71) Indiana Jones and the Kingdom
of the Crystal Skull/Steven Spielberg (2008): “Indiana Jones” serisini göz önünde bulundurduğumuzda, üçlemenin
ardından gelen bu film çok da iç açıcı değil maalesef. İlk izlediğimde
lisedeydim ve çocukluk kahramanım ile arama mesafe sokan bir film olmuştu
diyebilirim. Gerçi yalan yok, geçen yıllarda bilgi birikimim arttıkça bu film
çok daha ilgi çekici ya da en azından katlanılır bir hal aldı ama yine de tüm
filmler içinde bir sıralama yapacak olursam en sonda yer alır.
72) Amsterdam/David O. Russell
(2022): Çok müthiş bir oyuncu kadrosuna karşın o kadar da müthiş olmayan bir
senaryo diye düşünüyorum. İzlenirse, sırf filmde yer alan isimler için izlenir,
yoksa kendi adıma öyküsünden o kadar da etkilenmedim.
73) Transformers: Rise of the
Beasts/Steven Caple Jr. (2023): Sıfırlanan “Transformers”
evreninin ikinci filmi, hatırlayanlar olacaktır; bu yeni evrenin ilk filmi,
1980’lerde geçen “Bumblebee (2018)”
filmiydi. Bu filmde ise 1990’lara geçiş yapıyoruz. “Autobotlar” yine dünyayı kötü uzaylı robotlardan korumaya
çalışırken bu sefer onlara “Maximals”
adlı hayvan dönüşümü yapan robotlar da katılıyor. Üstelik film, “G.I. Joe” serisine de referans vererek
bitiyor ki bu iki markanın birleşimi ile doğacak evren beni bir tık
heyecanlandırdı, yalan yok.
74) Blood and Gold/Peter Thorwarth
(2023): Bir başka “II. Dünya Savaşı”
filmi daha diyelim. Bu film, savaşın son günlerinde geçiyor. Savaşı kaybetmek
üzere olan ve son bir çıkış yolu arayan Nazi askerleri, küçük bir Alman
köyündeki Yahudi altınlarının dedikodusu üzerine bu köye giderler. Bu sırada
Alman ordusundan kaçan genç bir asker de aynı köye gelir ve altın arama
mücadelesinde adeta kan gövdeyi götürür. Fena bir film değil.
75) Malkoçoğlu-Cem Sultan/Remzi
Jöntürk & Hasan Sasanpour (1970): “Sana sinemayı
sevdiren kişi, figür kim?”, diye sorsalar, sanırım “Kemal Sunal” ile “Cüneyt
Arkın” arasında kalır ama sonunda Cüneyt Arkın’ı seçerim çünkü sinemaya
dair ilk anım bir “Kara Murat”
filmidir. Yani düşünüyorum da Kara Murat, “Battal
Gazi” ve “Malkoçoğlu” derken,
benim için ilk süper kahraman figürü Cüneyt Arkın’dı. O yüzden, her ne kadar
mantık hataları ve biçimsel sorunlar içerse de, Cüneyt Arkın filmlerini çok
severim. Bu filmi de o mana da ayırmıyorum. Hatta hatırlıyorum da bu filmde
Cüneyt Arkın’ı aynı sahnede iki farklı karakteri canlandırır halde görmek beni
büyülemişti; sinemanın büyüsüne kesin olarak kapıldığım anlardan birisinin bu
olduğunu söyleyebilirim.
76) The Flash/Andy Muschietti
(2023): Bunca yıl bekledikten sonra diyebileceğim tek şey koca bir hayal kırıklığı
olduğu.
77) Extraction 2/Sam Hargrave
(2023): Tam anlamıyla katıksız bir aksiyon filmi. Belki herkes benimle hemfikir
olmaz ama bence ilk filmin standardını koruyan oldukça iyi bir devam filmi
ortaya konulmuş. Katıksız bir aksiyon ve macera filmi isteyen herkese bu filmi
öneririm ve hatta ilk filmi de izlemediyseniz, boş bir günde iki filmi peş peşe
izleyin ve keyfinize bakın.
78) İllegal Hayatlar/Cenk Çelik (2023): Öyle
çatlayana kadar güldüğüm bir film olmadı ama yine de bence güzel bir film.
Özellikle Türk siyasi yapısı ve algısı açısından güzel bir taşlama olmuş. Üstelik
şöyle de takdir ediyorum ki gerçekten düzgün bir film yapma çabası ortaya
koyulmuş. Malum son yıllarda birçok sosyal medya fenomeni kendi sinema
filmlerini yaptılar ve bunlara sinema filmi denmesinin tek sebebi sinema
salonlarında gösterilmiş olmaları. Ben büyük oranda ortada bir emek varsa
yapılan işe saygılı olmaya çalışırım ama açık konuşmam lazım, Türk fenomenlerin
çektikleri filmler fazlasıyla kaliteden uzak işler. Adeta Youtube için çektikleri
videolardan kolajlar yapılmış gibi. Çok da ağır da konuşmak istemem çünkü
dürüst olmam lazım bu tarz filmlerin hiçbirini izlemedim. Fragmanına bile
katlanamadığım bir şeyin filmini izlemek zaman kaybı gibi geldi bana her
seferinde. Neyse, bu filme dönecek olursak; gerçekten eli yüzü düzgün, hem
güldüren hem de düşündüren iyi niyetli bir çalışma olmuş. “Mahsun Karaca” ve arkadaşlarına, ekibine teşekkürler.
79) The Menu/Mark Mylod (2022): Her ne
kadar fragmanına kıyasla beklentimin altında kalmış olsa bile daima benim için
çok özel olacak bir film. Beklentimin altında kalan diyorum çünkü ben daha
kanlı ve çok daha çetrefilli bir öykü bekliyordum; bu bağlamda aradığımı
bulamadım ama yine de çok da başarısız bir film olarak da sınıflandırmak
haksızlık olur.
80) Taxi 5/Franck Gastambide (2018): Açıkçası
bu filmi uzun süre izlemek istemedim çünkü ilk dört filmlik seri benim açımdan
tam bir efsanedir ve o sebeple de bu filmin değişen oyuncu kadrosu beni oldukça
rahatsız etmişti. Yine de dürüst olacağım, izlerken eğlendim. Evet, gözler
sürekli orijinal ekibi arıyor ama bunlar da fena değildi. Üstelik sıfırdan
başlayan bir öykü değil de orijinal serinin net bir devamı olması ve orijinal
serinin karakterlerine sürekli referanslar içermesi de alışmayı ve yeni tipleri
sevmeyi kolaylaştıran bir etken oldu.
Bir önceki listeye buradan ve bir sonraki listeye de şuradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder