime ve Japon animasyon sineması denildiğinde birçoklarının aklına öncelikle “Hayao Miyazaki” gelir ki bu gayet normaldir. Kendisi tam anlamıyla yaşayan bir efsanedir. Ancak benim açımdan “Makato Shinkai” sineması her daim çok daha keyifli olmuştur. Onun romantizm ve Japon mitolojisini harmanladığı öykülerini izlemek her zaman büyük bir keyiftir. Yani kişisel olarak romantik türdeki filmleri çok sevmem ama eğer konu bir Shinkai filmi ise onun anlatı dili ile ortaya koyulan romantizme bayılıyorum. Bu filmde de çizgisini ve standardını korumayı başarmış. Depremlere neden olan ruhlar, öte diyara açılan sihirli kapılar ve tabureye dönüşen bir karakter ile temellerini Japon mitolojisinden alan fantastik bir dünya yaratırken diğer yandan da zamanın ve mekânın sınırlarını zorlayan bir aşk ve arayış öyküsünü de bize sunmuş. Ben filmi çok sevdim ve herkese de mutlaka öneririm. Anime sevmeniz ya da sevmemeniz önemli değil. Gerçekten güzel bir film izlemek istiyorsanız “Suzume”ye mutlaka bir şans verin. Şimdiden iyi seyirler.



66) Spider-Man: Across the Spider-Verse/Joaquim Dos Santos & Kemp Powers & Justin K. Thompson (2023): İlk filmdeki hem biçim hem de içerik kalitesini koruyan bir devam filmi olmuş. Açıkçası ben “Örümcek Adam”ın “Miles Morales” versiyonunu ve onun “Örümcek Evreni”ne dalış öyküsünü çok sevdim. Temposu oldukça yüksek bir film. Biliyorum ki son yıllarda süper kahraman anlatısı sinemaseverleri oldukça yordu ama bu film yine de kendini klasiklerden, standart yapımlardan ayıran bir proje. İzlemenizi tavsiye ederim.



67) Dungeons & Dragons: Honor Among Thieves/John Francis Daley & Jonathan Goldstein (2023): “D&D” oyununu hiç oynamadım, o yüzden bu evrene hiç hâkim değilim ama fragmanı izlediğimde ilginç bir anlatı olabilir diye düşünmüştüm. Ancak dürüst olmam lazım, vasat bir film izledim. Dediğim gibi, belki oyun külliyatına hakim olmadığım için beni yakalayamadı bu öykü ama çok sevmedim.



68) Indiana Jones and the Raiders of the Lost Ark/Steven Spielberg (1981): Malum, yakında bu efsane serinin beşinci filmi gösterime girecek. Ben de bu bağlamda gösterim tarihine kadar önceki filmleri en baştan izlemeye karar verdim ki bence iyi de bir karar oldu çünkü sonuçta ben bu seriyi TV’de izlemiştim. TV’de izlemek demek de bazı kısımların kesilmiş olması veya reklam aralarında kaçırılan sahneler demektir. Bu yeniden izleme sürecinde “Indiana Jones” evrenine tam bir hâkimiyet sağlamayı umuyorum. Mesela bu ilk filmi izledikten sonra filmin en başındaki Güney Amerika sahneleri gibi birçok sahnenin bende kayıp olduğunu fark ettim. Yani yeniden izlemek doğru karardı. Ayrıca bu filmi izlerken resmen çocukluğuma, bir arkeolog olmayı halay ettiğim zamanlara döndüm. Gerçi o hayal gerçek olmadı ama dönüşerek de olsa benime varlığını sürdürdü. Şimdi 30 yaşına merdiven dayamış bir yetişkin olarak hala tarihe, kültüre ve mitolojiye meraklıyım; hala kendimi bu alanlarda geliştirmek için çabalıyorum. Ben, bana hayal veren anlatıları severim ve Indiana Jones serisi de bunlardan biri, o sebeple de her zaman benim için çok özel olacak.



69) Indiana Jones and the Temple of Doom/Steven Spielberg (1984): Dediğim gibi, yeni film gösterime girmeden önce eski filmleri yeni baştan izlemem, evrene hâkimiyetimi arttırmam ve sinema salonuna taze bilgiler ile girmem lazım. Örneğin bu filmin öyküsünün birinci filmin öncesinde olduğunu bilmiyordum ben. Aslında bu film, çocukluğumda benim açımdan serinin en korkutucu filmiydi. Tabi şimdi o kadar da korkunç gelmiyor ama o zamanlar için şu kalp sökme olayı çok acayip bir şeydi. Tabi sundukları egzotik Hindistan görünümü de bambaşka bir mesele; hep “Indiana Jones” gibi dünyayı gezmek ve böyle bambaşka diyarları görmek isterdim ki hala da istiyorum. Belki bir gün Hindistan’a da giderim.



70) Indiana Jones and the Last Crusade/Steven Spielberg (1989): Ve seride en sevdiğim film kesinlikle bu. “Indiana Jones” ve babası arasındaki dinamiğe her izleyişimde bayılıyorum. Elbette sevgili “Kamçılı Adam’ımız” bizi yine Avrupa’dan Asya’ya geniş bir coğrafyada bir dünya turuna çıkarıp aksiyona ve maceraya doyuruyor. Gerçi bence bu seri bu film ile birlikte bir üçleme olarak son bulmalıydı ama işte kapitalist düzen ve kar güdüsünden kaçış neredeyse imkânsız.


Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.


Kazan

Yorumlar