5.
Gün:
Açıkçası bu sabah biraz tembellik ettim
diyebiliriz. Dün gece "Meg 2: Çukur" filmini izleyip yattıktan sonra
bu sabah aslında geç sayılabilecek bir saatte, 09:30'da kalktım. Hostelden
çıkışım da 10:45'i falan buldu. Açıkçası hem biraz ağırkanlı davrandım hem de yanımda
Zhuma gibi bir rehber olmayınca ne yapacağımı çok bilemedim. O sebeple
öncelikle Google Amcaya başvurdum ve "Gezimanya" adlı sitede yer alan
Almatı yazısını okuduktan sonra onların önerilerine göre bir rota çizmeye karar
verip hemen bir taksi çağırdım.
Beni hostelin önünden alan taksi ile birlikte
"Almatı Cumhuriyet Meydanı"na geldim. Burada ilk olarak
"Paul" adlı küçük bir kafede oturdum ve kahvemi içip yanında da bir
kuruvasan götürürken günün planını yaptım. Önce meydan ve çevresi gezilecek,
ardından yakında bulunan "Devlet Merkez Müzesi"ne gidilecek ve
sonraki konuma geçilecekti. Lakin salı günleri kapalı olduğu için müzeyi
gezemedim. Şansımı yarın deneyeceğim. Müze konusunu kenara bırakırsak meydan
oldukça güzeldi. Geniş, güzel parklar ile çevriliydi. Özellikle "İlk
Başkan Vakfı Parkı"na bayıldım; ben oraya sincaplı park demeyi tercih
edeceğim çünkü kesinlikle sincap doluydu ve açıkçası sincap fotoğrafları
çekebilmek için baya oyalandım. Keşke yanımda bir tele lens olsaydı da
yaklaşmaya çalışarak hayvanları korkutmasaydım. Neyse işte; parkta sincap
kovaladıktan ve müze kapısında kaldıktan sonra ilk başlangıç noktama dönüp
"Bağımsızlık Anıtı"nın birkaç fotoğrafını çektim ve yolun karşısına
geçip alt caddeye kadar yürüdüm. Sonraki konuma gitmek için taksi çağırmadan
önce ise yakındaki bir marketten portakal suyu alıp anıtın aşağısındaki sokakta
biraz soluklandım.
Meydandan sonraki hedefim olan "Panfilov
Parkı" bulunduğum konuma biraz uzak kaldığı için başka bir taksi çağırdım
ve yola o şekilde devam ettim. Taksi beni parkın girişine kadar götürdü. Burası
da oldukça büyük, güzel bir parktı ama parkın önemi, "Zenkov Katedrali",
"28 Muhafız Zafer Anıtı", "Askeri Tarih Müzesi" ve
"Kazak Halk Müziği Enstrümanları Müzesi" gibi yapıların park içinde
ya da yakınında bulunmasıydı.
Ben elbette ilk iş olarak katedrali buldum.
Dışı ahşap bir yapıda olan katedralin içi ise tam bir görsel şölen, bir sanat
harikasıydı. Katedral ile ilgili tek şikâyetim hiçbir İngilizce açıklama
bulunmamasıydı. Hiçbir yazıyı okuyamadığım için onun yerine oturup ayini
dinlemekle ve kendimi mekânın aurasına bırakmakla yetindim.
Katedralden sonra 28 Muhafız Zafer Anıtı'na ve
burada yer alan sembolik sönmeyen ateşe gittim. İçinde bulunduğum park, anıt ve
de Askeri Tarih Müzesi, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilere karşı savaşmış 28
Kazak askerini onurlandırmak için oluşturulmuş. Anıt, oldukça etkileyici ve
devasa bir heykel. Kazak Halk Müziği Enstrümanları Müzesi'nden sonra ziyaret
ettiğim ama İngilizce dil desteği olmadığı için çok da bir şey öğrenemediğim
Askeri Tarih Müzesi ise birkaç kattan oluşuyor ve tema yine 28 Muhafız ve II.
Dünya Savaşı.
Askeri Tarih Müzesi pek bana hitap etmese de
müzik müzesi çok tatlıydı. Kazak Halk Müziği Enstrümanları Müzesi gibi bir ismi
olduğu için sadece Kazakistan özelinde bir müze olur diye düşünmüştüm ama tüm
Türk devletlerinin yanı sıra hemen hemen her Asya ve Doğu Avrupa ülkesinden
üflemeli, telli, vurmalı ve tuşlu enstrüman örneği mevcuttu. Bu müzeye
kesinlikle bayıldım ve Almatı'ya yolu düşen herkese de öneririm.
Peş peşe iki müzeyi gezdikten sonra meşhur "Yeşil Pazar"a doğru yola çıkacaktım ki üç köpeğin saldırısına uğradım ve ufak çaplı bir kuyruk titremesi yaşadım diyebilirim ama sonunda yine köpekler insafa gelip benim peşimi bıraktılar. Böylece yürüyerek pazar yerine doğru ilerledim. Açıkçası ilk başta pazar yeri çok etkileyici gelmedi. Bundan bizim Sivas'ta da var diyecek bir gaflette bulundum bir an ama sonra enine boyuna daha geniş olduğunu fark ettim. Benim ilk giriş yaptığım şarküteri bölümü ile birlikte giyim, manav, oyuncak, mücevherat ve hediyelik eşya gibi pek çok şeyi kapsayan iki katlı bir yapıydı pazar yeri. Kısacası günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğin hemen hemen her şey bu alanda mevcut. Ben burada alışveriş olayına girmedim, sadece bir anı eşyası alıp ayrıldım çünkü buradan sonra hostele dönmeyecek başka bir hedefe ilerleyecektim. Bir ara ufak paket bir tür pestil almak istedim ama satıcı 2 bin tenge deyince vazgeçtim. Sanki turistim diye beni silkelemeye çalışıyor gibi hissettim. Ancak burada yaşıyor olsam mutlaka Yeşil Pazar'a uğrarım. Bu arada özellikle pazar alanında çok fazla Pakistanlı/Hintli insan vardı; bunu da not düşmüş olayım.
Pazar yerinden sonra ise yine yürüyerek Almatı
Merkez Camii'ne gidip hem biraz içeride, sıcakta soluklanıp ısındım hem de
caminin mimarisini inceleme şansı buldum. Sade, güzel bir camiydi ama akşam
namazı vakti olduğu için fazla durmayıp çıktım. Gördüğüm kadarıyla da kalabalık
bir cemaati var.
Cami sonrasında hedefim aslında
"Kök-Töbe" adlı yere gidip şehir manzarasını izlemekti ama hava
karardığı için orayı yetiştiremedim. Üstelik her ne kadar bir Astana olmasa dahi
akşam saatinde Almatı da oldukça soğuk bir hal aldı. O sebeple bugünlük yeter deyip
bir taksi çağırdım ve hostelin oraya döndüm. Şu an dün de akşam yemeğimi
yediğim "Modi" adlı Gürcü restoranındayım. Olurda Almatı'ya gelip
benim kaldığım hostelde kalırsanız, burayı kesinlikle tavsiye ederim. Evet,
Kazakistan'a gelip Gürcü mutfağına dadanmak biraz garip geliyor kulağa ama
porsiyonları büyük ve yemekleri de lezzetli. Ben iki akşamdır çok keyif
alıyorum.
Neyse, bugün için bu kadar diyelim. Birazdan kahvemi bitirir, ufak bir market alışverişi yapar ve hostele dönerim. Oyalanmak için bir film daha izlerim belki ama erken yatıp erken kalkmam lazım. Yarın da planlar oldukça yoğun. O zaman yarın görüşürüz.
Kazakistan Seyahati adlı yazımın ikinci bölümüne buradan ve dördüncü bölümüne de şuradan ulaşabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder